Prof. Dr. ÖZGÜR DEMİRTAŞ ve LEVENT GÜLTEKİN



 
Uzun zamandır yazmayı düşündüğüm bir kaç insan profili var. Yazmak derken, aslında bunun kendime ve çocuklarıma söyleyeceğim nasihatleri daha derli toplu olarak anlatmak çabasıdır diyebilirim.
Bunlardan ikisi benim için özellikle Türkiye’nin sosyal olarak iki ayrı özellikteki kişiliklerin bir noktada nasıl buluşabildiğini gösteren tipik bir örneğidir. Bana göre her ikisi de gelecek nesillerin bilgelik anlamında ders alabileceği örnek kişilikler olması önemli bir faktördür. Çünkü her ikisi de günümüz Türkçesini en anlaşılır şekilde kullanıyorlar.
Bunlardan ikisini neredeyse 10 yıldan fazladır okuyor ve takip ediyorum. Her ikisinden de çok şey öğrendiğimi söylemek isterim. En azından farklılıkları zihinde değerlendirme konusunda ufkumuzu açacak çok önemli fikirleri ve icraatları olduğunu biliyorum. Odan dolayı bu yazı süreçte daha geniş kitleye ulaşması için not düşmek olarak değerlendirilebilir. Aslında her ikisinin de buna ihtiyacı yok. Hatta benim anlatımım onlara pek bir fayda sağlamayacaktır. Zaten hitap ettiği geniş kitleleri var. Ancak bu kitlenin çok büyük kesimi her ikisini de olması gibi anladığı kanaatinde değilim…
O zaman hemen başlayayım.
Bunlardan birisi Prof. Dr. Özgür Demirtaş, diğeri ise gazeteci ve yazar Levent Gültekin.
Birisi matematik diğeri sözel tarafı temsil ediyor. Yani birisi toplumun sorunlarına matematik ile yaklaşıyor diğeri ise sosyolojik bakımdan yaklaşıyor. Aslında her ikisinin de söyledikleri aynı yerde buluşuyor…
Her ikisi de çağı iyi anlamak gerektiğinden bahsediyor.
Her ikisi de insanları-liderleri-toplumda sorumluluk taşıyan kişileri değerlendirirken yaptıkları icraatlar ile değerlendirilmesi gerektiğini anlatıyor.  
Her ikisi de dünyayı çağına göre anlamak gerektiğini anlatıyor.
Her ikisi de devletin ve siyasetçilerin görev ve sorumluluklarını aynı şekilde tarif ederek körü körüne bağlılıktan, bunun insana nasıl zarar vereceğinden bahsediyor.
Her ikisi de tabuların ne kadar kötü olduğunu anlatıyor.
Her ikisi de ırkçılığın, eşitsizliğin, fanatizmin, fundamentalizm, çıkarcılığın, kayırmacılığın, adaletsizliğin insan için ne kadar zararlı olduğunu anlatıyorlar.
Her ikisi de eğitimin, hukukun, eşitliğin insan için en önemli iksir olduğunu anlatıyorlar.
Her ikisi de ülke sevgisinin insan sevgisiyle birleştiğinde bunu vicdan ile tartıp işini en iyi şekilde hilesiz bir şekilde yapmaktan geçtiğini anlatıyorlar.
Her ikisi de bu uğurda kendi çevresiyle kavga bile edecek kadar bu prensiplerinden taviz vermeyecek katı bir mücadele sergilemekten geri durmuyorlar.
Her ikisi de çok kazanabilecekleri maddi menfaatleri bu prensiplerinden vaz geçmedikleri için ayaklarının altına almaktan geri durmuyorlar.
Her ikisi de anlattıkları karar mekanizmalarına; bu prensiplerin doğru olduğunu bildikleri halde kabul görmediğini görmelerine rağmen bıkmadan tekrar tekrar anlatmaya devam ediyorlar.
Bu satırları dolduracak benzer özellikleri sıralayabilirim aslında. Ama bunları yazdığım için bile bana bir sürü çamur atacakları daha fazla tahrik etmemek için burada keseyim…
Ama her ikisi de bu anlatılan prensipleri birisi matematikle anlatıyor diğeri sözel (Sosyolojik bakış) ile anlatıyor.
Her ikisi de Anadolu insan tipi özelliklerini tam olarak yansıtmasına rağmen; birisi burjuva zannediliyor diğeri ise avam olarak karşılanma çabası gösteriliyor. (Burayı tam olarak yazıya dökememiş olabilirim. Ama söylemek istediğim ikisi de yanlış tanınıyor demek istedim) Ama her ikisi de aslında Anadolu’nun bağrından kopmuş, çevrelerinin ve mahalle baskılarından sıyrılarak dünyayı anlayıp bunu anlatma cesareti göstermiş kişilerdir. Yakın tarihte benzer birçok örneği olduğu gibi.
Her ikisinin bir başka ortak özelliği de, yaşadığı dönemin siyasileri ve dini fraksiyonlar tarafından yıldızının barışık olmamasıdır. Bunu biraz daha açayım. Sadece bu günkü iktidar siyasetçilerini kast etmiyorum. Bugün tam zıttı bir iktidar olsaydı onlar da bu iki şahsiyetle kesinlikle anlaşamayacaklardı. Politikacıların sevmediği iki insan figürüdür her ikisi de. Ama bu iki şahsiyet ve fikirleri, toplumun ihtiyaç duyduğu kesin bir gerçektir.
Peki, ben tanıyor muyum?  Bunları.
Aslında ikisi ile de bir tanışıklığım yok. Sadece Özgür Bey ile 8-10 yıl kadar önce Eski Maliye Bakanı Mehmet Şimşek beyin daveti ile birlikte bir Batman seyahatimiz olmuştu. 2 günlük seyahatte kendisinin katılımcılar arasında yukarıda anlatmaya çalıştığım özellikleri nedeniyle fazla geldiğini söyleyebilirim. Açıkçası benim gibi Aslan burcu taşıyan herkesin rahatlıkla kıskanacağı birisi idi. Ben de işin doğrusu kıskandım :)
Ancak Levent beyi sadece 2004-5 lerde bazı konularda adını duyduğum birisi olmaktan öte bir çay içmişliğim yoktur. Hatta (zamanını çok hatırlamıyorum) bir dönem benim de içinde olduğum etkinlikle alakalı Levent beyin şiddetli bir muhalif şerhinin yarattığı sorun nedeniyle; “arkadaş, adam doğru söylüyor, bunun nesini şikâyet ediyorsunuz. Bari çağırın adamı değerlendirin. Siz yapamazsınız bu kafayla” dediğim kişi Levent Gültekin idi.
Peki, buraya kadar tamam ama hiç eleştirdiğim tarafları yok mu? Bu kişilerin.
Hem de çok var. Hatta Özgür beyi bir konuda şiddetli eleştirince beni twitter da blokladığını hatırlıyorum. (Sonra hatırlı arkadaşlar devreye girip bloğu kaldırttılar) Hakeza Levent beyin de eleştirdiğim çok yanı var. Ancak her ikisinin eleştirdiğim yanları, benim için hayatımda çok şey öğrendiğim olumlu yanlarının yanında devede kulak bile kalmaz. Sonra eleştiri de bir seviye işidir. Herkes her kesi özgürce eleştirebilse de bunun mutlaka bir seviyesi ve ahlakı olması lazım. Ama ben her ikisini de kendi taraflarındaki bilgesel yönlerini eleştirecek bilgiye sahip değilim. Onun için zaten bu yazıyı yazmak istedim.
Sonuç olarak toplumun iki kısmından çıkmış bu iki şahsiyet toplum için önemli iki değerdir. Kaybetmeden faydalanmak toplumun da bir görevidir. Aynı zamanda siyasiler de STK ları da bu değerlere sahip çıkmalı ve onları mutlaka dinlemelidir. Bu insanlardan şiddet çıkmaz. Çıksa çıksa barış çıkar. Masumiyet çıkar.
Ben de bu şekilde değer vermeye çalıştım. Umarım bu sözlerim ikisini de incitmemiştir. Benim harala gürele kelimelerim onların naif tarafını inciteceği endişesini taşıyorum. Çünkü yazıda da bahsettim; bu sözlere ihtiyaçları yok. Yani övülmeyi seven tipler değil ikisi de. En azından benim algım böyle. Onun için kelimelerimle üzdüysem beni bağışlasınlar. Toplumun, özellikle gençlerin bu tür fikirlere çok ihtiyacı var. Hele eğitimin kalitesinin bu kadar düştüğü bir dönemde gençlerin kendilerini daha iyi eğitebilmeleri-öğrenebilmeleri için çok kıymetli iki ayrı şahsiyet olduklarını hatırlatıyorum.
Sonuç olarak eğer başarılı olmak istiyorsanız sadece kendiniz gibi düşünenlerle değil, farklı ama liyakatli insanlarla çalışmak çok önemlidir. İlla çalışmak değil; şahsi olarak da kendinizi geliştirmek için faklı fikirler ama liyakatli kişilerin farklı fikirlerini almak lazım. Ama her fikri “bu benden, ondan dolayı bu fikir doğrudur” demenin yanlış olduğunun da farkına varmalıyız ve başka fikirleri de dinlemeliyiz. Bakın ben de bunları yaşayarak öğreniyorum ve hem anlatıyor hem de yazıyorum. Siz de deneyin…
 
[email protected]
 
 
Not: Böyle yazmak istediğim günüm Türkiye’sinde hala fikri mücadele içinde olan kişiler var. Eğer fırsat bulursam bunları da yazacağım.