Arıcılık, sadece bal üretimi değildir


Bahçeler çiçeklendi, yaylalar kır çeciklerinin renkleriyle donandı. Renk ve koku cümbüşü arı vızıltıları bir yeniden doğuşun en güzel tanımıdır.

Tarihçi Ali Nihat Tarlan"ın babasından aktardığı hikâye, hep bu hallerde aklıma gelir:

"Dağıstan"da bir yolcu köyden köye giderken, bir dağ eteğine varmış.

Bakmış kırmızı, mavi, sarı, mor, pembe, beyaz çiçekler bu tepenin yamacını kaplamış.

Hafif rüzgârlar ile dalga dalga köpüren bu renk, ışık tufanı yolcuyu bir yıldırım gibi bir anda çarpmış, neler olmuş o anda, kim bilir neler olmuş; başlamış bağırmaya:

"Neredesin boyacı; boyacı, sen nerdesin?"

Bu zenginliği yaşayabileceğiniz çok yaylamız var. Pamuk, Ayçiçek tarlaları, meyve bahçelerinde de bu manzarayı bulabilirsiniz.

Çiçekler ve yaylalar bana bu ruh halini yaşatırken, arıcılık konusunda da yeni fırsatları çağrıştırıyor.

Ülkemizde arıcılık potansiyelinin yüzde 30"u değerlendirilmesine rağmen; kovan varlığında ve bal üretiminde Türkiye dünya ikincisidir.

60 bin örgütlü arıcı 90 bin ton bal üretmektedir. Üretilen balların sadece yüzde 15"i paketli satılmaktadır.

Sadece bal olarak sektör hacmi 3 milyar TL civarındadır.

Çam salgı balında Batı Akdeniz ve Güney Ege, kır çiçeği balında Doğu Anadolu, kestane balında Doğu ve Batı Karadeniz, endüstriyel bitki ballarında Harran, Çukurova, Trakya ovaları arıcılık için dünyanın en iyi ortamlarına sahiptir.

Anzer balı meşhurdur ama Sason, Pervari, Kestel, Akseki, Istranca, Digor, Hizan, Şavşat, Marmaris, Mut gibi onlarca yöresel bal markası oluşturabilecek potansiyellerimiz var. Her birinin ekonomik büyüklüğü de Anzer balına oranla onlarca, yüzlerce kat fazladır.

Bu yıl iki gerçek daha arıcılık üzerine düşünmemizi zorunlu kıldı. Birincisi kuraklık, diğeri ise artan bahçelerimiz.

Meyve üretim alanı 2000 ile 2012 yılları arasında yüzde 24 artarken, üretimimiz yüzde 34,2 arttı. Bir başka ifadeyle Türkiye"de meyvelik alanı 12 yılda 6 milyon dekar artarak 30,7 milyon dekara ulaştı.

Malum meyve üretim artışına en büyük katkıyı arılar yapar. Eğer arıcılık artarsa, meyve verimi 18 milyon tonun çok üzerinde olabilirdi. Aynı şekilde tarla bitkilerinde de benzer bir durum söz konusu.

Kuraklık dönemlerinde de arıcılık en büyük desteği sağlayacak bir seçenek olduğunu unutmayalım. Özellikle yaylalardaki verimi koruma noktasındaki katkısını unutmamak gerekiyor.

Arıcılık stratejik bir sektördür. Ancak bu alana yoğunlaşmayı gerektiren başka faktörler de zorunluluk doğuruyor.

Dünyanın 1897 yılından (ilki Belçika) bu yana yapılan en eski ve en itibarlı kongrelerinden Dünya Arıcılık Kongresi APOMONDİA 2017 yılında İstanbul"da yapılacak. Bu dev organizasyona dünyanın dört bir tarafından 15 bin üzerinde arıcı, akademisyen ve iş adamı katılacak.

Dünyadaki bal arılarının yüzde 22"si Türkiye topraklarında yaşamaktadır. Bu genetik çeşitlilik, dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan toplu arı ölümlerine karşı en büyük güvencelerimizden biridir. Damızlık üretimi için yeni destekler sağlanmalıdır.

Sağlık ve tedavi konusunda arı ürünleri ile Apiterapi alanı değerlendirilmelidir. Bunun için de mum, temel petek, polen, propolis, arı sütü konusunda Türk Gıda Kodeksi tebliği yayınlanmalıdır.

Bunun için önümüzdeki 10 yıl içinde arıcılık hedeflerimiz şöyle olabilir: Kovan Varlığımız 6 milyondan 12 milyon adete çıkarılmalıdır.

60 bin olan eğitimli arıcı sayımız en az 150 bin çiftçiye ulaşmalıdır.

Arıcılıktan geçinen insan sayımız 400 binen 1 milyon kişiye çıkarılmalıdır.

Bal üretimiz de 90 bin tondan 360 bin tona artırılması mümkün olabilir.

Apiterapi alanındaki yatırımlarla, diğer arı ürünlerinde 5 bin ton hedeflenmelidir.

Halen bilinen sektör büyüklüğü 3 milyar dolar tahmin edilmektedir. Önümüzdeki 10 yılda bu rakam 10 milyar dolara yükselmesi yakalanabilecek bir hedeftir.

Haliyle istihdam ve sosyal problemler, tohumlama ve diğer faydalarının ötesinde doğrudan devlete 500 milyon dolarlık vergi desteği sağlayacaktır.

Her şartta Türkiye bir bal ülkesi olarak da tanınmalıdır.