Reklam

GALATASARAY'IN SARI-KIRMIZI SEMBOLÜNÜN TARİHİ

Yazarımız Sn Necdet Topçuoğlu beyin "GALATASARAY'IN SARI-KIRMIZI SEMBOLÜNÜN TARİHİ" başlıklı köşe yazısı siz değerli okurlarımızın ilgisine sunuyoruz.

GALATASARAY'IN SARI-KIRMIZI SEMBOLÜNÜN TARİHİ

Yazarımız Sn Necdet Topçuoğlu beyin "GALATASARAY'IN SARI-KIRMIZI SEMBOLÜNÜN TARİHİ" başlıklı köşe yazısı siz değerli okurlarımızın ilgisine sunuyoruz.

GALATASARAY'IN SARI-KIRMIZI SEMBOLÜNÜN TARİHİ
25 Eylül 2021 - 16:29


Fatih Sultan Mehmet’in yerine geçen oğlu İkinci Bayezid avdan dönüyordu. Bir an önce saraya varıp dinlenmeyi düşünürken atını durdurdu, havayı kokladı ve derin derin nefes alıp ferahladıktan sonra sordu:

Bu güzel kokular da nereden gelir böyle?

Yanındaki vezirlerden biri cevap verdi:

Devletlü Padişahım! İstanbul kuşatmasına katılan gazilerimizden tabiat aşığı biri vardır ki, O’na Gül Baba derler. Ak sakallı, nur yüzlü bir ihtiyardır. Şu yamaçları güllerle ve dahi türlü çiçeklerle donattı. Bu hoş kokular O’nun bahçesinden gelmektedir.

Padişah, vezirin anlattıklarını tebessümle dinliyordu. Sözlerini bitirince kararını bildirdi:

Merhum babamın bu gazi askerini ziyaret etmek isterim!

Artık yorgunluklar unutulmuştu. Gül Baba’nın kulübesine doğru yürüdüler. Kulübeye doğru yaklaştıkça gül kokuları artıyor, insanın gözü – gönlü açılıyordu.

Değerli misafirlerin geldiğini gören Gül Baba koştu, onları kapıda karşıladı. Padişah, daha atından inmeden sordu:

Savaşta bastığı yeri sarsan, barışta oturduğu yeri gül bahçesine çeviren yiğit asker, selam sana!

Gül Baba mahçup olmuştu, güçlükle konuşabildi:

Sizden böyle iltifatlar görmek bizim için ne büyük şereftir Sultanım, sağ olun!

Sen ki, İstanbul’u fetheden ordunun bir neferi olarak şereflerin en büyüğünü almışsın Gül Baba. O büyük şerefin yanında bizim sözlerimizin hükmü mü olur?

Gül Baba tebessümle başını öne eğerken Padişah atından indi ve Gül Baba’nın gösterdiği mindere bağdaş kurup oturdu ve O’nun kendi elleriyle pişirdiği kahveyi yudumlayıp yorgunluğunu giderdi. Sonra da şöyle bir teklifte bulundu:

Dilersen seni saraya alayım. Artık çalışma da yaşlılık devrini dinlenerek geçir!

Sağ olun Sultanım! Burada oturmak benim için daha iyi. Amma bir iyilik yapmak istersen, şu kulübemin bulunduğu yere bir mektep – medrese yaptır ki, memleketimizin çocukları ilim – irfan öğrensinler!

Gül Baba’nın sözleri Padişah’ı çok duygulandırmıştı. Yerinden kalkarken O’nu mutlu edecek cevabı verdi:

Gönlün rahat olsun Gül Baba, dilediğin olacaktır!

Sonra bahçeyi gezdiler…

Padişah gülleri okşuyor, eğilip kokluyor ve yanındakilerle konuşuyordu. Bu arada Gül Baba da özenle seçtiği gülleri koparıp demet yapıyordu. 

Padişah ayrılırken O’na bir demet sarı, bir demet kırmızı gül verdi. Padişah gülleri alıp kokladı, bağrına bastı ve atını sürüp gitti.

Kısa zaman sonra ise Gül Baba’nın kulübesi yıkıldı ve oraya büyük bir bina yapıldı. Zaman içerisinde okul oldu, hastane oldu ama hep insanlığa hizmet etti. 

1868 yılında “Mekteb-i Sultani” adıyla yeni bir kimliğe bürünen okul, Cumhuriyet döneminde de “Galatasaray Lisesi” adını aldı.

Gül Baba’nın Sultan İkinci Bayezid’e verdiği o güzel kokulu sarı ve kırmızı güller önce bu lisenin, sonra da Galatasaray Spor Kulübü’nün sembolü oldu.

Galatasarylı taraftarlarımıza armağan olsun. Spor kulüpleri tarihleri ile değerlidir. Birkaç maç kötü gidiyor diye takımlar değer kaybetmezler. Şampiyon olacağımız sezon başında belli olsa lig maratonuna gerek kalırmı?

İnişler ve çıkışlar hayatın gerçekleridir. Herşey düz olsa heyecan olmazdı. Sporda kazanmak da kaybetmek de vardır. Kaybetmezsek kazanmanın değerini bilemeyiz. Hep bir takım kazanırsa o takdirde başka takımlara gerek kalmaz. Spor da rekabet esastır. Rakip varsa rekabet olacaktır. 

Takımımızın başarıları ile  olduğu kadar, tarihî ile de gurur duymalıyız. Galatasaraylı olmak ayrıcalıktır, mutluluktur. Galatasaray bir aşk hikâyesi değildir. Galatasaray bir aşk, gerisi hikâyedir. Mutlu olun, esen kalın.

Necdet Topçuoğlu

Bu haber 801 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum