Reklam

İKİ YILLIK AYRILIKTAN SONRA...

Şimdi sizi Şevket Çulha'nın muhacir olarak ayrıldığı Trabzon'a iki yıl sonra kavuşmasının anektodlarını aktaralım...

İKİ YILLIK AYRILIKTAN SONRA...

Şimdi sizi Şevket Çulha'nın muhacir olarak ayrıldığı Trabzon'a iki yıl sonra kavuşmasının anektodlarını aktaralım...

İKİ YILLIK AYRILIKTAN SONRA...
26 Ocak 2021 - 01:59

 
         Rus İşgal yıllarını henüz 8 yaşında küçük bir Muhacir çocuk olarak yaşayan Şevket Çulha'nın anlatımıyla... 
         Şevket Çulha aynı zamanda Türkiye'nin büyük yazarlarından, Behçet Kemal Çağlar'ın samimi dostu. 1949 yılında, Trabzon sokaklarını beraber yaşayıp, dolaştılar... Akçaabat, Sürmene ve Maçka'da gezdiler. 
         Şimdi sizi Şevket Çulha'nın muhacir olarak ayrıldığı Trabzon'a iki yıl sonra kavuşmasının anektodlarını aktaralım... 

Şevket Çulha] Naklediyor :
 
               "Otuziki karışlık kayıkta 42 can Yoroz'u dönüyoruz... İki yıldan beri rüyalarımıza giren Trabzon karşımızda....Sevinç çığlığı, gözyaşı ve ifadesi güç bir halet içinde, iki esaslı hatıram diriliyor :
                 Biri, üzerine binip kaydığım merdiven Trabzanı,
                 Diğeri, on paraya alıp kıtır, kıtır yediğim susamlı simit. Uçmak arzusu, tatmak zevki...
                 Trabzon bize doğru yaklaştıkça, azcanlılığım artıyor. Denize atlayıp, kıyıya çıkmak istiyorum. Simit almak için de para... İhtimal biraz söylenmiş, biraz da kımıldanmıştım.Kayığın kıç üstüne çakılmış gibi oturan, reisin gür sesi :
              - "Kımıldama yok!"
                Dönüp yüzüne bakıyorum. Aman Yarabbi! O, ne yüzdü, o ne bakıştı, o, ne duruştu, o, ne kuruluştu! Yarısından çoğu toprağa gömülmüş bir nişan taşı gibi, onun da yarısı kendi heykeline hem temel, hem kaide olmuştu. Kocuğuna sarılmış,her tarafı sımsıkı kapalı... Yalnız, çenesinin altından, alnının üçüncü çizgisine kadar değermi yüzü meydanda. Kalın, buruşuk bir cilt.. Bu cilde güneş ve rüzgar işleye, işleye bakır dayanıklığı vermiş, bakır rengi kondurmuş. Makas görmeyen sakalları karışık.
               Derin ve keskin bakışlar, gözlerinin içine her kabadayı rahatça bakamaz.
               Bizim kayığın reisi, kayığın yapısına dahil bir gemi babası, bir direk zanedilirdi.
               Fakat Ganita kayalarına yanaşınca, iş değişmişti. O, sessizliğinde dehşet uyuyan adam, birden bire değişmiş, yumuşamıştı. Ayağa kalktı, bütün yolcularını dışarıya çıkarıp, uğurladıktan sonra, kendi de çıktı, kumlar üstünde diz çöküp hem ağladı, hem de şükretti...
               Kumları, çakılları öpe, öpe yüzünün rengi nokta, nokta karardı,gözleri kızardı.
               Biz, bir avuç muhacir kafilesi, onu takib ettik ; taşları, toprakları, duvarları, kırık kapıları öptük,öptük. Ağladık, ağladık... İki yıllık bir ayrılıktan sonra Trabzon umuza kavuşmuştuk.
              Elimde, sıkı, sıkı tuttuğum paraya bir daha baktım. Belediye meydanına doğru geliyoruz, başımın içinde uğultular var, uyanır gibiyim.
              Simitçilere, pide, francela simitli somunlarla dolu fırınlara, sebzecilere, bakkal dükkanlarına, kantariye mağazalarına, lokantalara rastlıyacağız!
               Fakat heyhat! Belediye önünde, bizi başıboş lağar bir kadana karşıladı. Ortalık, leşlerle, çöplerle, pisliklerle dolu.
                Ne simitçi, ne fırın, ne dükkan.
                On paramı cebime yerleştiriyorum.
                Bir an önce mahallemize çıkmak, evimize gitmek gayretindeyiz ; yıkık ve berbat yollardan, enkaz haline gelmiş evler arasından geçiyoruz.
                İşte evimizin yeri, bir yığın taş, bir yığın kireç. Eyvahh! İki hatıram bir anda ölmüştü. "
 
 
Kaynak : Trabzon Halk evi" İnan " dergisi yıl 1946

Bu haber 510 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum