17 ARALIK 1978


17.ARALIK 1978

Sizlere yakından tanıdığım birisini anlatacağım.
2 yaşındayken babasını kaybetti,
Babasını hiç göremedi, elinden tuttuğu ve baba dediği kimse olmadan, kimseye baba diyemeden büyüdü…
İlkokulda okurken sınıfın en zeki ve çalışkan öğrencisiydi. Arkadaşlarının anlattıklarına göre öğretmen gelemediğinde ona öğretmenlik yetkisi verdiği birisiydi.
O zekâ ve çalışkanlığına rağmen okumasına fırsat verilmeden 15 yaşında gelin edildi...
16 yaşında beni,
20 yaşında 2. Oğlunu,
23 yaşında 3. Oğlunu doğurdu.
17 Aralık 1978 de 4. Oğluna 4. aylık hamileyken (bugün diş çekmekten daha kolay safra kesesi ameliyatında) kan zehirlenmesinden vefat etti...
Ameliyat edildiğinde yanında hiçbir yakını yoktu.
İtikadım gereği inancıma ettiğim İmanım kadar onun ŞEHİT olduğuna İNANIYORUM.
Çünkü dünyada ilken, bizim için dünya nimeti olan mutluluk kaynakları ve dünya nimetlerinin hiç birisini yaşamadan Allah'a yürüdü.
Yaşadığı sürece "hiçbir zaman göremediği" babasından kalan gelirin tamamını yakınlarına yardım ederek yaşadı. Vefat etmeden önceki ayda kolunda kalan son bileziğini de bu uğurda harcadı. Hayatında hiç kimseye bir kötü söz söylemedi ve kısacık ömrünü etrafındakilerle dostluk kurarak geçirdi.
Genç kız olamadan büyütüldü...
Bunun da Hakkı'nı layıkıyla verdiğine âlem şahittir.
Ne zaman sıkışsam bir şekilde beni teselli eder; hala...
Mesela;
Nikâhımda karşımda oturuyordu...
 
Hayatım allak bullak olduğu zamanlar hep yanımda hissettim, hala hissediyorum. (Bu konuda onlarca örnek yazabilirim, ama bu doğru olmaz)
Bunların hiçbirisi halüsinasyon değil. Bu konularda hiç hissi olmadığımı, beni tanıyanlar bilirler.
En son (bu yıl) babamlar hacca giderken ikisinin de hasta olmaları beni çok endişelendiriyordu. Gidecekleri son hafta bana "merak etme hacda hep yanlarında olacağım. Sağ salim gidip dönecekler" dedi.
Hacda asrın felaketleri yaşanırken hiç endişelenmedim. Buna yakınımda olanlar şahittirler. bu olaylarda ailede en çabuk ben heyecanlanırım. Kendileri de şahit ki hep olaylardan kısa Zamanlarla kurtuldular. (Bu sırrı döndükten sonra babama söylemek zorunda kaldım)
Şimdi ilk oğlu ben 50 yaşındayım. Hala unutamadım... Aklıma geldiği her zaman gözyaşlarımı içime akıtıyorum.
Çok şükür altın gibi beş kardeşiz ve hepsi de aslanlar gibi tertemiz güçlü yürekleriyle aileleriyle-çocuklarımızla birlikte sımsıkı bir aradayız.
Ama en büyük sıkıntım ona layık bir evlat, kardeşlerime örnek bir ağabey olamadım.
Bugün onun ölüm yıl dönümü. Geleneklerimizde-dinimizde böyle bir şey varmı? bilmiyorum. Ama bu yıl aklıma geldi ve dün akşam Ankara’da hava alanında uçağı beklerken yazdım yukarıdaki satırları.
İçimden geldiği gibi…
bu sefer içime değil dışımdan akmış göz yaşlarım. Hiçte fark etmeden.
Bunu gören ve tanımadığım birisinin omuzumu tutmasıyla kendime geldim. “yapabileceğim bir şey varmı?” dedi.
Durumumun farkına varıp tebessüm ettim… teşekkür ettim. Nasıl bir tesadüfse Aynı uçakla İstanbul’a döndük ve yan yana (2 F-J)
Dilerim bu yazdıklarım onun kemiklerini sızlatmaz.
Ruhu şad olsun. Dileğim bize şefaatçi olmasıdır.