Reklam

Futboldan Ekonomiye Yaklaşım Tarzımız...

Sn. Prof. Dr. Emre Alkin Bey'in "Futboldan Ekonomiye Yaklaşım Tarzımız..." başlıklı makalesini siz değerli okurlarımızın ilgisine sunuyoruz.

Futboldan Ekonomiye Yaklaşım Tarzımız...

Sn. Prof. Dr. Emre Alkin Bey'in "Futboldan Ekonomiye Yaklaşım Tarzımız..." başlıklı makalesini siz değerli okurlarımızın ilgisine sunuyoruz.

Futboldan Ekonomiye Yaklaşım Tarzımız...
18 Ekim 2021 - 13:51

Prof. Dr. Emre Alkin

 

Bu yazıyı Spotify'dan dinleyebilirsiniz. TIKLAYINIZ!

 

 

Geçen hafta ABD’de açıklanan yüksek enflasyon ve Fed üyelerinin “artık parasal genişleme bitebilir” açıklamaları, ardından da gece geç saatlerde TCMB’deki görev değişiklikleri döviz kurlarındaki yükselişe ivme veren etkenler oldu. Şöyle ki, FED’in Kasım Ayında tapering’e başlayacak olması kesinleşirken, gelişmekte olan ülkelerden para çıkışının hızlanacağı endişesi artarken, Merkez Bankası’nın ekim ayında bir faiz indirimi daha yapacağı konusunda konsensus oluşmaya başladı. 

Geçen hafta başında Merkez Bankası’nın bu ay pas geçeceğini düşünenler fazla sayıda iken, artık az sayıda kişi bu inancı taşıyor diyebilirim. Temasta olduğum iş dünyası temsilcilerine geçen ayki PPK toplantısı öncesinde “ters bir karar ile Dolar 9 TL’yi geçerse oturup mali tabloları ve öngörüleri baştan ele almamız gerekecek” demiştim. Haliylen temaslarımız bugünlerde arttı. Ancak son 10 yıldır her mecrada paylaştığım bir gerçeği atlıyoruz: 

Türkiye’de dövizin yükselmesi için oldukça fazla sayıda sebep var ama düşmesi için gereken sadece bir tane reçete var. O da “güven” unsuru. Güvenin hammaddesi de samimiyet. Yani idarenin yapmak istediği uygulamanın amaç ve kapsamını şeffaf bir şekilde paylaşması. Bunun yanında ekonomi yönetiminde görev alanların düşüncelerini serbest bir şekilde paylaşabilmeleri gerekiyor ki, kritik kararların altyapısı sağlam olsun. 

"Sebeplerle Değil Sonuçlarla Uğraşıyoruz..."

Faizler, vergiler, döviz kurları, enflasyon ve diğer parametrelerle alakalı açıklamaların piyasalara güven vermesi için, olan “müdahale gücümüz var” açıklamasından çok “sorunun farkındayız” demek daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Merkez Bankası’nın enflasyonun sorumluluğunu alması açıkçası bir yetki sapması veya yetki aşımı durumudur. Çünkü gıda enflasyonundan üretim maliyetlerine kadar Merkez Bankasının herhangi dahli ya da müdahalesi söz konusu değildir. Daha net bir ifadeyle, Merkez Bankasının enflasyonla mücadele etme gücü, para politikası ve faiz ile sınırlıdır. Bu güç ya da enstrümanların içinden geçtiğimiz süreçte etkili olmayacağı da görülmektedir.  

Buradan hareketle “madem faizi yükseltmek enflasyon üzerinde etkili olmayacak o zaman düşürelim” demek de fayda getirmiyor. Müteakip seferlerde ifade ettiğim gibi, vergi ve dış ticaret rejiminde rasyonel adımlar atarak enflasyonu hemen düşürmek mümkün. Nihai fiyatlara vergi indirimlerinin yansıyıp yansımadığını piyasa denetimleri ile kontrol edebiliriz. Ancak fiyat davranışlarındaki bozulmaların kaynağına inmeden, fahiş fiyatla mücadele uygulamalarına gitmek sonuç vermeyecektir. Enflasyonla mücadele öncelikle vergi politikalarıyla yapılmalıdır diye düşünüyorum. 

Sebeplerle değil sonuçlarla uğraşma gayreti dışardan izleyenler için pek fazla güven vermiyor açıkçası. Türk insanının sonuçlardan sebeplere doğru inme alışkanlığı aslında hanelerden işyerlerine kadar yaşanan bir durum. Mesela başarısızlıkta Kulüp Başkanları yönetim anlayışlarında değil kabahati hep insan kaynağında ararlar. Halbuki yönetim anlayışlarının seçtiği insan kaynağıdır bu kişiler. Dolayısıyla sürekli görevliler değişir, personel değişir. Bazen kabahat altyapı, tesisler veya makine-teçhizata yüklenir. Bunlar yüksek maliyetlerle yenilenir ve elbette yine aynı sonuç alınır. Kısa vadeli iyileşmelerin ardından, orta ve uzun vadeli başarısızlıklar gelir.

Sadece futboldan basit bir örnekle, arzu edilen sonuçların neden alınamadığını görmek mümkün diye düşünüyorum. Dolayısıyla, piyasalardaki hareketler benim için sürpriz değil açıkçası. 

Prof. Dr. Emre Alkin

Bu haber 304 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum