ADNAN SUNGUR: HANGİ BİRİNİ YAZAYIM!



Çok sayıda paylaşım yapan arkadaşlara bazen eleştiri getiriyorum. Ben de az paylaşım yapmak istiyorum fakat sosyal medyadaki dostlar, "Sen yaz istediğin kadar biz okuruz" diyorlar, gururumu okşuyorlar. Ama bu ara gerçekten kafamda o kadar yazılacak olay var ki hangi birini bu sayfaya taşıyayım şaşırdım.
Türkiye'nin iliklerine kadar söğüşlenmesi nedeniyle Saray rejiminin koronavirüs konusunda gerekli önlemleri bir türlü alamamasını ve sonuç olarak salgının kontrolden çıkmasını mı?
Bilim Kurulu üyesinin, "Biz tavsiyelerde bulunuyoruz ama karar merci değiliz" diyerek işin içinden çıkmasını ve onurlu bir duruşla kurul olarak istifayı göze alamamalarını mı?
Hiçbir şey bilmemesine rağmen her şeyi bildiğini sanan Recep Tayyıp Erdoğan ile onun yancılarının ülkeye verdiği zararları mı?
Sağlık Bakanının halkı kandırabilmek için kırk dereden su getirmesini mi?
Sosyal mesafe, hijyen ve maske konusunda durmadan halkı uyarmalarına karşın mitingler düzenleyip, seçmeninin kafasına çay paketleri fırlatanları mı, cami açılışı adı altında yüz binlerce insanı bir araya toplayanları mı?
Trabzonlu olduğu için kendinden utandığım İçişleri bakanının lümpen konuşma şekli, sokak bitirimcisi halini, yaptığı ve yaptırdığı eylemleriyle ülkeyi her geçen gün biraz daha sokak berduşlarına teslim etmesini mi?
Doğu Akdeniz'de büyük konuşurken ve, "Asarız, keseriz" derken ABD ve Nato'nun devreye girmesiyle, "Yunanistan ile ön koşulsuz olarak masaya oturmaya hazırız" şeklindeki 180 derecelik kıvarmayı mı?
Muharrem İnce'nin "1000 gün Memleket Harekati" ismini verdiği ama aslında ya yeniden cumhurbaşkanı adayı yapılması veya meclise vekil olarak sokulması için başlattığı boş gezileri mi?
Kemal Kılıçdaroğlu'nun sinsi konuşma tarzını mı? Muharrem İnce'yi ihraç etmeyi asla düşünmediklerini söylerken, "CHP Türkiye'nin en demokratik partisidir" diye üst perdeden konuşurken, bir süre önce TV'de, "Ezan Türkçe okunabilir" diyen milletvekilini neredeyse savunmasız kesin ihracını gerçekleştirdiğini unutmasını mı?
Uşakki Tarikatı Şeyhi yobazın 12 yaşındaki bir kızı istismar etmesiyle kopan fırtınayı mı? Bu alçakça, iğrenç eylemi haber yapan ve tüm Türkiye'ye duyuran ODA TV'ye başsavcılık tarafından, "Gizliliği ihlal"den soruşturma açılmasını mı?
Bu iğrenç tarikat şeyhinin, zavallı kızın babasına, "Aman bu olay duyulmasın yoksa ODA TV, Sözcü falan gibi haber siteleri ve gazeteler beni mahveder" sözlerine karşın Sözcü Gazetesi'nin yayın yönetmeninin, manşetinde tarikat şeyhinin sadece kendi gazetelerinden korktuğunu yazıp, Oda Tv'ye büyük saygısızlık yaptığını mı?
Medyanın çok büyük bölümünün aymazlığının artık alçaklık sınırının bile dibine vurduğunu mu?
Sağlık Bakanının hastane zinciri, Turizm Bakanının oteller zinciri, Milli Eğitim Bakanının özel okullarının olduğunu mu? Ve Türkiye'nin böyle bir anlayışa teslim edildiğini mi?
Dövizin rekor üstüne rekor kırmasını mı, Türk Lirası'nın Papua Yeni Gine lirasıyla bile baş edemediğini mi?
Açlığın, sefaletin, yoksulluğun her geçen gün katmer katmer büyüyerek, toplumun büyük bölümünün korkusu haline geldiğini mi?
İşsizliğin durmadan yükseldiğini mi?
Torpilin en alasının bu dönemde yapıldığını mı ve hız kesmeden devam ettiğini mi?
Gençlerin geleceğiyle oynandığını mı?
Ulusal Futbol takımımızın sıradan Macaristan karşısında acizliğini mi? Sivasspor'da harikalar yaratan Mert Hakan Yandaş'ın o sürede Ulusal takıma çaığrılmayıp, Fenerbahçe'ye transfer olunca anında yeteneklerinin Şenol Güneş tarafından keşfedilip, karşılaşmada ilk 11'de oynatıldığını mı?
Trabzonspor başkanı Ahmet Ağaoğlu'nun, "Ben bir altyapı aşığıyım" demesine karşın, sürekli yabancı transferi yapmasını, ya da kendi kadrosunda çok kaliteli genç altyapı isimleri olmasına rağmen onların yerine yeni genç isimler transfer ederek önlerini kesmesini mi? Yani iki yüzlülüğün alasını yaparak Trabzonspor taraftarı ve tüm futbol kamuoyuna yalan söylediğini mi?
Söyleyin neyi yazayım?
Böylesine yoğun gündemde en iyisi yazmamak, bir kenarda oturmak ve olan biteni islemek