Reklam

Gümüş yapraklı ölmez ağaç: Zeytin

Zeytin hasadı mevsimine adım attığımız şu günlerde, ölümsüzlüğü ve binlerce yıldır tarihe ettiği tanıklık ile zeytinden söz edelim. Bilimsel olarak bakıldığında leylak ve yasemin gibi çiçeklerle birlikte “oleacea” ailesine ait bir bitki olup dünyada otuza yakın türü saptanmıştır. Tarihe tanıklık etmesi ise öyle yüzyıllar değil binlerce yıllık bir tanıklık aslında.

Gümüş yapraklı ölmez ağaç: Zeytin

Zeytin hasadı mevsimine adım attığımız şu günlerde, ölümsüzlüğü ve binlerce yıldır tarihe ettiği tanıklık ile zeytinden söz edelim. Bilimsel olarak bakıldığında leylak ve yasemin gibi çiçeklerle birlikte “oleacea” ailesine ait bir bitki olup dünyada otuza yakın türü saptanmıştır. Tarihe tanıklık etmesi ise öyle yüzyıllar değil binlerce yıllık bir tanıklık aslında.

Gümüş yapraklı ölmez ağaç: Zeytin
31 Aralık 2020 - 15:25

Zeytin ağacının vazgeçtiği yerde Akdeniz biter.
- Georges Duhame

Arkeobotanik çalışmalar Akdeniz iklim coğrafyasında zeytinin çok eski olduğunu kanıtlar. Milattan önce onbin yıl öncesinden beri zeytin ağacının doğu Akdeniz havzasının doğal bitki örtüsü olduğu gösterilmekle birlikte, batı Akdeniz’de de kuzey Afrika’da bulunan yaprak fosilleri, milattan önce oniki bin tarihine işaret eder.

Dahası da var; Ege’de Santorini adasında bulunan zeytin çekirdek ve yaprak fosillerinin ömrü ise 37 bin yıl olarak hesaplandı. Zeytin, tarihten eski bir ağaç olarak her saygıyı fazlasıyla hak ediyor.

 

Önce Anadolulu zeytini yedi

Zeytin ağacı her ne kadar tarihe tanıklık ediyor olarak tanımlasak da, zeytinin hem yağ hem de meyvesinin kullanımı uzun yıllar sonra oldu. Konusunda uzmanlığı kabul gören José M. Blazquez yazdığı Dünya Zeytin Ansiklopedisi’nde insanlığın zeytininden faydalanmak üzere yetiştiriciliğine başlamasının 6000 yıl önce Anadolu topraklarında olduğunu söylüyor. Delice olarak tanımlanan zeytin ağaçlarından faydalanma ve bu ağaçların sonraları ıslah edilip aşı zeytinliklere dönüştürülmesi de bu yıllardan sonra oldu. Hatta ülkemizde Mersin bölgesinde Torosların eteklerinden batıya doğru uzanan yoğun delice zeytinlerin aslında binlerce yıl önce ıslah edilmiş, ancak uygarlıklar değiştikçe terkedilmiş zeytinlikler olduğu öne sürülür.

Anadolu coğrafyasında zeytin ile ilgili arkeolojik çalışmalar -özellikle Ege’de- M.Ö. 6000 yılına kadar ulaşılabilmiştir. Hatta bugünkü Urla, Zeytineli bölgesi bu konuda tam bir cennet olarak kabul edilebilir. Öyle ki çocukluk ve gençlik yıllarımda bu bölgelerde dolaşırken ya bir köy kahvesinin önünde kalakalmış, veya bir tarlanın ortasında kendi başına duran eski taşlara rastlardım. Eminim günümüzde bile kıyıda köşe hala vardır bir yerlerde.

Bunların bugün zeytin ezme taşı (orbis) veya sıkmada kullanılan presleme taşları (parabellum) olduğunu biliyoruz. Bu bölgede yani eski adıyla Klazomenai’de bölgeye özgün anforaların aynılarının deniz aşırı başka coğrafyalarda ki keşiflerde bulunması ve tarihlerinin eşleşmesi, Klazomenai’nin o dönemde önemli bir zeytinyağı ihracat merkezi olduğuna işaret ediyor.

Dünya aklının yarısını taşıyan Thales

Aynı dönemlerde çağının en büyük bilim insanı olan Thales de Miletus (Söke civarları) şehrinde yaşamakta ve dünyada varolan tüm aklın yarısı Thales’tedir denecek kadar bilgisine saygı duyulmaktadır.

Thales tarihte güneş tutulmasını önceden hesaplayabilen ilk kişidir. M.Ö 28 Mayıs 585 gününde gerçekleşen güneş tutulmasını hesaplamıştır. Bu olay insanlık tarihinde insan aklının önceden hesapladığı ilk doğa olayı olarak kayda geçer. Bu bilim ve insanlık için o denli önemli bir olaydır ki ünlü yazar Cevat Şakir (Halikarnas Balıkçısı) o günün, tarihin “0” başlangıcı olması gerekliliğinden bahseder.

Thales’in zeytin ile ilgisi ne derseniz? Thales yıllık hava durumu takipleri ile aldığı notları inceleyerek, o yıl mahsül durumu hakkında tutarlı tahminler yapabilmektedir. Hatta bununla da yetinmeyip bol mahsül olacağını hesapladığı yıllarda bölgedeki çok sayıda zeytinyağı işleyen tesisleri önceden kiralar ve oldukça iyi kazanç sağlar. Anadolu’nun bilimin ışığını binlerce yıl önce yaşamını aydınlatmada nasıl kullandığını görünce, aynı topraklara asırlar sonra ayak basanlar olarak biraz utanç ve mahcubiyet içinde gururlanıyor insan.

Delice aşılanması: Köylüye tapu

Tarihi biraz bugüne doğru yaklaştırırsak, ülkemiz zeytinciliği açısından cumhuriyetin ilk yıllarında çok önemli çabaların olduğu görülüyor. 1936 yılında zeytincilik uzmanları ile yapılan değerlendirmede zeytinciliğin sadece fidan dikerek geliştirilmesinin çok zor olduğu, onun yerine zaten gelişmiş durumda olan 54 milyon delicenin aşılanması sağlanarak ekonomiye kazandırılmasının çok daha pratik olacağı düşünülür.

Buradan hareketle 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun, 1939 yılında yürürlüğe giriyor. Böylece devlet arazilerinde bulunan delice olarak tanımlanan aşısız ağaçların köylüye emanet edilip, aşılanması ve bakımlarının yapılmasının sağlandıktan sonra izleme alınması, ardından da tapularının kendilerine verilmesi ile üretim dışı kalmış milyonlarca delicenin ülke ekonomisine katılması ve çiftçinin güçlenmesi hedefleniyor.

Zeytincilik uzmanı Atıf Atilla’nın deyişiyle; dönüm başına 10 delice aşılayan köylüye 200 dönüme kadar arazi tahsisi yapılıp belli bir süre sonra da tapusu veriliyordu. Bu yasadan çok fazla yararlanan olur. Ancak kendini farklı aileden olarak gösterip hakkından daha fazla arazi sahibi olanlar ve tapusunu aldıktan sonra arazide bulunan yüzlerce belki binlerce yıllık ardıç, meşe ve hatta kendi aşıladıkları zeytin ağaçlarını kesip kömür yapanlar, arazide ağaç bittikten sonra araziyi kireç çıkarmak gibi amaca aykırı kullanımlara sunan suistimalciler nedeniyle hedeflenen amaç ne yazık ki ulaşılamaz. Doğanın kucağında tarihle birlikte varolan ve 3 büyük dinin kutsal kitaplarına geçmiş bu ölümsüz ağacın meyvesi ve yağının, milattan önce bilimin ışığında hasadı yapılırken binlerce yıl sonrasında 20. yüzyılda cehalete yenik düşmesi de hepimizin ders almasının zorunlu olduğu bir durumdur.

Toplumda -her durumda olduğu gibizeytin bilincinin artması eğitim ve kültür ile olacaktır. Her ne kadar bu bilincin oluşmasının günümüz şartlarında çok kolay olmadığını görmek üzücü olsa da son yıllarda eğitimli yeni kuşak gençlerin tarım işine el atması, bir nebze de olsa tarım ve özellikle de zeytincilik konusunda en azından yüreklere su serpiyor.

Son söz olarak zeytin ve zeytincilik ile ilgili ayrıntılı bilgi edinmek isteyenlerin Artun Ünsal’ın “Ölmez Ağacın Peşinde” kitabını bir kaynak olarak edinmelerini öneririm. Bu yazıyı yazarken benim de çok başvurduğum bir kaynak oldu bu kitap. Ayrıca zeytin ağacı ile ilgili 2016 yılı yapımı Iciar Bollain’in yönetmenliğini yaptığı “El Olivo” isimli filmi mutlaka izlemenizi öneririm.

Yazımı Bedri Rahmi Eyüboğlu ile bitireyim izin verirseniz;

Önde zeytin ağaçları arkasında yâr
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Dalları neyleyim.
Yâr yoluna dökülmedik dilleri neyleyim.

Serhat Totan

Bu yazı HBT'nin 83. sayısında yayınlanmıştır.


Bu haber 902 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum