Her nevi gemi yakılır, Nuh'unki hariç...


Her Nevi Gemi Yakılır,

        
Uzun uzun susarsın,
 
Bilirsin uzaktan hoş gelir kemanın sesi.
 
Diyorsun ki; “kemanın ne güzel çaldığını bilseler,
 
Onlar da susar dinler.”
 
Susamaktır, susmak,
 
Bilmezsin.
 
"Ben susarsam sen su getirirsin.”
 
Demiş, su kasidesinde fuzuli...
 
Farsça, saray dili ağır.
 
Su biraz geç gelir...
 
Şair ölür atı kalır...
 
Bilirsin,
 
Terli su içen atlar, çatlar...
 
Dört nala koşar atlar.
 
Babam ölmüş, ulak koşar cennete…
 
Şaire rahmet babama rahmet…
 
“Değirmende, boş kalınca taşlar kendini öğütür” derdi babam...
 
Abim değirmene zahire koy biraz,
 
Bizim uşak kemana daldı...
 
Taşlar erimesin...
 
İçimde derin kuyu,
 
Dinmeyen keman sesi.
 
Taş atmış delinin biri kuyuya,
 
39 akıllıyız taşı nasıl çıkaralım.
 
Kırklara karışmak için sen lazımsın bize,
 
Evet, Yusuf’un düştüğü kuyunun başındayız.
 
Kemana dalmışız,
 
Uyandır bizi,
 
Ve rüyamızı tabir et.
 
"Gün gelecek Allah’ın güneşini ve havasını parayla satacaklar,
 
Toprağını ve suyunu sattıkları gibi.” diyor tabirci.
 
Tabir yerindeyse,
 
Bolluğun yedi yılı yattık.
 
Acaba kıtlığın kaçıncı yılındayız...
 
İthal ediyoruz keyfi ve ibadeti…
 
İthal ediyoruz topçuyu ve sığırı.
 
Yok ben konuşmayayım.
 
Çal kemancı...
 
Ve susun siz de.
 
Çocuklar uyuyor ve
 
Herkesin hakkı keman dinlemek…
 
Yusuf mu?
 
Sürede mahpus ve yine attık kuyuya.
 
 “Yusuf’u kurtarmak için gemileri yakmak” lazım desem,
 
Nuh’un gemisinden başlar coğrafyam.
 
Gemi batıyor diye haykırsam.
 
Üstekiler keman sesinden duymaz feryadımı da,
 
Ben alttakiler şaşarım.
 
Boğazımıza kadar suyun içindeyken
 
Kızıyorlar bana
 
“Sus kemanı duyamıyoruz.”diye
 
Sustum
 
Ve koca bi tabela astım şiirimin önüne,
 
Her nevi gemi yakılır, Nuh’un ki hariç.