İlhami Işık : Hâlâ canım yanıyor


 

İlhami Işık SuperHaber'e yazdı: Ve bizim Türkçeyle tanışmamız acıyla oldu. Hiç Türkçe bilmeyen öğrencilere karşı öğretmenlerin davranışları işkenceye dönüşüyordu. Öğretmenlerin tek anladığı korkutarak ve döverek öğretmek... Acı olan da, bu davranışları hiç de garipsenmiyordu. En çok korkutan, en sert olan ve en çok döven öğretmen başarılı görülüyordu!

Babam hiç Türkçe bilmiyordu.

Annem de öyle.

Bizim evde Türkçe konuşan kimse olmadı.

Türkçeyi bilmedikleri için konuşamıyorlardı.

Doğduğum şehir Batman benden iki yaş büyük bir ilçeydi o zamanlar.

Babaannem, bir oğlunu cinayet nedeni ile artık görme şansını kaybetmişti amcam Suriye'ye sürgüne gönderilmişti.

Kalan tek oğlu olan babamı alıp Batman'a yerleşmeye karar vermişlerdi.

Köyümüzde okul yoktu ve bundan ötürü hiç kimsenin okuma yazması olmadı 1969 yılında okul açıldı köyümüzde.

Köylüler ancak askerde, "âli okulunda" bir kaç kelime Türkçe öğrenebiliyorlardı.

Bundan ötürü 3 yıl askerlik yapan babam askerde atlara baktığından "âli okuluna" da gidememişti yani bir kaç kelime dahi Türkçe öğrenememişti.

Biz böyle bir aile idik.

Ve Batman'a taşındık.

Ben Batman'da doğdum.

Mahallemde Türkçe konuşan yoktu.

Sokağımızda Türkçe konuşan yoktu.

Daha doğrusu küçücük bir ilçe olan Batman'da Batı'dan gelen memurlar dışında Türkçe bilen yoktu bir de okullarda okuyan öğrenciler yarım yamalak Türkçe konuşabiliyorlardı.

Ben ilkokul birinci sınıfına giderken tek kelime Türkçe bilmiyordum.

Ve bizim okulun yüzde doksan dokuzu da benim gibiydiler.

Öğretmenin ne konuştuğundan,

Ne söylediğinden tek bir kelime anlamıyorduk,

Ve bizim Türkçeyle tanışmamız acıyla oldu.

Hiç Türkçe bilmeyen öğrencilere karşı öğretmenlerin davranışları işkenceye dönüşüyordu.

Öğretmenlerin tek anladığı korkutarak ve döverek öğretmek...

Acı olan da,

Bu davranışları hiç de garipsenmiyordu.

En çok korkutan,

En sert olan,

Ve en çok döven öğretmen başarılı görülüyordu!

Okulun 4 ve 5 sınıfları tamamı olmasa da adımızı okuyabiliyorlardı.

Bizler de dudaklarımızla ve gözlerimizi kaçırarak eşlik ediyorduk.

Andımız için en az yarım saat ayakta bekliyorduk.

Hele kışın dondurucu soğukta beklemek dayanılmaz bir hal alıyordu.

Ama benim anlatmak istediğim bu değil,

Ben andımızla,

Ayaklarım havada,

Başımın betona vurulduğu

Anlarla tanıştım.

Söyleyemiyordum!

Çünkü bilmiyordum!

Öğretmen benim bilmememi kabul etmiyordu.

Elleri ile ayaklarımı tutup beni baş aşağı sarkıtarak okumamı istiyordu!

Ben her yanlışta,

Kafamı betonda buluyordum!

Sadece bana değil diğer çocuklara da aynısını yapıyordu.

Korkudan "Ne olur bu sefer beni tahtaya kaldırmasın" diye dua ederdim.

Öğretmenle göz göze gelmemek için "Bugün beni görmesin diye" içimde fırtınalar koparıyordum.

Küçücük bir bedendim ben.

Korkuyordum.

Çok korkuyordum.

Ama benim korkumu anlamak yerine

Bana hiç bilmediğim bir dili

Zorla öğretmeye çalıyordu.

Öğrenmek istiyordum,

Hem de çok!

Ama acı ile değil,

Söylemek istiyordum,

Bağırmak istiyordum,

Ama bilmiyordum...

Kürtçe dışında bildiğim bir dil yoktu