Reklam
Reklam

Bir ülke nasıl yok edilir, bir halk nasıl gönüllü köleler haline getirilir?

Bugün vahşi madencilikle yok edilen dağlar, birkaç yıl öncesine kadar havası ve suyuyla, kurduyla-kuşuyla, ağacıyla-otuyla yaşamı besleyen bir anaydı.

Bir ülke nasıl yok edilir, bir halk nasıl gönüllü köleler haline getirilir?

Bugün vahşi madencilikle yok edilen dağlar, birkaç yıl öncesine kadar havası ve suyuyla, kurduyla-kuşuyla, ağacıyla-otuyla yaşamı besleyen bir anaydı.

Bir ülke nasıl yok edilir, bir halk nasıl gönüllü köleler haline getirilir?
03 Ocak 2022 - 23:37



Önce insanlar üretimsiz bırakıldı, ardından kırdan kente göç hızlandı... 

Kolayca yönlendirilebilecek kıvama getirilen yığınların biriktiği kentler hızla birer toplama kampına dönüştürülürken, dağlar, vadiler, ormanlar, meralar, yaylalar, dereler, ırmaklar şirketlerin saldırısına açık hale getirildi. 

Üretimsiz bırakılan halkın terk ettiği vadilerde artık balıklar değil kepçeler, ormanlarda keçiler değil iş makineleri, yollarda insanlar değil dev kamyonlar dolaşıyor...

Dağlar artık ot yerine mazot kokuyor. İçinize çektiğiniz nefes değil, mermer tozu!

***
Mermer çıkarmak uğruna on binlerce ağacın katledileceği Isparta Sütçüler'e bağlı İbişler köyünden Gülizar Çelik'in öyküsünü 2016'da Islak Çarıklar'da ekranlara taşımıştık. Vadideki son dokumacılardan biriydi Gülizar Çelik. İnsanların, karakterlerine göre kuşlardan türemiş olduğuna dair anlattıkları hala aklımızdan çıkmıyor. 

***
Ot...
Yeryüzünün o ışıklı, yemyeşil ve yumuşacık örtüsü...
Yağmurun ve toprağın aşkından doğan yaşam neşesi...
Yeryüzünde dört iklimin yaşandığı nadir coğrafyalarından biri olan Anadolu'da, binlerce yıldır otun peşinde bir aşağı bir yukarı göçüp duran değerli bir üretim kültürü yarattı...
Yörükler...
"Gökyüzü ağlamazsa, yeryüzü gülmezmiş" diyen, bu toprağın güzel yürekli insanları...
Çayırın çimenin, kurdun kuşun, ağacın suyun yoldaşları...
Yağmuru çimene, çimeni kuzuya, kuzuyu yüne, yünü ipliğe, ipliği kilime dönüştüren yaşam ustaları...
Hiç bir proje gerektirmeyen, borsası, aracısı olmayan, ekonomik göstergelerin gösteremeyeceği üretim büyücüleri...
Coğrafyanın inancı, inancın kültürü, kültürün üretimi belirlediği binlerce yıllık hayat bilgisi okulunun kadim öğrencileri...
Toprağın hafızasını, üzerinde yaşayan insanların hafızasıyla buluşturmak için yola çıktığımız Islak Çarıklar'ın Ağustos 2016'da yayınlanan özel bölümünde dokumacı Yörüklerden birinin öyküsünü anlatmıştık...

İnsanın kuşlardan türediğine inanan, o güzel insanların yaşadığı bir coğrafyanın öyküsüydü bu...

Ot kökü gibi Toroslar'a yayılan insanların öyküsü...

Dinleyin, anlatılan sizin öykünüzdür...

Gazeteci Yusuf Yavuz ve Biyomühendis Çağlar İnce'nin birlikte hazırladığı Islak Çarıklar'ın Yukarı Köprüçay'ın son dokumacılarından Gülizar Çelik'in öyküsünün anlatıldığı bölümü izlemek için:
https://www.youtube.com/watch?v=5bI4J-jXKH8

***
ISLAK ÇARIKLAR GÜLİZAR ÇELİK BÖLÜMÜNDEN: 
"Dokuma bağımsızlıktı, özgürlüktü, kendi kendine yetmenin adıydı. 
Kapitalizmin kurallarını koyanlar, varoluşlarını borçlu oldukları endüstriyel dokuma sayesinde güçlenerek kentleri ele geçirmişti ve kırsaldaki bağımsız üretimin bir an önce sonlanmasını istiyorlardı. 
Önce İngilizlerin teşvikiyle Anadolu'nun büyük ovalarında endüstriyel tekstilin ham maddesi olan pamuk ekimi başlatıldı. Çukurova ve çevresindeki geleneksel dokuma kültürü yok eden süreçte 1830'larda Mısır ve Suriye'den getirdiği tohumlar ve siyahi kölelerle başlayan pamuk tarlaları oluşturma girişimleri bu sürecin ilk adımlarıydı. 

1860'larda yaşanan Amerikan iç savaşının ardından ise Ege Bölgesinde de yaygınlaşan pamuk üretimi, ilerleyen yıllarda Türkiye'nin sosyo-ekonomik yapısını derinden etkileyecek olan yeni bir sınıfın ve sermaye birikiminin doğmasına yol açacaktı...

Önce Çukurova, ardından da Ege ve Akdeniz bölgelerinin dağlarında yaşayan Yörükler, Türkmenler ve Alevilerin zamanın ötesinden taşıyıp geldiği geleneksel üretim ve dokumacılık etkisini yitirmeye başladı. 

Üretim araçlarını yitiren Yörükler, ovalara inerek pamuk tarlalarında ırgat oldu. 

Yaşar Kemal ve Orhan Kemal'in romanlarında öykülerini anlattığı insanlar, işte o insanlardı...

Bir başka deyişle Anadolu halkı kendi varoluş nedenlerini ortadan kaldıran bu sürecin sonunda, göç ettikleri kentlerde kurulan organize sanayi sitelerindeki tekstil tezgahlarında yaşamlarını tüketirken, tezgahların sahipleri de ülkenin ekonomik ve siyasi yapısını şekillendiren birer Baron'a dönüşmüştü. 

Bu toprakların üretim kültürünü ve geleneksel dokumacılığı yok ederek zenginleşen sınıflar, her yeni yıkım oyununda soluğu yeniden Anadolu coğrafyasında aldı. Kapitalist pazara mal üreten tekstilde kar marjları azalan dev şirketler, yağma oyununda bir kez daha dağıtılan kartlarla bu kez de enerji üretimi ve vahşi madenciliğe soyundular.

Dağlar, ırmaklar, kuşlar öksüz kaldı...

İnsanın kuşlardan türediğine inanılan o güzel insanların yaşadığı coğrafya kuşlarını yitirdikçe hepimiz biraz daha eksiğiz şimdi..."

(Yusuf Yavuz)

***

Gülizar Çelik gibi binlerce dokumacıya yaşam veren bölge bugün mermer ocaklarıyla yağmalanıyor. İbişler köyünde izin verilen yeni bir mermer ocağının ÇED raporu ise tam 48.612 ağacın kesileceğini söylüyor. 

Haberi okumak için (arşiv):https://gazeteciyazaryusufyavuzblog.wordpress.com/2021/04/19/200-liralik-mermer-icin-48-bin-agac-kesilecek/

Bu haber 683 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum