YUSUF ZİYA ORTAÇ'TAN ÖNEMLİ BİR YAZI "KALKIN EY EHL-İ VATAN"


1949 yılı Haziran ayında Ordu Halkevinin yayın organı Yeşilordu Dergisi yayına başlamıştı. Ordu milletvekili ve ünlü şair-yazar Yusuf Ziya Ortaç’ın Yeşilordu’da yayımladığı “Kalkın Ey Ehl-i Vatan” başlıklı yazı sadece Ordu’da değil, bütün yurtta çok ilgi çekmişti. Yusuf Ziya Ortaç’ın yazısı aynen şöyleydi:
“Namık Kemal, zincire vurulmuş insan hürriyetini bu çığlıkla kurtarmağa savaştı: Kalkın ey ehl-i vatan! O, meşrutiyete susamış bir hürriyet âşıkıydı. Biz, onun hayalini bile aştık. Cumhuriyete kavuşmuş torunlarıyız. Fakat iki nesil gerimizden gelen bu kurtuluş çığlığı, tıpkı Namık Kemal’in dudaklarındaki hızla bugün bizim dudaklarımızdadır: Kalkın ey ehl-i vatan! Bu bağımsız vatanda, bu hürriyetler toprağında kimi kimden kurtaracağız diye hayret dolu gözlerle imzama bakmayınız!
Bu çığlık, en yakın şehrinden en uzak köyüne kadar, topyekun bütün memleketi ve topyekun bütün milleti çağdaş hayatın nimetlerinden uzak tutan tevekkülün esaretinden kurtulmak içindir. Hiç saklamağa lüzum yok: Her girdiği kabın biçimini alan su gibi fukaralığın her şekline giren yumuşak bir uysallığımız var. 
İçimizden ve dışımızdan alabildiğine fedakârlığa hazırız: Ceketsiz, gömleksiz, pabuçsuz, yağsız,şekersiz, ışıksız, susuz ve – hiç söylemeye hacet yok- kitapsız, gazetesiz yaşamak âdeta tabii hayatımızdır. Bu motor, bu kanat, bu atom asrının mucizeleriyle aramızda gün,ay, yıl ayrılığı değil, çağ ayrılığı var. Ey bu milletin okurları, yazarları, düşünürleri!
İşte hep bir ağızdan bu geriliğin, bu iptidailiğin, bu tevekkülün esaretinden kurtulmak ve kurtarmak için Namık Kemal’in sesi ile haykıracağız: Kalkın ey ehl-i vatan! Midesi, açlığın acısını iki lokma mısır ekmeğini öğüterek giderirken, vucudu lime lime paçavralar içinde bile rahat, kahvelerde iskambil şaklatan bu insanlar uyanmadıkça ve daha iyi, daha temiz, daha tok ve daha mesut bir yaşama isteğini duymadıkça, ileri bir cemiyet, bayındır bir vatan sahibi olacağımıza kim inanır?
Biz, bahçesindeki kurdu, fındığın ve elmanın değil, kendi saadetinin ve kendi sıhhatinin düşmanı bilecek ve öyle savaşacak vatandaş tipine muhtacız. Bunu duymayanlara duyurmak, görmeyenlere göstermek, bilmeyenlere bildirmek; duyanların, görenlerin, bilenlerin borcudur.
Öğretmenleriyle, doktorlarıyla, bütün uyanık insanlarıyla bir aydınlar ordusu, dilinde Namık Kemal’in sesi, gönlünde o mutlu heyecan yeni bir kurtuluş savaşına atıldığı gün, dünya, bütün nimetleriyle bizimdir: Kalkın ey ehl-i vatan!...”