PONTUSUN PİÇLERİ ÖYLE Mİ?


 

Şuramda, tam şuramda taş gibi duruyor.
İki gündür yutayım, yutkunayım diyorum ama olmuyor.

“Pontus’un piçleri yıldıramaz bizleri” diye böğürenlerin sesleri hala kulaklarımda.

Bir ulusal kanal, bu kanalizasyonu akıtıp tüm Türkiye’ye dinlettikten sonra, “Sesi kesin, sesi kesin” diye riyakar yüzleri ile bu böğürmeye eşlik ettiler.

Orada bahsi geçen Pontus piçleri, bizler yani Trabzonlulardık.

Tabi ki bu rezilliği bir camianın tümüne mal etmiyorum, bundan rahatsızlık duyanlar muhakkak vardır.

Ben de bu cevabımı Trabzonlulara Pontus piçleri diyenlere veriyorum.

Şimdi bak benim kalbi kirli, zihni kirli, dili zehirli kardeşim!

Piç diye atası babası belli olmayana denir.

Biz Trabzonluların atası da belli babası da belli.

Bu şehrin kapılarını Müslüman Türklere açan ilk büyük babamız Fatih Sultan Mehmet’tir. Mübarek atamız Trabzon’un plakasına nazire yaparcasına 1461 yılında fethetmiş bu asil şehri.

Diğer atamız dedemiz ise Yavuz Sultan Selim’dir, annemiz Gülbahar Hatun. Hani şu Trabzon’dan yola çıkıp İstanbul’da tahta oturan ve dünyanın yarısını Türk toprağı yapan pala bıyıklı aslan parçası var ya işte ondan bahsediyorum.

Ha bi de siz belki bilmezsiniz, dünyaya Muhteşem Süleyman diye nam salan Kanuni Sultan Süleyman da bu şehrin sokaklarında büyüdü haberiniz var mı? Bu şehrin sokaklarında, Karadeniz’in o güzel rüzgarlarını ciğerlerine çekerek büyüyen bu dedemiz de bilirsiniz gelip İstanbul tahtında oturdu ve cihana hükmetti.

Hülasa dili zehirli kardeşim! Bizim babamız Yavuz, dedemiz Kanuni, büyük büyük babamız Fatih. Bizim aslımız belli, neslimiz belli ya siz, sahi sizin babanız kim?

Küçük beyninden, zehirli diline kanalizasyon akıtan kardeşim!

İstanbul işgal edildi diye bir haber Trabzon sahillerine ulaştığında ne olmuştu hatırlar mısın? Senin o kadar tarih bilgin yoktur ben sana hatırlatayım.

İstanbul işgal altında haberi Trabzon’a ulaştığı gün, Maçka köylerinden 400 genç, hem de ne gençler ki analar böylesini daha doğurmadı. Çapulalarını ayaklarına, zıpkalarını bacaklarına, kara kukuletalarını başlarına geçirdiler. Atadan deden kalma mavzerlerini omuzlarına, fişekliklerini göğüslerine astılar. Bu 400 genç, devletin emrini beklemeden, tek kuruş yolluk almadan, kamu malından bir fişek kullanmadan kendi imkanları ile İstanbul’a ulaştılar. Maçka’dan yola çıkan bu 400 yiğit Trabzon uşağı, kimseden emir almadan İstanbul’u kurtarmak için sonu ölüm ile biten bir yola çıktılar. İstanbul’a vardıklarında, herkesin işinde gücünde ticaretinde olduğunu görüp, “İstanbul’u kurtarmak bize mi kaldı?” demeden ve kimseden yardım istemeden düşmana bir ok gibi saplandılar. Karadeniz yaylarından uçan 400 şahin yavrusu, canlarını verdiler ve bir daha Trabzon’a dönemediler.

Sen, sen şimdi bu adamların çocuklarına Pontus piçleri diyorsun öyle mi?

Karadeniz’in asi uşakları, milli orduya kayıklar ile cephane taşırken, siz Papazın Çayırı’nda, işgal ordusunun subayları ile futbol turnuvaları düzenliyordunuz hatırladın mı?

Beyni kirli, zihni kirli, dili zehirli kardeşim!

Bakıyorum da senin zihninin arka planında Trabzon ve ahalisi halen Pontus olarak kalmış. Sen zihnini bile temizleyemezken, Trabzonlular, Karadeniz’i Müslüman Türk toprağı yapalı tam 500 yıl oldu biliyor musun? Senin halen Pontus olarak baktığın bu topraklar, Müslüman Türk Trabzonlular tarafından vatan toprağı yapılalı ve bedeli ödeneli çok olduğundan bile haberin yok belli !

Biz, Trabzon’un T’si Türkiye’nin T’sidir derken çok ciddiyiz biliyormusun?

Trabzon, Türkiye’nin çimentosudur derken de yürekten söylüyoruz biliyor musun?

Trabzon düşmeden Türkiye düşmez derken buna tüm kalbimizle inanıyoruz biliyor musun?

Bakıyorum alayınız birden Trabzon’u üvey evlat ilan etmekten hiç çekinmediniz?

Hangi karanlık ellerin, neyi gizlemek için tertip ettiği belli olmayan bir oyunu Trabzonluların üstüne yıktınız?

Kuzuya saldıran aç köpek gibi nasıl da çullandınız Trabzon’un üstüne. Medyanız bir yandan, derin güçleriniz bir yandan, ağa babalarınız bir yandan, kudretlileriniz bir yandan canımızdan, etimizden parça koparma yarışındasınız!

O pis ve kirli ellerinizi çekin bu şehrin üstünden.

Teker teker değil alayınız birden, feriştahınız ile birlikte gelin, korkup bir adım geri atan namerttir.

Siz saldırdıkça biz Trabzon’u daha çok seviyoruz.

Siz bizi ötekileştirdikçe biz daha fanatik Trabzonsporlu oluyoruz.

Biz Trabzonlular aslında neşeli, yaşam dolu, esprili, merhametli ve vatansever insanlarız lakin bizi siz delirttiniz siz !

Şimdi hadi bakayım. O ekranlarda zehir kusan abinizi de alıp “Uslu-Uslu” Papazın Çayırına gidin, sizi orada beklerler!