Fındığın Gölgesinde Direniş: Türkiye'de Fındık Üreticisinin Sessiz Mücadelesi...
Karadeniz'in verimli toprakları arasında öne çıkan Samsun, özellikle Tekkeköy, Kutlukent, Terme ve Çarşamba gibi ilçeleriyle Türkiye'nin fındık üretiminde yükselen değerlerinden biridir.
Erkan Ikiz
Her yıl binlerce çiftçi, bu topraklara emek vererek hem bölge ekonomisine hem de ülke ihracatına katkı sağlamaktadır. Ancak son yıllarda, Samsunlu üreticiler için fındık, kazançtan çok bir mücadeleye dönüşmüştür.
Kuraklık, böcek istilası ve Doğal Felaketler: Toprağın Sessiz İsyanı
2025 yılı, Samsun’daki fındık üreticileri için oldukça zor geçti. İlkbahar aylarında yaşanan don olayları, yazın etkisini gösteren kuraklık ve Kokarca diye tabir edilen böcek istilası, özellikle Tekkeköy’ün yüksek kesimlerinde ve Başköy,Kargılı,Karatuzla,fındıcak ve büyüklü çevresinde fındık bahçelerine ciddi zararlar verdi. Birçok üretici, yıllardır büyüttüğü fındık ağaçlarının kurumasına, yanmasına ya da verim kaybına uğramasına tanık oldu. Ancak bu felaketlerin ardından çiftçilere yönelik sunulan destekler ya çok geç geldi ya da yetersiz kaldı.
Maliyetler Altında Ezilen Üretici: Mazot, Gübre, İşçilik…
Fındık üretiminin bir diğer büyük sorunu ise artan girdi maliyetleri. Özellikle mazot fiyatlarının son yıllarda katlanarak artması, üreticinin tarlasına gitmesini dahi zorlaştırdı. Gübre fiyatları, ilaçlama giderleri ve işçilik ücretleri ile birlikte bir dönüm fındık bahçesinin bakımı bile ciddi bir ekonomik yük haline geldi.
Ben,Araştırmacı gazeteci Erkan İkiz olarak, bölgede yıllardır fındık üreticileri ile hemhâl olmuş bir kardeşinizim. Her sezon, ailesi ile birlikte sabahın erken saatlerinde bahçesine giden çiftçimizin, ağaçları budumasına, zararlılarla mücadele etmesine, hasadı bir hayli güç olan fındığı ne koşullarda topladığına yıllardır şahid oluyorum. Tüm zorluklara rağmen emeğin karşılığını almak giderek zorlaşıyor. Artık fındık satıp bir şey almak değil, borcu kapatmak lüks hâline gelmiş durumda.
TMO’nun Yetersizliği ve Serbest Piyasanın Acımasızlığı
Devletin fındık alımında yetkili kurumu olan TMO, Samsun’da alım noktasında gerekli "Adaleti" sağlamıyor ve çiftçi ile dalga geçercesine fiyat açıklıyor. Açıklanan fiyatlar ise üretim maliyetlerinin altında kalıyor. Bu durumda, üretici ya tüccarın verdiği düşük fiyatı kabul etmek zorunda kalıyor ya da elindeki fındığı satamadan depolarda çürütme riskiyle karşılaşıyor.
Bu serbest piyasa düzeninde kaybeden yine üretici oluyor. Özellikle küçük ve orta ölçekli fındık bahçeleri olan çiftçiler, büyük alıcıların pazarlık gücü karşısında çaresiz kalıyor.
Ayakta Kalanlar: Direnişin Adı Üretici
Tüm bu zorluklara rağmen üreticiler ayakta durmaya çalışıyor. Çünkü fındık sadece bir geçim kaynağı değil; bölgede kültürümüz, toprağımız, geçmişimiz. Samsun’un yaylalarından Tekkeköy’ün eteklerine, Kutlukent’in yamaçlarından Çarşamba Ovası’na kadar her yerde aynı hikâye: suskun ama kararlı bir mücadele.
Her hasat döneminde, üretici fındıkla birlikte alın terini, sabrını ve umudunu da topluyor. Ancak sürdürülebilir bir tarım için sadece üreticinin çabası yetmez. Devletin, yerel yönetimlerin ve tarım politikalarının çiftçiyi önceleyen bir anlayışla yeniden şekillenmesi şarttır.
Sonuç: Üretici Desteklenmezse, Fındık Kökünden Kurur
Türkiye, dünya fındık üretiminde lider bir ülke. Ancak bu liderlik, üreticisini korumayan bir yapı üzerine inşa edilemez. Samsun ve çevresindeki üreticiler, yıllardır adaletli fiyat, düşük girdi maliyeti ve zamanında destek bekliyor. Bu çağrıya kulak verilmezse, fındığın geleceği ciddi tehdit altında kalacakdır.
Ben Erkan İkiz, her koşulda Ülkesine sahip çıkan bir Gazeteci olarak sesleniyorum: "Çiftçi üretmeye devam eder, ama üreticinin de nefes almaya, yaşatılmaya ihtiyacı var. Çünkü üretimi yaşatmak, bu ülkenin geleceğini yaşatmak demektir"
Tekkeköy’de Susan Topraklar: Kaybolan Ürünler, Kaybolan Geçimler
Bir zamanlar Samsun’un bereketli ovalarında şeker pancarı tarlaları uzanırdı. Tekkeköy, Kutlukent ve çevresindeki köylerde sabahın erken saatlerinde toprak sürülür, gün boyu pancar sökümü yapılırdı. Bu topraklar yalnızca pancara değil; tütüne, mısıra, marula ve ıspanağa da ev sahipliği yapardı. Her mevsimin kendi ürünü, kendi ritmi, kendi alın teri vardı.
Ancak yıllar içinde bu çeşitlilik birer birer yok edildi. Önce şeker pancarı alım politikaları değişti, şeker fabrikaları kapatıldı ya da özelleştirildi. Ardından tütün destekleri kaldırıldı. Küçük üretici, büyük şirketlerin ve ithalatın gölgesinde rekabet edemez hâle geldi. Mısır ekenler maliyetini karşılayamadı, marul ve ıspanak gibi yoğun sebzeler ise bölgeden birer birer sökülüp atıldı.
Bugün Tekkeköy’de ve birçok köyde, bir zamanlar sürülen tarlalar ya boş duruyor ya da imara açılıyor. Gençler toprağa değil şehre yöneliyor. Geçimini toprakla sağlayan nesil, birer birer üretimden çekiliyor.
Bu sadece bir tarımsal çöküş değil; aynı zamanda kültürel bir kayıptır. Çünkü fındığın yanı sıra her ürün, sadece ekonomik bir değer değil, aynı zamanda bölgenin yaşam biçiminin bir parçasıydı. Tütünün dizildiği iğneler, pancarın taşındığı mezatlar, mısırın kurutulduğu ocaklar artık birer anıdan ibaret.
Bu yüzden bugün fındığa sahip çıkmak, sadece bir ürünü değil, kaybolmakta olan tarımsal hafızamızı ve kırsal yaşamı da korumak anlamına geliyor.
Kalın sağlıcakla.