KÖPEKÇİ ASIM’IN HİKAYESİ...



Eskiden Ordu’da idamlık suçlular, Düz mahalle Kavaklar dibindeki o büyük devasa ağaçların altında ibreti alem diye asılırdı. Bu Kavaklar dibinde idam edilen suçlular içinde en çok birisi konuşulmuştu. Bu kişinin, aslen Mesudiye’li olduğu, Karacaömer köyüne sonradan göç edip yerleştiği söyleniyordu. Köyde çobanlık yapan bu idamlık kişinin adı Salihoğlu Asım Gedik’ti. Hayvanlarla arası iyi olduğu için ona köpekler hiç saldırmazdı. O yüzden halk arasında “Köpekçi Asım” olarak isim yapıp, tanınmıştı. 


Anlatılanlara göre Köpekçi Asım birçok suça karışmıştı. Bunlardan birisi de Asım Gedik’in kardeşlerinden birisini Karacaömer köyünden Vereboğlu Mehmet diye bir kişi öldürmüştü. “Köpekçi Asım” çok sevdiği ve değer verdiği kardeşini öldürenlerden intikam almaya yemin etmiş ve fırsat kolluyordu. Ama Köpekçi Asımın kardeşini öldüren Vereboğlu Mehmet’i intikam almaya bir türlü fırsat bulamamıştı. Çünkü Köpekçi Asım evvelce işlediği suçlardan dolayı güvenlik kuvvetlerince yakalanmış, derhal tevkif edilmişti. Yaptığı birçok vukuattan sonra yakalandığı zaman herkes derin bir “Ohh” çekmişti.


Köpekçi Asım, Ordu’da hapishaneden doğru kardeşinin katili Vereboğlu Mehmet’i yakınlarına takip ettiriyordu. İntikam ateşi içinde yanıp tutuşan Asım Gedik, kardeşinin katilini öldürmeyi kafasına koymuştu. Bir fırsat elde etmek için sürekli çareler arıyordu. Bir müddet sonra Köpekçi Asım Ordu Cezaevinden kaçmak için hastalığını bahane etmişti. Memleket Hastanesinde muayene olmak için Cezaevi idaresinden sevk iznini almayı sonunda başarmıştı. Birkaç gün sonra hapishaneden Keçiköy’deki Memleket hastanesine götürülmüştü. Tuvalete için gittiği sırada pencereden aşağı atlayıp, kaçarak firar etmişti. “Köpekçi Asım” takibattan kurtulmak ve izini kaybettirmek için uzun bir süre ötede beride dolaştı. Ama aklında hep kardeşinin katili Vereboğlu Mehmet’i öldürmekten başka bir planı yoktu. 


Halk arasında dilden dile anlatılanlara göre; “ …Köpekçi Asım’ın güya diz kapakları yokmuş. Onun içinde “Köpekçi Asım” çok hızlı koşarmış. Öyle hızlıymış ki, arkasından otomobil bile yetişmezmiş.” deniyordu. 
Jandarmalar Ordu hapishanesinden kaçan “Köpekçi Asım’ı” uzun süre dağ taş aramışlar, hiçbir yerde bulamamışlardı. Vatandaşlar “Köpekçi Asım” yakalanmadıkça onun hakkında tasvirler yapıyorlar, hikayeler uyduruyorlardı. “ Güya, “Köpekçi Asım” hızlı olduğu kadar çok da kabadayı adammış. İki metreyi bulan boyu ile çok iri bir cüssesi varmış. Yüz metreden on kuruşu dahi sektirmeden vururmuş.” “Köpekçi Asım” bildiğimiz normal bir adam gibi değil halkın gözünde artık bir kahraman olmuştu. Halkın anlattıklarına göre yakalanması da imkânsızmış…”


23 Ocak 1935 çarşamba günü Vereboğlu Mehmet’in Karacaömer köyündeki dükkânına Köpekçi Asım, gizlice gitmişti. Dükkânına arkadan ona sessizce yanaştığında Vereboğlu Mehmet’in namaz kılmakta olduğunu görmüştü. Asım bir an elindeki silahı ile kalakalmıştı. Düşmanı da olsa namaz kılana, su içene asla dokunamazdı.” Köpekçi Asım” büyük bir sabırla Vereboğlu Mehmet’in namazını bitirip, selamlamasını beklemişti.

Namazın ikmalini müteakip elinde bulunan parabellum tabancası ile gözünü kırpmadan altı defa ateş edince, Vereboğlu Mehmet kanlar içinde namaz kıldığı seccadenin üzerine serilmişti. Ve öldüğünden emin olmak için sakince birkaç saniye bekleyen “Köpekçi Asım” biranda rahatlamış, kardeşinin intikamını almıştı. Pişman değildi, Mehmet’i taammüden, tasarlayarak öldürdüğü için ölüm cezasına mahkûm edileceğini de hapishanedeyken öğrenmişti. Artık Köpekçi Asım, halkın arasında korku ve merak salan biri olmuştu. 


Birkaç ay sonra Köpekçi Asım, Jandarma kuvvetleri tarafından dağlarda barındığı bir evde ihbar sonucu kıskıvrak yakalanmış, yakayı ele vermişti. Jandarmalar, elleri kelepçeli halde Köpekçi Asım’ı Ordu Adliyesine doğru yaya olarak götürdüğünü duyan bütün Ordu’lular, sokaklara fırlamışlar, efsane kahramanlarını şaşkınlıkla izliyorlardı. Çünkü o iki metre cüssesi olduğu söylenen Asım’dan hiçbir eser yoktu, karşılarında söylenenlerin aksine ufacık, tefecik, utancından büzüşmüş, yorgun bir adam vardı. Sırtında bir çoban abası vardı. Abası, Asım’ı biraz havalı gösteriyordu. Ne var ki etrafındaki Jandarmalar bile Köpekçi Asım’dan daha uzun görünüyordu. 


Ordu Ağır Ceza Mahkemesince Vereboğlu Mehmet’i taammüden öldürmekten suçlu olarak yargılanan Gedikoğullarından Salihoğlu 1318 doğumlu Asım Gedik’in davası uzunca bir süre devam etmişti.

Mahkemece sonunda ölüm cezasına karar verilmişti. Mahkûmiyeti hakkında hükmün tasdikine dair Temyiz mahkemesi ile süren uzun yazışmalar uzunca bir vakit almıştı. Tekrar kaçmasından korkulan “Köpekçi Asım” için bu sefer olağanüstü önlemler alınmış, Ordu Cezaevinde sürekli hücrelerde tutulmuştu. 


Sonunda hakkında verilen idam kararı, Şubat 1941 tarihinde, Başvekil Refik Saydam imzalı bir tezkere ile Türkiye Büyük Millet Meclisi, Adliye Encümenine kadar sevk edilmişti. İdamın serbest olduğu o yıllarda Türkiye Büyük Millet Meclisinin Adliye Encümeninin önünde ülkenin dört bir köşesinden gelen yüzlerce idam kararının komisyonca onanması için dosyalar yığılmıştı. Adliye Encümeni yerel mahkeme kararları ile temyizleri titizlikle gözden geçirip, incelemeye çalışıyorlardı. Ama komisyon çalışmaları da netice olarak rutin bir prosedür haline gelmişti. 


TBMM’ye bağlı Adliye Encümeni tarafından “Mahkûm hakkında söz almak isteyen var mı?” “Yok.” “Yoksa hemen oylamaya geçiyoruz.” “Bu hususta yapılan müzakere neticesinde suçlu Asım Gedik’e hükmedilen ölüm cezasının hafifleştirilmesini veya değiştirilmesini müstelzim bir sebep görülemediğinden, Teşkilâtı Esasiye kanununun 26 ncı maddesi mucibince bu cezanın infazına karar verilmesi hususunun Umumî Heyetin tasvibine arz edilmesi encümence ittifakla karar altına alınmıştır. Kabul edenler… Kabul etmeyenler..” Ve birkaç saniye süren bir sessizlikten sonra “Kabul edilmiştir. Diğer dosyalara geçelim” sözleri ile öbürleri gibi idamı onanıp, Köpekçi Asım’ında kalemi kırılmıştı.


29 Nisan 1941 Salı günü “Köpekçi Asım” Düz mahalle Kavaklar dibinde kurulan dar ağacında sabaha karşı asılmıştı. İdam edilen Köpekçi Asım’ı gören Ordu’lular gözlerine inanamamışlardı. O zamanlar idam edilenler, ibreti âlem olsun diye, bir süre asılı bir şekilde darağacında bekletilirlerdi. Göğsünde suçları ve hakkında verilen hükmü yazılı beyaz koca bir yafta asılı olan Köpekçi Asım’ın hikâyesi de Kavaklar dibinde kurulan bir idam sehpasında sona ermişti.