MALİYE Mİ? EĞİTİM Mİ?
Bir önceki yazımda önemli değil, değerli olmanın 'önemli' olduğunu anlatmaya çalışmıştım. O yazıyı yazarken konuyla ilgili bir başka anı geldi aklıma. Anlatmasam olmaz.
Yıl 1997. İstanbul’un en küçük ilçesi Şile’de görevliyim. Maliye Bakanı ise Sayın Abdullatif Şener. İstanbul’da Vatan caddesindeki büyük salonda bir toplantıya davet edildik. İstanbul’daki tüm müdür ve saymanlar içerde. Bakanla birlikte Ankara’dan gelen üst bürokratlarda kürsüdeler. Toplantı başladı. Bakan bey öğleden önce hemen hemen iki saat kadar genel motivasyon konuşması yaptı ve özellikle verginin ve vergiyi toplamakla görevli Vergi Dairesi Müdürlerinin önemini sık sık vurguladı.
Öğle yemeği molasından sonra bir arkadaşımla geç kaldık, toplantı başlamıştı. Salona girdiğimizde arkadaş göze batmamak için bulduğu ilk boş koltuğa oturdu ben ise salonun tam ortasındaki koridordan en arkaya yürüdüm ve salonunen arkasındaki orta koltuğa oturdum. Önümde koltuk olmadığından artık sayın Bakan ile birbirimize bakıyorduk(!)
Toplantının ikinci seansı dilek, talep ve görüşlerin toplanmasından oluşuyordu. Söz alanlar genellikle personel, araç-gereç talebinde bulunuyorlar ve gerekli notlar alınıyordu. Zaman ilerleyince Bakanbey son bir söz daha verip toplantıyı bitireceğini bildirdi ve ben elimi kaldırdım; gördü beni. “Tam karşımdaki arkadaşla iki saattir bir birimize bakıyoruz. Son söz hakkı onundur” dedi. Ve ben aldım elime mikrofonu, dedim ki:
“Sayın bakanım öğleden önce bize, bizim ve mesleğimizin önemini vurguladınız. Ancak bence önemli olmak çok önemli olmasa da eğer bir meslek sıralaması yapılacaksa birinci sıraya öğretmenlerin konulması gerekir. Çünkü iyi bir hâkimi de, iyi bir askeri de, iyi bir maliyeciyi de ancak iyi bir öğretmen yetiştirir. Hâkime kürsüyü, doktora, asker ve polise gerekli donanımı sağlamak ise bizim işimiz olduğundan belki bizi ikinci sıraya koyabilirsiniz.”
Sözüm bittiğinde salonda çıt yoktu ve Bakan beyin tepkisi bekleniyordu. Hiç te öyle olmadı. Bakan bey, çok doğal karşıladı bu eleştiri ve önerimi. Teşekkür etti ve toplantıyı kapattı.
Ayağa kalktığımızda birçok kişi beni kutlarken bir kısmı da “sen yandın, bak başına neler gelir” gibilerden yorumladı durumu. Ne o gün ne de sonrasında hiçbir şey olmadı. Bir bakan iki saat boyunca vurguladığı bir konunun eleştirilmesini çok doğallıkla ve olgunlukla karşılamıştı.0 gün, bugün benim için değerlidir Abdullatif Şener.
Geçen yıllar içinde ise hiçbir şey değişmedi. Birileri devleti yönetiyorum diye kendini, başka birileri de yaptığı işi önemli saydı gitti. Ancak kimse şunun farkına varamadı: Mozart’ı herkes tanır, onun değerini bilir de onun yaşadığı dönemdeki Avusturya devlet başkanını kimse tanımaz, önemsemez.
Neyse çok önemli değil bu işler. Mutlu kalın, sağlıklı kalın önemli olan bu…
N. FERİT KUNDAKÇI