BAHTIN BAHAR OLSUN


ÖYLE dedim, “Sen bahtı hoşsun.”
O ise ısrarla “Bahtı karayım” diyor, karalar bağlıyordu.
“Çöz karalarını” dedim,
Baharın yeşiline yürüyelim.
Sarıya hatta sonbahara…
Yukarıdan üstümüze kurumuş yapraklar düşsün.
Alıp inceleyelim, sevelim onları.
Yanımıza alalım hatta.
Defterimiz arasında yer bulsun.
Isıtsın bizi bir kaşkol gibi.
İstanbul’a kaçalım, kendimize kaçar gibi…
Yukarıdan bakalım denize.
Bir bankta oturup türkü diyelim birbirimize.
Bir gazoz olsun elimizde, ya da demli bir çay.
Ne diyordum unuttum.
Kurumuşunu sevemeyen yeşilini hak eder mi hiç diyordum, hatırladım şimdi.
Karalar bağlamayalım.
Özleyelim ama karaya değil beyaza gidelim.
Kar üstünde yürüyelim mesela.
Ne dersin?
İçimiz ısınırken sevda ile dışımız üşümüş ne çıkar?
Öyle değil mi?
Yine der misin “Ben bahtı karalıyım.”
Hayır, sen bahtı aydınlıksın.
Bahtı baharsın.
Bahtı hoşsun.
Bir düşünce alıp gitmişti beni. Nice sonra aştım gözlerimi.
Yağmur başlamıştı.
Islattı saçlarımı, yüzümü, yanaklarımı…
Yağmur bahtı hoşların üstüne yağarmış en çok.
Bilesin!