BÂTINÎ AŞIRILIK


SİZ tanıdınız mı böyle birini bilmem ama ben tanıdım. Birden fazla üstelik. Böyledir bu topraklar çünkü. En son söyleyeceğim sözü başta söylemek isterim ki, o da şudur: Bâtınî aşırılığa sahip olanlar zâhirî aşırılığın da sahipleri oluyorlar aynı zamanda.

Bir yanıyla ifrat diğer bakımdan ise tefrit hâl üzerinde oluyorlar. Sarkacın iki ucunu da sahiplenen bir yapılanma. Dengesizlik durumunu rutin yaşayan bu kişiler elbette çevresine zarar verici davranışlar gösterebiliyorlar ama en çok kendilerine zulümleri.
Hakk kurtarsın diye geçebiliriz elbette ama bunun için kendilerinin dua ve çabaları öncelikli…
Küçüklüğümde tanımıştım. Ne kadar dünya ile ilişiğini kesmiş gibi görünüyorsa daha fazlasıydı mevcut olan. Tersinden işliyordu sistem. Gizlediği her şey fazlasıyla vardı. Örtme çabası belki de bunun içindi, bilmiyorum.
Konuşuyordu, anlatıyordu fakat yankısızdı cümleleri…
Yankısı olan sohbetlerin sahiplerine kini de buradan kaynaklanıyor olmalıydı. Bütünü temsil etmek ve buradan yeni ve yenileyen bir düşünce üretmek yerine kendine ait olan sıradan yorumları abartıyor ve neredeyse hakikatin yerine koyuyordu.
Büyük bir yanılgıydı.
Bunun farkında mıydı yoksa inanmış mıydı kendisine hâlen çözebilmiş değilim doğrusu.
Farklılıklar bir zenginlik ve çeşitlilik iken onun dilinde bir problem şekline bürünüyordu.  Oysa kendi görüşleri de bir farklılık, cılız bir farklılıktan öteye gidemiyor hiçbir kalpte mâkes bulmuyordu.
Yorumunun mücadelesini yapıyordu.
Bu bir saplantıydı. Takıntı haline getirmişti.
Vakti zamanında çevresinde bulunduğu kişinin yanında olanları şu ya da bu şekilde ekarte etmeyi dâva edinmişti.
Yılları böyle geçti, gitti.
Mutsuzdu.
Olması da elbette mümkün değildi.
Makul olmayan hiçbir anlayış insana saadet getirmiyordu zira.
Denge bir mucizeydi insan hayatında.
Geçmişin parantezinde yaşamak kadar insan kendine neyi yük edinebilirdi ki!
Cümleleri geçmişe hitap ediyor olsa bile kızgınlığı bugüneydi.
Hazmedilmemiş cümleler önce sahibini hasta ediyor sonra çevresine bulaşıyordu.
İlk o zaman fark etmiştim geçmişi biriktirmenin getirdiği problemleri. Bunun ayırdına vardığım zaman geçmişin baskısı altında kalmanın ne dertli bir mesele olduğunu yakından gördüm.
Yoktu ama varmış gibi tepkiler veriyordu.
Kendine bir ad veriyordu, olmayanın adı da olmazdı oysa. Mevcudu olmayanın isminden nasıl söz edilebilir ki.
Bâtınî aşırılık sorularından başlamıştı. Kendine ilişkin sorusu yoktu ancak başkalarına dair sonsuzdu. Soru sormaya yanlış bir noktadan başladığında insan peşi sıra gelen tüm diğer sorular aynı hastalıkla malul olduğu gibi cevapların hepsi de isabetsiz oluyordu.
Bunu bile idrak etmekten uzaktı.
Acınacak durumdaydı ama görünürde herkese o acıyordu.
Kendine kutsallık vehmediyordu. Dolayısıyla kendi dışındaki her kişi ve oluşum ona göre bâtıldı. Tüm emeğini ise onların bu hâlini çevresine anlatıp inandırmaya ayırmıştı.
Aşırıydı. Her şeyi haddinden aşırıyordu. Geçenlerde hayatı noktaladığını işittim.
Üzüldüm tabi.
Demem o ki; aşırılık yasaklanmıştır. Önerilen dengede kalmak, merkezlenmektir.
Unutmayalım ki, denge bir mucizedir.
Hayatın mucizesi!