Cin Gibi Anne Babalar

14 Temmuz 2014 - 16:39

Cin Gibi Anne Babalar

Melih Arat

Anne-baba olup da, çocuklarına istediklerini vermek istemeyen insan azdır. “Ana yüreği” derler, özellikle anneler bazen de babalar, sevgiyle-acıma duygusu arasında gidip gelen bir duyguyla çocuklarının hemen her istediğini yapmaya çalışırlar. Çocuklara her istediklerini vermek, çocukların her istediklerini çalışmadan elde edebilecekleri fikrini veriyor. Ekonomideki “ihtiyaçlar sınırsızdır” genellemesi sanırım çocuklar için fazlasıyla geçerli (bazı kocalar, karıları için de aynı kuralın geçerli olduğunu söyleyecektir).

Aslında ihtiyaçlar sınırsız değildir; örneğin yemek yeme ihtiyacınız midenizin genişliğiyle sınırlıdır. Ne kadar acıkmış olursanız olun, ancak midenizdeki yer kadar yiyebilirsiniz. İnsan midesinin ölçüsü, insanın birçok başka özelliği gibi, insanın kimliğini tanımlayan referans noktalarından biridir. İnsanın gerçek ihtiyaçlarını tanımlayan temel referans noktası, kimliğidir. Evet, insan ihtiyaçları sınırsızdır; ama kimliği itibariyle bakarsanız bir ilkokul öğrencisinin bir köşke ya da bir tankere ihtiyacı yoktur. O bir öğrencidir ve bir öğrencinin defter kitaba, yaşına göre belki birkaç oyuncağa ihtiyacı vardır. Örneğin, bir mühendisin ihtiyacı bir ev, bir araba, yaz tatiline gidecek, yılda bir defa yurt dışına çıkabilecek, çocuğunu rahat okutabilecek, haftada birkaç defa dışarıda yemek yiyebilecek kadar bir bütçe olabilir. Eğer söz konusu mühendis, Edison gibi istisnai bir yaratıcı tasarımcıysa belki bu bütçe artabilir; ama ihtiyaçlar kimlik tanımıyla ilişkili gelişir, bu örnekte mühendis kimliği tanımı da değişiyor.

Cin gibi anne baba olmayın

Ailesi tarafından her isteği karşılanan çocuklar, kendi kimliğine göre talepte bulunma kuralını hiç öğrenemezler. Hele ki, eğer anne-baba tüm istekleri karşılıyorlarsa, çocuklar tıpkı bir cinin lambasını ovuşturup isteneni vermesi gibi, anne-babadan da aynı cinliği yapmasını bekler. Anne-baba çocuklarının ihtiyacını çalışarak sağlar; ama çocuk sadece isteyerek hiç çalışmadan elde eder. Bazıları çocukların, öğrenciyseler işte ders çalıştıkları için, sınıflarını geçtikleri için başka şeyler isteme hakkı olduğunu iddia edebilirler. Ders çalışmak ve sınıf geçmek, öğrencilik kimliğinin tanımında vardır. Sınıf geçen bir öğrenci normal bir şey yapıyordur; sınıfta kalmak anormal olandır. Böyle bir öğrenci çocuğun, sınıf geçti diye yeni bir şey istemeye aslında hakkı yoktur. Elbette bazı küçük kutlamalar, sevgi belirtilen hediyeler olabilir.

Hiçbir anne-baba normal bir çalışma sonucunda, işverenleri tarafından zam, yeni bir araba ya da evle ödüllendirilmiyor. Yeni bir araba, yeni bir ev, çalışarak, akıl katarak fazladan değer yaratmanın sonucunda gelir. Bir çocuğun da bisiklet, bir bilgisayar gibi ekstra bir ödül alabilmesi için, okula giderek sınıf geçmenin ötesinde bir değer yaratması gerekir. Eğer okula gitmenin ötesinde bir değer yaratmadan çocuk istediğini elde ederse, birincisi bunu alışkanlık haline getirir; ikincisi elde ettiği her ne ise onun kıymetini bilmez. Çünkü onu bir çalışma sonucunda elde etmemiştir. Başkaları tarafından kolayca verilerek elde edilen şeyler değersizdir; çalışarak zorluklarla elde edilenler ise çok değerlidir ve korunur. Sahiplik işlevi, koruma ve geliştirme eylemlerine yol açar. Ancak bir şeyi çalışarak elde etmeden sahip olan insanlar ve de çocuklar, sahip olduklarını koruma ve geliştirme eğiliminde olmayabilirler (18 yaşındayken babaları tarafından otomobil alınan gençler, nasıl araba sürüyorlar).

Hayat, mirasyedi ya da devletyedi gibi kişilerin dışında kimseye kolay bir şey vermiyor. Bir çocuğa yapılabilecek en büyük kötülük, ona çalışmadan bir şeyler kazanabileceği fikrini/yanılsamasını vermektir.