Siyasal İslamcılığın Politik Dinbazlığa Evirilmesi..!



Siyasal İslamcılık, başlangıçta anti-Emperyalist bir hareket olarak gelişti. İşgal ve sömürgeciliğin yayılmaya başladığı Müslüman coğrafyasında, daha çok aydınların ve mütefekkirlerin öncülüğünü yaptığı bir direnişin İslami hareket boyutunu oluşturdu. Kuşkusuz, anti-Emperyalist boyutuyla İslamcılık; başlangıcı itibariyle onurlu, haysiyetli ve gerekli bir çıkıştır.

Süreç içerisinde iç muhalefet ideolojisi olarak da İslam ve adalet talebiyle Müslüman kitlelere öncülük etmeye başladı. Birçok ülkede sömürgecilere karşı şanlı direnişler sergilendi. Ancak işgalcilerin ve yerli işbirlikçilerin modern silahlarına ve katliamlarına fazla direnemeden yenilgiye uğradı. İslami muhalefetin zayıflatılmasından sonra milli ve ulusçu devletler peş peşe kurulmaya başladı.

Siyasal bir ideoloji olarak İslamcılık da, zaman içerisinde iç ve dış müdahalelerle millileşerek bir devlet/iktidar projesine evirildi. Böylece, işgal, talan, sömürü ve zulüm düzenine karşı halkın anti-emperyalist İslami duyarlılığı politikacıların marifetiyle devlet/iktidar talebine dönüştü. Artık İslam, Allah’ın dini olmaktan çıkıp bir ideoloji, akım, ekol, cemaat, parti dini olarak konumlandırıldı. Dini ve dindarlığı politik amaçları için araçsallaştıran bu anlayışın sonucu olarak İslamcılık, İktidar düşkünü sahtekârların geliştirdikleri din ile maskelenmiş dünyevi bir ideoloji haline geldi.

Farklı farklı cemaat ve grupların katılımıyla da İslamcılığın ideolojik boyutu da kirletilerek politikacılar, din adamları ve din tacirleri marifetiyle dinbazlığa evirilmiş oldu.
Bugün, İslam adına katı, kör ve cahil bir dinbazlık ile karşı karşıyayız. Yaklaşık iki yüz yıllık bir geçmişe dayanan Siyasal İslamcılık, birçok ülkede ulaştığı toplumsal destek ile bir umut olmuş ancak geldiği noktada İslamcılar için dahi bir hayal kırıklığı ve pişmanlık nedeni olmuştur.

Modern çağda bir devlet/iktidar projesi olarak tasarlanan Siyasal İslamcılık, son yarım asırda birçok ülkede ulaştığı toplumsal destek ile yeniden bir umut olmuş ancak uygulamalarıyla bir hayal kırıklığı ve pişmanlık nedeni olarak sonuçlanmıştır.

Çünkü sebep olduğu yıkım, kıyım, tahribat, ayrışma, çatışma, terör gibi olumsuzluklar ile ulus-devlet modellerinden farksız olduğu ortaya çıkmıştır. Farklı anlayış ve uygulamaları olsa da, İran ve Türkiye örneğinde olduğu gibi Siyasal İslam, ulus (nasyonal)  merkezli milli bir din ve jakoben bir anlayışın temsilcisi oldu.

Mağdurların, mahrumların, müstad’af ve ezilenlerin umudu olarak iktidar olan Siyasal İslam, egemenlerin, muktedirlerin iktidarını, çıkarını sağlayan uygulamalarıyla zulüm ve zalimlerin düzenine dönüştürüldü.! Bu süreçte evirilen siyasal İslam’ın, başlangıçta tanımlanan İslamcı anlayış ile de yakından, uzaktan bir ilgisi de kalmamıştır.

Bir muhalefet ideolojisi olarak umut olan İslamcılık, bir iktidar ideolojisi olarak hayal kırıklığı ile tarihe gömülmek üzeredir. Ancak ardında, daha bağnaz, yobaz, dayatmacı, kin, nefret, düşmanlık ve intikam tutkunu örgütlü bir dinbazlık ideolojisi bıraktığı unutulmamalıdır. Orta Çağ Kilise bağnazlığının ve engizisyon uygulamalarının bugün İslamcı dinbazlar eliyle sergilendiği çok açıktır. Sadece Müslüman coğrafyası değil, insanlığın tamamı bu vahşetin hedefinde yer almaktadır.  

İki yüz yıllık İslamcılık serüveninin bu noktaya taşınması üzücüdür. Anti-Emperyalist yönüyle Müslüman coğrafyasında büyük bir direniş ruhu ve dinamizm oluşturduğu inkâr edilemez. Ancak İslami olmaktan daha çok İslam’dan bir ideoloji olarak üretilmesi ve siyasallaştırılması, kaçınılmaz olarak bu sona yaklaştırmıştır. Özellikle 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlangıç hedefinden saptığını ifade etmek istiyorum. Bu süreçte siyasal hedeflerini "dava" iddiasında gizleyen bu takiyyeci/iki yüzlü zihniyetin asıl gayesinin devleti ele geçirerek tekçi bir yönetim kurmak olduğu, iktidar oldukları her ülkede açığa çıkmıştır.!



Esas itibariyle Siyasal İslamcılığın kendisine ait ürettiği değerlerden söz etmek ne yazık ki oldukça zordur. Kendine ait bir şeyler üretmek yerine, Batı düşmanlığı üzerinden kin, öfke, nefret ve şiddet üretmeyi seçti. Kendisiyle yüzleşmek yerine geri kalmışlığın nedeni olarak hep Batı’yı gördü. Ne yazık ki Batı düşmanlığı ile cahil kitleleri peşinden sürüklemeyi başardılar. Bugün de Dinbazlık siyasetiyle vadettikleri cennet, insanlık için cehennemden başka bir şey olmayacaktır.!

Mü’minler olarak inanıyoruz ki, Din’in sahibi yalnız Allah’tır. İslam’ın değerleri davranışlarımızı yönlendirmeye devam edecektir. Bütün insanlığı ve evreni rahmet ve adaletle kuşatan Allah’ın dini İslam; Hidayet arayanların yolunu Kur’an nuruyla aydınlatmayı sürdürecek ve çağlar ötesine taşıyacaktır…!

Abdulbaki Erdoğmuş