ÇIPLAK!..


BUNA üryan diyemem diyordu. Üryan olmak başka. Bu düpedüz çıplaklık.

Üryan olmak sadeliktir, çıplak olmak ise başka bir şey.

Çocuk doğduğunda çıplak doğmaz. Üryandır. Sadedir. Kendidir. Doğaldır. Masumdur.

Büyüdükçe sanki üryanlık yanımız giderek azalıyor.

Masumiyetimizi kaybettikçe, mahremiyetimizi de kaybediyoruz.

Ve işte o zaman çıplak kalıyoruz.

Mahremiyetini kaybetmekten daha büyük çıplaklık düşünebilir misiniz?

Mahremiyetimizi yani masumiyet ve safiyetimizi kaybettikçe çıplaklaştığımız gibi başka mahremiyetlere de merakımız doğuyor.

Ve ne yazık ki giderek artıyor da.

Oturup kalktığımız, çalışıp iş tuttuğumuz kişilerin özel yaşamlarına meraklanıyoruz.

Kendimizden gözümüzü çektiğimiz oranda da başkalarına kesifleşiyor bakışımız.

Ve bunu gözlem ya da tespit adıyla rasyonelleştiriyoruz. Artık zihnimizde meşru hâle geliyor. Doğallaşıyor.

İşin daha da kötü yanıysa bu bir alışkanlık şekline giriyor. Burada bitiyor mu? Hayır. Bir adım daha ilerisi var. O ise kendimizce yaptığımız bu tespitlerin başkalarının mahremiyet perdelerini izinsiz araladığımızı bile düşünmeden çevremizle paylaşıyoruz. Sonradan farkında olmadan bir bakmışız ki bu gözlemler bir sohbet konusu oluvermiş.

Bizim her hâlimiz doğal ve masum, başkalarının her durumu ilginç ve çetrefilli gelmeye başlıyor.

Kendimize bir dünya kuruyoruz.

Kanunlarını, prensiplerini kendimiz belirliyoruz ve o dünyadan bakmaya başlıyoruz herkese ve her şeye.

Bir nevi çıplaklık kampı yani.

Çıplaklık zihnimizde. Düşüncelerimizde.

Fiziki bir soyunuş hâlinden bahsetmiyoruz. O herkesin malumu zaten. Konumuz da değil.

Bizim mesele ettiğimiz şey arkadaşlık mahremiyetidir.

Dostluk, yârenlik mahremiyetidir.

Sohbettin hakkına, muhabbetin hakkına riayet etmemektir. Bu hakkı gayet makul ve masumane ihlal edişimize bir dikkat çekiş yapmak istediğimiz.

Kendimiz hakkında tatmin edici bir idrak bilgisine sahip değilken başka dünyalar hakkında ne kadar da kolay ahkâmlar kestiğimize bir işaret sadece.

Birazcık kendimize dönüp baktığımız vakit bir çıplaklık merakı içinde olduğumuzu anlıyoruz.

Bu merakı hangi mübarek ay ve gecede oluşumuz bile etkilemiyor.

Yapıyoruz sahurumuzu, iftarımızı, beraberinde başkalarının mahremiyetlerini dikizlemeyi de sürdürüyoruz.

Neden merakımız kendimize değil de başkalarına yönelik olsun ki?

Bu bir çıplaklık merakı değil mi?

Kendine yönelen, kendi kusurlarıyla uğraşanlar başkalarını merak etmeye zaman bulabilirler mi? Sanmıyorum.

Tespitim şu. Masumiyetimizi kaybettikçe başkalarının mahremiyetine, özeline yani bir nevi çıplaklığına daha fazla yöneliyoruz.

Sosyal medya da bu durumumuzu başka açılardan körüklüyor.

Kim nerede ne yapıyor? Ne yiyip ne içiyor? Ne giyiyor? Kim kimi ne zaman ne kadar az veya çok beğenmiş. Sanki elimizde skala tutuyoruz, bizi sınava tâbi tutacaklarmış gibi.

Başkalarını merak ettikçe kendimizi unutuyoruz.

Onları yaşadıkça kendi hayatımız elden gidiyor.

Çıplaklık merakımız bizim doğuştaki saf üryanlığımızı bozuyor, sakatlıyor. 

Şeyh Şaban-ı Veli Hazretlerinin "Üryan geldik, üryan gideriz" sırrını kaybediyoruz.

Geldiği gibi dönenlere ne mutlu!

Bu bir sohbetti. Böyle sürdü gitti. Elimde kalanlar bunlar. Paylaşmak istedim. Çünkü her birimizin içinden alacağı dersler var.

Yani bana öyle geliyor.

29.05.2018