Reklam

ADNAN SUNGUR: TRABZONSPOR YAZMIYORUM? NEDEN Mİ?

Birçok arkadaş, Trabzonspor ile ilgili yazı neden yazmadığımı soruyor, merak ediyor, zaman zaman sorular yöneltiyor, sitemler ediyor. Belki haklılar ama neden yazmadığımı burada biraz da uzun uzadıya anlatmaya çalışacağım. Okumayı sevenlerin dikkatine sunuyorum...

ADNAN SUNGUR: TRABZONSPOR YAZMIYORUM? NEDEN Mİ?

Birçok arkadaş, Trabzonspor ile ilgili yazı neden yazmadığımı soruyor, merak ediyor, zaman zaman sorular yöneltiyor, sitemler ediyor. Belki haklılar ama neden yazmadığımı burada biraz da uzun uzadıya anlatmaya çalışacağım. Okumayı sevenlerin dikkatine sunuyorum...

ADNAN SUNGUR: TRABZONSPOR YAZMIYORUM? NEDEN Mİ?
26 Mayıs 2021 - 11:58

Adnan Sungur

Trabzon’da 38 yıl spor gazeteciliği yaptım. Karadeniz Gazetesi’nde başladım mesleğe, spor müdürlüğü görevinde bulundum. Sonra Hürriyet Haber Ajansı ‘nda (Doğan Haber Ajansı) kısa aralıklar vererek tam 17 yıl Trabzonspor muhabirliği yaptım, bazen yazarlık görevi de üstlendim. Akdeniz Atılım, Karadeniz Olay ve Günebakış Gazetesi spor müdürlüğü görevini üstlendim. Ve 2012’nin başından itibaren bir daha spor müdürlüğü yapmama kararı aldım. Çünkü müdürlük benim gazetecilik anlayışımla, patronların anlayışı arasındaki büyük uçurum nedeniyle yapabileceğim bir iş olmaktan çıkmıştı. Artık sadece kendi yazdıklarından sorumlu bir gazeteci olmaya karar verdim. Son Nokta ve Ekspres Gazetelerinde spor danışmanlığı yaptım. Spor Yorum, Trabzon Ajans gibi sitelerde de yazarlık ve spor haberciliği görevlerinde bulundum. On binlerce haber, röportaj yaptım, binlerce makale kaleme aldım. Sosyal medyada da aktif olarak düşüncelerimi dile getirdim.
Peki şimdi neden yazmak istemediğimi açıklamak istiyorum.
Trabzon’da bu kadar gazete, TV ve internet sitesi olmasına rağmen, son 4 yılda eğer hiçbirinde yazamıyorsam demek ki bu camianın benim gibi gazetecilere ihtiyacı yok. Sosyal medya dostlarım, sakın ola ki, “Olmaz öyle şey. Sen şusun, sen busun” demeyin. Bunlar kuru laf, gerçek şu ki benim gibi gazeteciler, Trabzon şehrinde sevilmiyor, benimsenmiyor. Sadece mevcut gazete, tv ve sitelerle ilgili değil, muhalefet de sevmiyor, istemiyor. Çünkü herkes kendi borusunu öttürecek gazeteci arıyor. Hiç kimse gerçeğin peşinde değil. “Bana ve benim düşünceme dokunma da, başkalarına karşı acımasızca yaz. Söz konusu ben olunca sahtekarlık yap, başkaları olunca mesleğin gereğini yerine getir ve tüm suçlarını ortaya dök” anlayışıyla karşı karşıyayız. Bakın bunun dışında bir düşünce egemen olsa, CHP ve İYİ partililer başta olmak üzere, Trabzonspor’u rant haline getiren siyasetçiler bir kez olsun fikrime başvurmak isterlerdi. Yüz yüze geldiğimizde, “Aman Adnan ağabeyim, canım Adnan Ağabeyim” diyenler, iş danışmaya sıra geldiğinde ne kadar aşağılık gazeteci ve bu mesleği kendi çıkarları için kullanan kimliklerler varsa, onlarla muhatap olmayı uygun görüyorlar.
Bu nedenle spor yazmamın bir esprisi yok. Ben zaten ne yazarsam yazayım, yanlışları ortadan kaldıracak bir platform oluşturamıyorum. Kimsenin de beni gerçekten anladığını düşünmüyorum. Mesleğim spor gazeteciliği ve bunu yapma hakkımı bile kullanamıyorsam ve etkin olamıyorsam sosyal medyada neden yazayım ki? Amacım ego tatmini mi?
Değil tabii ki!
Ve Trabzonspor’un rantını yiyenler yazıyor, yazmaya devam etsinler.
Yazmamamın ikinci sebebine gelince…
Abdullah Avcı isimli teknik direktöre temelden karşıydım. Bir önyargıyla değil, kendime göre nedenlerim vardı ve bunlar hala geçerliliğini koruyor. Avcı’ya dün de karşıydım, bugün de karşı olacağım.
Çünkü Abdullah Avcı, geçmişte çalıştırdığı takımlarda, kendisine sunulan olanaklar paralelinde hiçbir başarı elde edememiş bir teknik direktördü. İktidar ve TFF ile tüm kurulları her şeyleriyle yanındayken, 11,5 yıl çalıştırdığı, istediği transferleri yaptırdığı Başakşehir’de altın tepside sunulan şampiyonluğu bile elde etmekten acizdi. Milli takımda tam bir felaketti. Beşiktaş’ı perişan etti ve yerine gelen Sergen Yalçın şampiyon yaptı. Teknik direktörlüğü sürecinde,160’ın üzerinde çok da önemli transferlere rağmen havanda su dövdü. Genellikle yaşlı, içi geçmiş emekliliği yaklaşmış oyuncular tercihiydi. Altyapılarından bir tek oyuncu bile kazanmamıştı. Sadece transferle başarı peşinde koşan bir teknik direktör Trabzonspor için felaketti benim nazarımda…
Abdullah Avcı, FETÖ örgütüyle yakınlık içindeydi. İktidarın yeşil sahalardaki temsilcisiydi. Bu yönleriyle de asla kalbimin ve aklımın ısınmayacağı bir teknik adamdı. Ayrıca bu isim Trabzonspor’ı Rıdvan Dilmen gibi bir Fenerbahçe tetikçisiyle, Berat Albayrak’a yakın kişiler tarafından Trabzonspor’a dayatılmıştı. Alacağı ücret, kuracağı ekip de benim için mide bulandırıcıydı. Trabzonspor gibi bir kulüp teknik direktörüne yıllık 7 milyon lira kemiksiz para veremezdi, tüm bonuslarıyla bu rakam belki de 10 milyon liraya çıkıyordu. Yardımcıları hariç…
Bu Abdullah Avcı’ya sadece ben değil, başta sosyal medyada tanıdığım, bildiğim, çok aydın, iyi Trabzonsporlu birçok kişi de inanılmaz karşıydı. Birçoğu hakaret de ediyordu. Avcı’yı getirecek olanlara lanetler okunuyordu.
Bu Abdullah Avcı, 7’nci haftada, dönemin Süper Liginin en iyi takımı olan Alanyaspor maçına çıkmaya korktu. Çünkü işe mağlubiyetle başlamak istemiyordu. Resmen bir korkaktı yani… O maçı İhsan Derelioğlu ile kazasız belasız atlatınca, ligin zayıf takımlarıyla oynanacağı bir süreçte, yine korkak, sadece savunma yaparak, tesadüfen atılan bir golle kazanan ya da skoru 0-0’a, 1-1’e bağlayan Trabzonspor ortaya çıktı. Deyim yerindeyse takım bir maçta 2-3 kez orta sahayı geçiyor, bir gol atıyor ve kazanınca, en aklı başında bildiğim, kendine aydın süsü veren Trabzonsporlular bile hemen U dönüşü yaptılar. “Aman Abdullah Avcı, yaman Abdullah Avcı, biz ettik, sen etme… Özür diliyoruz senden. Canımızın içi” derken hiç yüzleri kızarmadı.
Oysa Abdullah Avcı’dan önce takımın başındaki Newton’un teknik direktör olmadığını bile düşünmediler. Oysa, Avcı göreve geldikten sonra, daha önceki süreçte diplerde sürünen Uğurcan Çakır ve Nwakaeme’nin zirveye çıkarak sonuçlara büyük katkılarda bulunduğunu kimse anlamak istemedi. Djaniny’nin bir kıpırdama halinde olduğu ve uzun süre futbol oynamamış olmanın hamlığını üzerinden attığını düşünen bile olmadı. Takım tesadüfi galibiyetlerle tırmanışa geçti. Devre arasında büyük paralar verilerek Bakatesas, Berat Özdemir ve Yunus Malli transferleri gerçekleştirildi. Bu 3 oyuncunun toplam maliyeti 150 milyon liranın üzerine çıktığını kimse düşünmedi bile… Trabzonspor’un borç yapılandırmasıyla ayakta durduğunu kimse sorun yapmadı. Bu borç ödenmeye başlandığında, kulübe bu bankanın kayyum atanabileceği endişesi de yaşanmadı.
Peki Abdullah Avcı’nın gelişinden sonra devre arasına kadar oynanan maç sayısı ve alınan puana bakın, bir de bu 3 pahalı oyuncak transfer edildikten sonra oynanan maç sayısına ve alınan puanlara bakın… Görürsünüz ki üçünün oynadığı dönemde takımın aldığı sonuçlar çok daha kötü… Ama Berat ve Bakatesas yere göğe sığdırılamadı. Birkaç doğru müdahale ya da gol, herkesin orgazm olmasına yetti. Oysa aynı futbolcular Trabzonlu ve altyapıdan olsa yerle bir edilirdi.
Hayatı boyunca Trabzonspor derdi olmayan Abdullah Avcı, FETÖ’cuların en iyi taktiği olan nabza göre şerbet verme işini iyi beceriyordu. Ömrü hayatında isimlerini bir kez anmadığı Özkan Sümer ve Ahmet Suat Özyazıcı üzerinden taraftarın kalbine dokunmaya çalıştı. Kasket taktı ve şirin gözükme çabası gösterdi. Bir kasket modasıdır aldı başını gitti. Bu adamın iki yüzlülüğünü, göz boyadığını ne acı ki kimse fark etmedi bile…
Trabzonspor kulübünün tarihi kimliği üzerinden söylevler verdi. Herkes kandı. “Altyapı göz bebeğimiz” dedi, “Brovoooo” sesleri yükseldi. Oysa daha iki yıl önce, Şenol Güneş’in bile, “Çok iyi bir stoper ve ona haksızlık mı ettim diye düşünüyorum milli takıma almayarak” dediği Hüseyin Türkmen’i bir kalemde harcadı. Perreira’yı Serkan Asan’ı kullanarak harcadı. Sonra da Serkan Asan’ı harcamak için elinden geleni yaptı. Şimdi de sağbeke 31 yaşında içi geçmiş bir yabancı transfer etti.
Sol bek Faruk Can iki maç çok iyi oynadı ama daha sonra bir dakika bile görevlendirilmedi. Hem de Marlon’un elde tutulmayacağı bilinmesine rağmen… Peki neden? Çünkü yabancı ya da yerli yeni bir sol bek alınmasının zemini hazırlanmalıydı. Faruk Can çok iyi oynasa bu alana yeni transfere gerek olur muydu? Kulübün kasasından yeni milyon Euro’lar çıkar mıydı? Ama Abdullah Avcı’nın amacı Trabzonspor’u düzlüğe çıkarmak değil, beraber çalıştığı bazı menajerlerin oyuncularını transfer edip, onların zenginleşmesini sağlamak… Tabii ki Trabzonspor’un da batmasına giden yola birkaç tuğla daha örmektir.
Bu Abdullah Avcı, geçmişte kazanılan altyapı oyuncularının rantını yerken, bankalardan alınan kredilerle yapılan transferlerle kulübü batağa doğru sürüklerken, ya bir tek numunelik altyapı oyuncusuna şans verdi mi, üzerinde durdu mu, kazanmaya çalıştı mı? Kimileri sanıyor ki altyapıda oyuncu kalmadı, orada eğitim bitti. Asla öyle değil... Başkanı ve hocası o altyapıyı çöpe attı, çöpe ve bu nedenle yeni bir yıldız adayı görmekten mahrumuz.
Bunun böyle bilinmesini istiyorum...
Ve sezon bitti, yeni transfer dönemi başladı. Büyük oranda 30 yaş üzeri, hatta 35 yaşlarındaki oyuncular bile gündemde. Şu anda alınanların biri 31, diğeri 33 yaşında, gündemde olan isimlerin de büyük bölümü 30 ile 35 yaşındaki futbolcular… Peki hani altyapı gözbebeğiyde bu Abdullah Avcı denen kafasında cinler dolaşan kişinin…
Peki birkaç kişi dışında bu duruma ses çıkaran var mı? Üretmeyen Trabzonspor’un ayakta kalması mümkün mü? Alkol masalarında, kahve köşelerinde, özel ofislerinde ya da evlerinde maç izleyip, hakemlere, TFF’ye, şuna buna sallayıp hakaret etmek değil Trabzonsporluluk.
Trabzonsporluluk, bu kulübe içinde bulunup, ihanet etme eğiliminde olanlara karşı durmaktır. Bu ihanetlere karşı sessiz kalan, hatta alkışlayanlarla aynı yolda yürümek bile benim için zulümdür.
Trabzonspor’u sahada alınan ya da alınamayan birkaç puana indirgeyenlerin sayısının milyonları bulduğu bu koşullarda yazmama kararımı sürdüreceğim.
Bu kulübü üreten, ürettiğiyle başaran ve en yoksulların, en güçlülere başkaldırısının simgesi ve neferi olarak görmeyenlerle paylaşacak tek bir düşüncem bile olamaz. Bunu Abdullah Avcı aracılığıyla bir kez daha gördüğüm için yazmama kararı aldım ve bunun arkasında duracağım daha uzun süre…
Bordo-Mavi renkleri egolarının şişme aracı yapanlar yazmaya, çizmeye, konuşmaya devam etsinler….
Saygılarımla…
Fotoğraf açıklaması yok.

Bu haber 1074 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum