Reklam

EL YIKAMANIN HAZİN TARİHİ

Doç. Dr. Şafak Nakajima Hastalıkları kötü ruhların gazabına ve ilahi cezalara bağlayan inançların giderek terk edildiği, hekimlerin bilimsel eğitimden geçip hastaları kanıta dayalı metotlarla tedavi etmeye başladığı yıllardır, 1800’ler…

EL YIKAMANIN HAZİN TARİHİ

Doç. Dr. Şafak Nakajima Hastalıkları kötü ruhların gazabına ve ilahi cezalara bağlayan inançların giderek terk edildiği, hekimlerin bilimsel eğitimden geçip hastaları kanıta dayalı metotlarla tedavi etmeye başladığı yıllardır, 1800’ler…

EL YIKAMANIN HAZİN TARİHİ
28 Nisan 2020 - 16:33

 

Ölüler üzerinde çalışmayı yasaklayan dinsel baskılar azaldıkça otopsi yaygınlaşır ve insan vücudunun yapısı daha iyi tanınır.

Klinik gözlem ve veri toplamaya ilgi artarken, tıbbın bir bilim dalı olarak altın çağı başlar...

Dr. Ignaz Semmelweis, doğduğu Macaristan'da tıp fakültesinden mezun olduktan sonra 1846'dan itibaren Viyana Hastanesi doğum kliniğinde görev alır.

Genç doktor yeni görevine geldiğinde, çok sayıda kadının halk arasında lohusa humması olarak bilinen puerperal ateşten (doğum sonrası ilk 10 gün içinde vücut ısısının 38 derece ve üstüne çıkması) öldüğünü görür.
Bu durum ilgisini çeker.

O da çağdaşları gibi, hastalıkların neden-sonuç ilişkilerini bulmanın peşindedir.

Tuhaf bir şey gözlemler.

Hastanede iki doğum servisi vardır.

Birisinde tümü erkek olan doktor ve tıp öğrencileri, diğerinde ise kadın ebeler çalışır.
Erkek doktor ve tıp öğrencilerinin servisinde ölen anne sayısı, kadın ebelerin servisinden beş kat daha fazladır.

Bu şaşırtıcı farkın nedenini bulmak isteyen genç doktor, çeşitli olasılıkları değerlendirir.
Erkek doktor ve tıp öğrencilerinin müdahalesinin kadınları utandırıp lohusalık hummasına yol açıp açmadığını sorgular.
Bir kadın öldüğünde, rahibin elinde bir çanla serviste dolaşmasından korkarak ölmeleri olasılığına bakar.
Gerçeği bulmak için iki serviste de aynı teknikleri kullanır; gebe kadın sayılarını eşitler.

Baktığı faktörlerden hiç biri, kadınların doğum sonrası ölümlerindeki farkta bir rol oynamaz!
Çalışmalarının sonuç vermemesinden dolayı hayal kırıklığına uğrar.
Hastaneden izin alıp dinlenmek üzere bir süreliğine Venedik'e gider.

Döndüğünde, kötü bir haber onu beklemektedir.
Çok sevdiği patolog doktor arkadaşı yoktur artık.
Lohusalık hummasından ölen bir kadının otopsisini yaparken eli kesilmiş ve o da aynı belirtileri gösterdikten sonra ölmüştür.
Demek ki; lohusalık humması yalnızca doğum yapan kadınlara özgü bir durum değildir.

Ama sorusu hala cevabını aramaktadır!
Neden erkek doktorların servisi kadınlar için adeta bir infaz yeridir de, ebelerin servisinden eve sağ dönme olasılıkları daha fazladır?

Patolog arkadaşının ölümü, aradaki farka ışık tutar.
Doktorlar ve tıp öğrencileri otopsi yaparlar.
Çıplak elle cesetleri kesip parçalara ayırır; sonra da doğuma girerler.
Ebeler ise otopsiye katılmaz.

Acaba otopsi sırasında doktorların ve tıp öğrencilerinin ellerine yapışan küçük et parçacıkları mı kadınların bedenlerine girip onları öldürmektedir?

Semmelweis'ın hipotezi doğru olduğu takdirde, bu ceset parçacıklarından kurtulmak, lohusa hummasından ölüm oranını azaltacaktır.

Henüz mikroorganizmaların dünyası keşfedilmemiştir. Bakterilerin varlığı bilinmez.

Fakat Dr. Semmelweis cevaba yaklaşmaktadır!
Büyük olasılıkla otopsi yapan doktorların ellerindeki ceset parçacıkları bu işten sorumludur.

O nedenle bir kadını muayene etmeden önce herkesin, özellikle de cesetlere dokunmuş olan kişilerin ellerini ve kullandıkları araçları sadece sabunla değil, klor çözeltisiyle temizlemesini emreder.

Birkaç ay içinde bu basit hijyenik değişimin çarpıcı sonuçları ortaya çıkar.
Doktorların servisindeki anne ölüm oranı, ebelerin servisindeki oranla eşleşerek yüzde 1 ila 2 ye düşer.

Elleri yıkamak gibi basit bir eylemin hayat kurtarıcı olması, Dr.Semmelweis'ın bazı meslektaşlarına göre çok çılgınca bir düşüncedir.
Çünkü o zamanlar tıp dünyası, “miasma teorisine” inanır.
İltihaplı yara, çürüyen et ya da cesetten çıkan kötü kokuların, zehirli buhar veya sis halinde havaya yayılmasıyla hastalıkların ortaya çıktığı düşünülür ve korunmak için kötü kokular giderilmeye çalışılır.
Nitekim Semmelweis’ın da sabunun yanında kloru seçmesinin nedeni, küçük ceset parçalarının geride bıraktığı kokulardan kurtulmaktır.

Dr.Semmelweis, elde ettiği sonuçları, saygın bir kurum olan Viyana Tıp Cemiyeti’nde doktorlara anlatır.

Ama büyük tepki çeker.

Doktorları ‘’küçük düşüren’’ bu önermeyle onları hem çok sayıda kadının ölümünden sorumlu kılmış, hem de daha eğitimli oldukları halde ebelerden daha başarısız göstermiştir.

Meslektaşları Semmelweis'ın bulgularına şüpheyle yaklaşmakla kalmaz, alay eder, ona ‘’şarlatan’’ derler. Çok düşmanca davranıp dışlarlar.

Viyana hastanesinde, kendi altında çalışan doktorlar bile el yıkamayı bırakır.

Yaşadıkları öyle dayanılmaz hale gelir ki, Dr. Semmelweis’ın sinir sistemi alt üst olur ve bir arkadaşı tarafından akıl hastanesine kapatılır.

Akıl hastanesine girdikten yalnızca iki hafta sonra, gardiyanlar tarafından feci şekilde dövülür.

Sağ elinde dayak sonrası oluşan yaranın yol açtığı kan zehirlenmesinden 47 yaşında hayatını kaybeder!
Ne acıdır ki; önlemek için çok uğraştığı hastalık, kendi ölüm nedeni olur!

Ama zaman, Dr. Semmelweis'ı haklı çıkaracaktır!

Çalışmaları Louis Pasteur'ün mikrop teorisini geliştirmesine yol açar. Ölümünden kısa bir süre sonra, İskoç cerrah Joseph Lister, bulaşıcı hastalıkları durdurmak için elleri ve cerrahi aletleri dezenfekte etmeyi önerir.
Doktorlar ellerini yıkamaya başlar!

Ölümünün 100. yıldönümü, UNESCO tarafından Semmelweis Yılı olarak kabul edilir.

Tıbba muazzam katkısını onurlandırmak isteyen Budapeşte Tıp Üniversitesi, adını Semmelweis Tıp Üniversitesi olarak değiştirir.

Dr. Semmelweis’ın ödediği büyük bedeli unutmayın!

Salgından korunmak ve hayatta kalmak için ellerinizi dikkatle yıkayın!

Bu bilgiye ulaşmak kolay olmadı!
Alev Dalgic


Bu haber 1429 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum