Adelina Sfishta : Saadet Partisi’ne niçin oy vermeliyiz?


16 Ocak 2018 tarihinde ocakmedya.com’da yazdığım “Kök Hücre” yazısı ile sizlerle ilk defa buluşmuş oldum. Balkan TV’nin işlerinden arta kalan zamanlarımda, bu yolda birşeyler yapmaya gayret ettim. Aslında ben de o günlerde bir arayış içerisindeydim. AK Parti çürüyordu. Onunla birlikte memleket için duyduğumuz özlemler, mefkureler de çürüyordu. Balkanlar kaybedilmiş, başka rüzgarların estiği bir mekan haline gelmişti. Bırakın ideallerimizi hayata geçirebilmeyi, kazanımlarımız da birer birer elimizden çıkıyordu. İşte böyle bir ruh haleti içerisinde, fikrimin kaynağı “ocak” aklıma geldi ve ocak’a dikkatle bakmaya ve üzerinde düşünmeye başladım. Fikrin ocağı Saadet Partisiydi. Düşündükçe aslında kendimi de toparlıyordum. İşte “kök hücre” yazım ile hem kendimi toparladım, hem de, ocaktaki ateşin harlanması için, ocağa biraz yanacak malzeme atma fırsatım oldu. Sonraki süreçte, Türkiye’de seçim kararı alındı, ittifaklar kuruldu ve orantısız güç sahibi Erdoğan’a karşı, diğerlerinin de yarışı başlamış oldu. Oy verme gününe kaldı 3 gün. Uzaktan, Balkanlardan, Türkiye’ye ve siyaset sahnesine bakarken benim gördüklerimi sizlerle paylaşmak isterim. İnanmadıklarımı söyleyemem ve birisinin hatırı için de konuşamam. Türkiye’nin makro manzarası bana göre şöyle; Demokrasi ve hukukun üstünlüğü tamamen kaldırılmış, devletin başı olmaya talip liderler, çekinmeden mafya ile aynı fotoğraf karesine girebiliyor. Ahlaki değerler ve müslümanın sahip olması zaruri değerler yok edilmiş, değerleri olmayan bir toplum olma yolunda Türkiye hızla ilerliyor. Türkiye, mefkure coğrafyasında tamamen etkisizleşmiş, hem kendi değerlerini kaybediyor, hem de medeniyet coğrafyasındaki devlet ve topluluklardan uzaklaşıyor. Devlet ve toplumun bağları kopmuş, toplum başsız, yönünü kaybetmiş ve çaresiz. Kutuplaşma hiç olmadığı kadar artmış, toplum, her türlü toplumsal katmanda, “bizden olanlar” ve “bizden olmayanlar” olarak ikiye ayrılmış. 400 milyar dolar civarında bir borç batağı, Yunanistan’dan daha riskli “batak bir ekonomi”. Halkı giderek fukaralaşan, pazar enflasyonunun ve banka faizlerinin %30’larda olduğu bir ülke. Demokrasi alyansından, diktatörler alyansına geçmeye hazırlanan bir Türkiye. Seçim sürecinde siyasetin makro manzarası ise şöyle; Gücü kullanmayı ve hükümet etmeyi terk etmek istemeyen, güçlü olan haklıdır, sadece bizim fikirlerimiz geçerlidir, diğer fikirler illegaldir, kanun biziz, yargı biziz diyen, herkese baş eğdirmeye çalışan “güçler ittifakı”, bir yanda, Ülkeyi ve demokrasiyi kurtarabilir miyiz, bir arada nasıl yaşayabiliriz, soğuk savaş dönemi düşmanlaştırma kültürünü terk edebilir miyiz, özgürlükler ve hakları genişleterek yeni bir medeniyetin kapılarını aralayabilir miyiz, diyen “ümit ittifakı”, diğer yanda. Toplum çöküşün ve felaketin farkında gözüküyor. Ancak gücün karşısında hipnotize olmuş, uyanıp uyanmayacağı da tam belli değil. Birinin elini güçlü bir şekilde “şıklatması” gerekiyor. Seçim kararının alınmasından bu yana, siyaset sahnesinde, Türk toplumunun pek beklemediği bazı önemli gelişmeler de oldu. Fikirleri tamamen farklı olan; CHP-İYİ P.- Saadet Partisi “ilkeler etrafında” bir araya gelebildi, Topluma, uzlaşma ve bir arada olabilme anlayışı aşılandı, Sadece müşterek değerlerin öne çıkarıldığı, diğerini de dikkate alan bir siyasi hoşgörü toplumu kucaklamaya başladı, CHP’linin Saadet Partisine, Saadetli seçmenin Muharrem İnce’ye “oy verebilirim” dediği bir seçmen tipi, giderek belirginleşiyor, Eski siyasi kutuplaşmalar, soğuk savaş mantığı, en azından çoğunluk kesimde, aşılıyor, Demokrat zeminde farklı görüşteki insanlar diğerlerinin desteğine gidebiliyor. Bunca olumlu gelişmeye rağmen, tam emin değiliz henüz. Uçuruma varmadan mı uyanacağız, uçurumun dibinde mi? Olumlu gelişmeler, dikkate alınacak kadar çok ve kıymetli. Uçuruma doğru koşarak giden Türkiye’nin, bu felaketten kurtarılması için gerekli olan bu “ılıman iklimin” oluşmasında, Temel Karamollaoğlu en önemli aktör. Temel Karamollaoğlu’nun Saadet Partisi için yaptıkları ufuk açıcı anlayış değişimi mühendisliği, bu yazının konusu değil; bu yazı Temel Bey’in memleket için yaptıkları ve yapabilecekleri ile ilgili. Temel Bey; ulusalcı-kemalist çizgileri güçlü olan bir CHP’yi, hırsları güçlü, dediğim dedik diyen bir lideri olan İYİ P.’yi, Milli Görüş gömleğini çıkartmadık diyen bir Saadet Partisi’ni, memleketin selameti için, ilkeler etrafında, buluşturmayı başarmıştır. Toplum Temel Bey’i tanıdıkça nasıl ona sempati duyabiliyorsa, ben eminim kapalı kapılar ardındaki siyasi parti görüşmelerinde de, diğer parti liderleri bu insandan etkilenmişlerdir. Elbette Kılıçdaroğlu gibi tolerans sahibi bir CHP genel başkanının olması, Milleti önceleyen milliyetçi çizgide bir İYİ P. genel başkanı olması, bu süreç için bir şanstır. Ancak, ben bu başarıyı Temel bey hanesine yazıyorum. Bu iklimin bozulmaması gerek, zira daha iş bitmedi ve ülke yönetiminin de bu anlayışa çok ihtiyacı var. İşte Saadet Partisine oy verilmesi gerektiği kanaatimin birinci nedeni bu. Bu “neden”, çok değerli. Önemli bir meseleyi daha dikkatinize sunmak istiyorum. Ben seçim sonrası iki önemli gelişme olabileceğini değerlendiriyorum. İki adet 7-8 ölçeğinde TSUNAMİ oluşabilir. Yönetimi bırakmak istemeyen “güç ittifakı”, seçimleri kaybederse, bırakmak istemeyeceği kanaatim var. Bu yüzden seçim ardından olumsuzluklar yaşanabilir. Toplumu yıkmaya dönük bu TSUNAMİ’nin etkisizleştirilebilmesi, “güç ittifakı”na destek veren gerçek vatansever kitlenin, meydana gelebilecek yanlışlıklara destek vermemesinin, hatta “kamp”ını değiştirmesinin sağlanması gerek. Bunu yapabilecek tek şahsiyet mevcut: Temel Karamollaoğlu. Daha az ihtimal de olsa beklediğim ikinci bir TSUNAMİ riski de var. Seçimi kazanan “ümit ittifakı”nın seçim sonrası ortaya çıkabilecek “gerçekler” karşısında, “intkamcı” duygular içine girebilmesi ve “güç ittifakı” ile muhtelif zeminlerde çatışma felaketinin doğması. İşte bu vahim gelişmede de Temel Karamollaoğlu çok önemli bir “sigorta” rolü oynayacaktır. İşte Saadet Partisine oy verilmesi gerektiği kanaatimin oluşmasının ikinci nedeni de bu. Bu neden benim için çok daha değerli. Bu iki nedenle Türk siyaseti ve devlet yönetimi Temel Karamollaoğlu olmadan OLMAZ. O halde bir oy Temel bey’e, bir oy Saadet Partisine.