OKUMA ÖZÜRLÜ TOPLUMUZ


Kalkınmanın ve medeniyetin kaynağı bilgidir. Bilgiye ulaşmadan medeni ve müreffeh olabilme imkanı yoktur. Bilginin kaynağı ise kitap, dergi ve gazete gibi basılı yayımlar ile görsel yayınlardır. Maalesef biz millet olarak okuma özürlü bir milletiz. Öncelikle neyi okuyacağımızı bilmiyoruz. Okumayı sevmiyoruz. Sonrada okuduğumuzu yeterince anlamıyoruz. Daha kötüsü anladığımızı da gerektiği yerde kullanamıyoruz. Şayet çok sayıda okunan yayımlar, okuyucunun davranışlarında olumlu değişimlere katkı sağlamıyorsa boşuna zaman harcamaktan ileriye gitmez.

 

Bu satırları okuyanlar belki genelleme yapıyor diye bana sitemde bulunacaklardır. Ancak, bizim en çok okuyanımız bile, gelişmiş ülkelerin en az okuyanı kadar kitabı ancak okuyabiliyor. Elbette akademik camiayı bu değerlendirmenin dışında tutuyorum. Yaptığım kıyaslama ülkelerin halkları arasında yapılan bir kıyaslamadır. Okumadan bilgi sahibi, bilgi sahibi olmadan da kalkınamayacağımıza göre, dolayısıyla halklar arasındaki gelişmişlik farkı da kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

 

Gazete, kitap ve dergilerdeki her türlü yazı bir emeğin ürünüdür. Özellikle köşe yazıları beyin emekçilerinin fikir ve düşüncelerini okuyucuları ile paylaştığı değerli yazarlardır. Bu yazıların tarihi geçmez hiç eskimezler, ne zaman okursanız okuyun aynı tazeliği bulmanız mümkündür. Hele kitap yazarları müstesna kişilerdir. Öyle herkes kitap yazamaz. Tanrı bu özelliği çok az sayıda insana vermiştir.

 

Şimdi dostlarımın, gazete dergi mi kaldı ki okuyalım, dediklerini duyar gibi oluyorum. Hak vermemek mümkün değil. Kiralık kalemler, sipariş yazılar yazıyorlar. Günümüzde görsel ve basılı medya uçlara savrulma dönemi yaşıyor. Objektif, yansız yayın organı bulmak mümkün değil. Eskiden hafta sonlarında tüm gazeteleri alırdım. Abone olduğum periyodik dergiler vardı. Şimdi evimize gazete girmiyor. Bu utanılacak bir durumdur.

 

Diğer taraftan gazete, dergi ve kitapların, dizgisi, mizampajı, basılması da ayrı bir zahmetli iştir. Eski yıllarda çok daha zahmetliydi. Ancak son yıllarda teknolojinin gelişmesi, bilgisayarın devreye girmesi önemli ölçüde kolaylık sağlamasına rağmen yine de bu eserlerin önümüze gelmesi çok büyük emek ve alın terinin sonucudur.

 

Ayrıca hepimizin bildiği gibi bu basılı yayımda kullanılan girdiler kağıt boya ve enerjidir. Kağıdın ağaçtan yapıldığı, enerjinin ne kadar pahalı olduğu hepimizin malumudur. Buraya kadar söz konusu dokümanlara evimize ve kitap evine gelinceye kadar hangi emek ve masrafların yapıldığını anlatmaya çalıştım. Herhalde ne kadar zahmetli ve masraflı bir iş olduğunu anlatabildiğimi sanıyorum.

 

Bütün bunlara rağmen insanlarımız özellikle gazeteleri, ambalaj malzemesi olarak görüyorsa ve gazeteye bakışı bu kadar basit ve ilkel ise o toplumdan hayır gelmez. Gazeteler ambalaj veya kese kağıdı malzemesi olamaz. Böyle bir bakış açısını medeni ülkelerde görmek mümkün değildir. Hal böyle olunca o ülkelerin halkları ile bizim halkımızın arasında bir farkın olması normal karşılanmalıdır.

 

Dünya'nın birçok ülkesinde bulundum. Bulunduğum ülkeler içinde en çok gazete ve kitap okunan ülkenin “Japonya” olduğunu gördüm. Bu milletin hayatı okumak. Japon Hükümeti çalışanlarına maaşlarına ilave olarak her ay kitap parası veriyor. Japon halkının her konuda tasarruf ettiğini ancak kitap ve gazete harcamalarında bir tasarrufa gitmediğine tanık oldum. Bu ülkede okunan gazeteler istisnasız cadde ve sokaklarda bulunan geri dönüşüm kutularına atılmaktadır. Gazete tirajları milyonlarla ifade edilmektedir. Gazete kağıdı asla ambalaj malzemesi olarak kullanılmaz. Zaten kültürlerinde böyle bir alışkanlık söz konusu değildir.

 

Gördüğüm ülkelerin hiçbirisinde gazetelerde Türkiye'de olduğu kadar magazine yer verildiğine rastlamadım. Bu durum Türk halkının okurken neyi daha fazla tükettiğini göstermesi bakımından önemli görülmektedir.

 

Diğer taraftan bilgisayar çağına girmiş olmamız ve internetin sağladığı imkanlar gazeteleri olumsuz yönde etkilemiştir. Özellikle gençlerimizin gazete okuma alışkanlığı bilgisayar sebebiyle hemen hemen hiç yok gibidir. Bu durumun gençliğimizi olumsuz yönde etkilediği çok açık olarak görülmektedir.

 

Gelişmiş ülkelerin geçmişleri incelendiğinde, hemen hemen hepsinin bizim yaşadığımız bu dönemleri geçirdiği görülmektedir. Belki bizim kuşak görmeyebilir ama bir gün mutlaka Türkiye'de de kitabın, gazetenin ve dergilerin kıymeti bilinecektir. Bu toplum, okuma özürlü toplum olmaktan kurtulmadığı sürece medeni ülkeler seviyesine ulaşması mümkün görülmemektedir.

 

Bu vesile ile kalem ve beyin emekçilerine, gazetelerin basılmasında görev alan isimsiz kahramanlara, her şeye rağmen bu hizmeti yürüten fedakar gazete sahiplerine en içten saygılarımı sunarım.