Ayrılığın Acısı ...


           
Hz. Adem ve Havva
Dünyanın hangi Bölgesine Gönderilmişlerdi

 

Hz. Adem ve Havva annemiz, yapmış oldukları zelleden dolayı, Rabbleri karşısında adeta utancından iki büklüm olmuşlardı. Allah (cc)’ın onları defalarca uyarmasına rağmen, yasak edilen o meyveden unutarak yemeleri cennetten çıkarılmalarına sebep olmuştu. Hz. Adem ve Havva annemizin cennetten çıkarılmaları, yasak edilen bir meyvenin yenmesi olarak görünse de, sebepler açısından bir çok hikmete maliktir.

Aslında bu unutarak yeme işi hem insani bir zaafın gereği, hem de Rabb’imizin bir hikmeti idi. Ayeti kerime; ‘’… Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım…’’ (Bakara 30) ifadesi, insanların cennettin dışında bir mekanda yani  dünyada yaşamlarına devam edeceğini haber veriyordu. Unutma meselesine gelince de;‘’ Adem’a bu ağaçtan yeme diye emrettik, fakat unuttu…’’ (Taha 115) buyurularak, Hz. Adem (as)’in ve onun neslinin beşeri bir zaafına işaret ediyordu.
 
Bediüzzaman; Eğer Hz. Adem cennette kalsaydı, melekler gibi makamı sabit kalır, insani kabiliyetleri inkişaf edemezdi. Halbu ki, makamı sabit olan melaikeler çoktur ve o tarzta kulluk için insana ihtiyaç yoktur. Hikmet sahibi olan Yüce Allah, kendisine halife olarak yarattığı insanı, bütün makamların üzerine çıkarmak için fıtratının gereği olan o günahla onları cennetten çıkardı. (bk. 12.Mektup) diye izah eder. Eğer onlar cennette kalsalardı insanoğlunun makamı sabit kalacak ve imtihanın da bir manası kalmayacaktı. Cennetten çıkarılmalarının ayrı bir hikmeti de, insanoğluna meleklerden farklı hislerin verildiği ve bunları iyi kullanması halinde meleklerin fevkinde bir makamı da elde edebileceği gerçeğidir.
 
Evet onlar, yaptıkları bir zelle dolayısıyla dünyaya gönderiliyor, Rabb’e kulluğun zorluklarını  ayrı ayrı bölgelere gönderilerek yaşıyorlardı.  Âdem (as) Hindistan'nın Seylan (Ceylon) adasına; Havva annemiz ise Arabistan’ın Cidde bölgesinde gönderilmişti. Ne kadar bela ve musibet, o kadar  çile ve ızdırap. Ne kadar çile ve ızdırap, o kadar kullukta saflaşmak anlamına geliyordu. Onlar da, ayrı ayrı yerlerde olmalarına rağmen, çile ve ızıdrapla kullukta zirveye yükselmeyi bilmiş, rivayetlere göre iki yüz sene; “Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (A’raf 23)  diye yalvardıktan sonra , tövbeleri kabul edilmişti.
 
Hz. Adem ve arkadaşının imtihanı bununla da bitmemişti.  Asıl imtihan bundan sonra başlayacak ve en büyük düşmanı olan şeytan burada da sahneye çıkacaktı. “Birbirinizin düşmanı olarak inin (oradan). Size yeryüzünde bir zamana kadar yerleşme ve yararlanma vardır.” (A’raf 24) buyurarak, onların imtihanlarının hala devem ettiğini hatırlatıyordu.
 
Ne Hz. Adem’in ne de Hz. Havva’nın dünya hayatı ile ilgili hiç bir tecrübeleri yoktu. Ne yaparlardı bu ıssız ortamda. Nasıl yaşarlardı bu boş mekanda. Bu boşlukta sadece iki insan düşünün ki, birbirlerinden başka dayanacakları, dertleşecekleri hiç kimseleri yoktu. Onlar, hem dünyaya yabancı hem de, dünya hayatına.  Ama, imtihanın büyüklüğüne bakın ki,  size hayat arkadaşı olarak yaratılan kadın birden elinizden uçuveriyor ve hiç bir bilginizin ve tasavvurunuzun olmadığı bir bilinmeze doğru kanat çırpıyordu. Vuslat zamanının belli olmaması ve  uzun yıllar birbirinden haber alınamaması onlar için bu koskaca dünyayı daracık bir zindan haline getiriyordu.
 
Yüce Allah, Hz. Adem (as)’e maişetini tedarik edebilmesi için değişik geçim yollarını öğretirken, Havva annemizle alakalı bir bilgiye sahip değiliz. Uzun yıllar yeryüzünde birbirlerinin hasretiyle ve birbirlerinden habersiz yaşayan bu iki insan, sürekli Rabblerine tevbe edip, bağışlanmak istediler. Sonunda çile ve ızdırapla kullukta zirveyi yakalayıp, tevbelerinde muvaffak oldular.
 
Her imtihanın bir de mükafat vardır. Bu mükafat dünyanın en güzel, en tatlı mükafatıydı ve bunun adı vuslattı. Sonunda Yüce Allah onları Mekke’nin Arafat bölgesinde bulunan ‘Cebel-i Rahme’ tepesinde buluşturarak, onlara vuslatın en güzelini yaşattı. Bugün Arafat’ta vakfenin yapıldığı yer ve mekanın önemi buradan gelmektedir. İşte arkadan gelen Adem nesline bu vuslatı tekrar yaşatmak için, Yüce Allah burada buluşmayı Haccın farzları arasına koyuyordu.

Gelecek yazımız: Hz. Adem (as)'in çocukları:
Habil Kabil'i öldürdüyse, insanlık bir katilden mi çoğaldı?