Çözüm Karşıtlığı mı Yoksa PKK Karşıtlığı mı?

02 Eylül 2014 - 15:36

Çözüm Karşıtlığı mı Yoksa PKK Karşıtlığı mı?


        Bugünlerde Doğu ve Güneydoğu’da yaşananlara itiraz edenlerin karşılaştıkları en büyük soru başlıkta; Çözüm karşıtı mısın? Bir kaç gündür ülkede yaşanan olaylar dolayısıyla aynı soruyu ben de kendime sormaya başladım. Çünkü, Güneydoğu’da PKK’nın çeşitli silahlı/silahsız güçler vasıtasıyla egemenlik kurma çabasından ciddi bir rahatsızlık duyuyordum. Çünkü, PKK’nın yol kesip, devletin güçlerine karşı asilik yapmasını, hükümetin ise buna göz yummasını içime sindiremiyordum. Çünkü, PKK’nın dağa ikna ettiği çocuklar dolayısıyla ağlayan anaların gözyaşını dindirmek için kendi gücünü kullanamayan hükümetten rahatsızlık duyuyordum. Peki, ben çözüm karşıtı bir insan mıyım? Bence değilim, gerekçelerimi açıklayayım.       Geçen yıl Kasım ayında Polis Akademisinin düzenlediği Uluslararası Terörizm ve Sınıraşan Suçlar Sempozyumunda Doç. Dr. Mahmut Akpınar hocamızın da katkılarıyla bir sunum gerçekleştirdim. Sunumun konusu PKK’nın uyuşturucu ticaretinin Çözüm Süreci ile yaşadığı etkileşim idi. Bildirinin hazırlığı sürecinde ulaştığımız bilgiler, uyuşturucu ticareti hakkındaki rakamlar beklenen bir senaryo ortaya koyuyordu. PKK varoluşundan beri inkar ettiği uyuşturucu ekimi ve satımı işini bölgedeki ekimi yapanlar vasıtasıyla gerçekleştiriyordu. Çözüm sürecinin öncesinde PKK’nın giriştiği özerklik çabası ve devamında gelen çözüm süreci ile birlikte ekim yapan insanlar daha rahat bir ortam beklediklerinden dolayı ekimi 2 katına taşımışlardı[1]. Ancak emniyet ve askeri güçlerin çabası, bölgedeki PKK tacizinin olmayışı ekim alanlarının ortadan kaldırılmasına ve yakalanan uyuşturucu miktarının artmasını sağlamıştı. Öyle ki, 2011 ve 2012 yılında bölgede yakalanan Hint Keneviri miktarı 36 milyon kök iken, 2013 yılının ilk çeyreğinde bu rakam 70 milyon köke ulaşmıştı. Teröre kaynaklık eden bu kadar büyük bir ekonomik güce darbe vurulması doğaldır ki örgütün tüm organlarını rahatsız etmiştir. Ne kadar ilginçtir ki, uyuşturucu ekiminin en çok yaygın olduğu bölge olan Lice’de geçen yaz-uyuşturucu operasyonlarının en yoğun olduğu zaman diliminde-Karakol inşaatları bahane edilerek bir kalkışma yaşanmış ve olay Gezi Parkı ile bağdaştırılmıştır. Yaşanan olaylarda hatırlanacağı üzere bir kişi vefat etmiştir.        Gelelim günümüze; son bir aydır PKK farklı güçler vasıtasıyla Diyarbakır-Bingöl yolunda hendekler açıyor ve yolda çok rahat bir şekilde kimlik kontrolü yapıyor. Terörün ekonomisine başkentlik eden Diyarbakır ve Lice’yi devlet güçlerinden arındırmak için yapılanlar, akla PKK’nın art niyetinden başka birşeyi getirmiyor. Yine aynı bölgede başlatılan eylemlerde kalekol inşaatlarına tepki gösterildiği iddia ediliyor. Dün yaşanan olaylar neticesi iki can yitirildi ve bu iki can PKK için bir propaganda vesilesi oldu[2]. Örgütün yayın organları vasıtasıyla katliam olarak sunulan olaylar, sosyal medyada bölgeyi bilmeyen bir çok insanda ‘devlet katliam yapıyor’ algısına sebep oldu. Devletin vatandaşa sıktığı her kurşunda canımız yanmakta, ancak yakın zamanda bölgede yaşananları farklı bir perspektiften okumakta fayda var. 30 Mart seçimleri sürecinde BDP-HDP’nin dile getirdiği propaganda malzemesi ise özerklik idi. Şunu kabullenmekte fayda var, demokratikleşme çabaları üzerinden bakıldığında, Doğu’da Kürtlere teslim edilmesi gereken bir hak ise, kabulümüzdür. Eğer kurulacak olan özerk yönetim, siyasi anlaşmalar üzerinden gerçekleşecek ve bölge halkının da rızası üzerinden yapılacak ise hükümetin bu durumu ciddi ciddi Kürt halklarını temsil edecek bir heyet ile müzakere etmesi gerekmektedir. BDP’nin dahi Kürt halkını temsil etmediği göz önünde bulundurulduğunda bugün özerklik PKK üzerinden tamamlanmaya çalışılmaktadır. PKK’nın Kürt, Türk, Ermeni, Süryani, Laz, Alevi ya da ırkı, soyu ne olursa olsun on binlerce vatandaşımızın vefatına sebep olmasına rağmen çözüm sürecinin işleyişinde özerkliğin teminatı olarak görülmesi bu ülke evlatları için kan dondurucu! Devlet, terörle mücadelede bugüne kadar yaptıklarından/yapmadıklarından elbette ki sorumludur ancak Kürt halkını hakiki olarak temsil ettiği soru işareti olan bir terör örgütü suçsuz görülemez! Devletin kaçırılan çocuklar için kesilen yollar için çekilen silahlar için atılan taşlar ve vurulan insanlar için hiç bir şey yapmadığı düşünüldüğünde, PKK’nın halen silahlı örgüt hükmünü sürdürmesi kabul edilemez. Devletin alenen bu silahlı örgüte teslim olması, örgütün ekonomisini sürdürmesine ve insan kaynağı için eşkıyalık yapmasına göz yumması bir çözüm süreci tablosu olarak resmedilemez.         AKP hükümeti PKK sorunu ve çözüm sürecinin yürütülmesinde çaresiz kalmıştır. Kürt sorununu çözmeye yönelik attığı adımlar yapmacık kalmış ve kendi ülkesinin halkını kucaklamayı becerememiştir. Dolayısıyla sosyo-kültürel olarak kucaklayamadığı halkı kanlı bir terör örgütünün eline teslim etmiştir. Şimdi tekrar soruyorum; böyle bir çözüm sürecinin karşısında olmak çok mu anormal?        
[1] 2012 yılında tespit edilen kenevir ekim sahası 5 bin dönüm iken, 2013 yılında bu alan 10 bin dönüme ulaşmıştır. Yapılan tespitte Emniyet ve askeri güçlerin çabası önemli rol oynamıştır. [2] http://www.firatnews.com/news/guncel/lice-de-katliamin-ayrintilari-netlesiyor.htm

Bu yazı: SEMİH KILIÇ Bey'in FİKİR SAĞANAĞI blogundan alınmıştır.