Evliliğimiz İslami, Boşanmamız Katolik Kültüre Göre Oluyor !..



Kadın ölümlerinin başlıca sebeplerinden bir tanesi de, şüphesiz gereğinden uzun süren boşanma davalarıdır.
Çünkü süreç bazen öyle uzun sürer ki işkenceye döner. Anlaşmalı boşanma için sorun yok tek celsede bitiyor.
Fakat çekişmeli davalarda durum tam bir keşmekeş.
Düşünün; eşler ayrılmış, boşanma davaları açılmış,yıllar geçmiştir. Haliyle bu yıpratıcı süreç sinirleri laçkalaştırmıştır.
Taraflar yeni bir hayat ve düzen kurabilmeli ki psikolojik açıdan huzura erebilmeli. Fakat süreç aksine uzadıkça uzar.
Eş-dost,akraba kim varsa konuşur da konuşur bir de onlar mahalle baskısıyla sinir  bozar.
Çocuklar bu sürecte şamaroğlanına dönmektedir.
Tabi bu süreçte çocuklar koz olarak kullanılır.
Hatırlayanımız çoktur bir ara zikirmatikler vardı parmaklara takılıp basılırdı. İşte çocuklar da tıpkı zikirmatik benzeri bir alet oluverir ebeveynlerin elinde. Ben bu durumda çocuklara kozmatik diyorum. Çocuklar iki tarafı birlikte memnun edemeyeceğine göre bir tarafı seçmek zorunda bırakılır 
Anneye yaklaşsa baba cezalandırır .
Babaya yaklaşsa anne...
Fakat genelde  çocuklar üzerinde hakimiyet annenin zaferiyle sonuçlanmaktadır.
Anne eğer bilinçli ise kendinden fazla çocukların huzur ve mutluluğunu düşünüyor, psikolojisini önemsiyorsa babaya karşı doldurmaz soğutmaz. En azından direkt soğutmaz.
Bilinçsiz ve bencil ise baba artık çocuklar için bir düşmandır.
Bir anda babanın emekleri, çalışıp didinmesi yok sayılır.
Reşit olmayan çocuk etki altında kalır haliyle.
Ama eğer çocuk reşit ise etki altında kalıyorsa, işte o zaman durum vahim. Reşit olan çocuk etkide kalıp babaya düşmanlık besliyorsa budurumda muhakeme yapmayı kaybetmiş evlat sorunsalı ortaya çıkar.
Baba anneye öfke beslediği gibi  çocuklara da kin öfke beslemeye başlar. 
Akabinde  kavga şiddet, karakol vs
Elazığ da yaşanan baba dehşetini  internetten gazetelerden okumuş, televizyonlardan  seyretmişsinizdir. Eşler ayrılmış, çocuklar annede kalıyor. Baba kızını görmek istiyor fakat kız babayı görmek istemiyor." Sonuç evlat  katili bir baba...
Tabi ki pek çok hadise var , bu hadiseyi yakinen bildiğim için buraya aktarma  gereği duydum.
Şimdi sorarım size bu evlat neden babayı görmek istemedi? Benim edindiğim gözlem muhtemeldir ki annenin etkisinde kalmıştı.
Baba da dışlamayın istememesi kabullenememiş cinnet geçirip evlat katili olmuştur.
Sevgili ebeveynlere sesleniyorum hayat ne getirir bilinmez. Evlenebilsiniz ayrılabilirsiniz , ya da hiç evlenmezsiniz sizin tercihiniz.
Evlilik de olsa kimse kimsenin malı, sahibi değildir. Sevgi, saygı bitmişse zihnen, ruhen fikren uyumluluk sona ermişse eşlerin ortak noktaları ortadan kalkmışsa yan yana geldiklerinde ortak konusacakları konular bir iki cümleden ibaret  ise o evlilik bitmiştir.
Burada suçlu aramak yerine medenice ayrılmak en doğrusu, özellikle de çocuklar söz konusuysa sükuneti elden bırakmamak gerekir.
Ama unutmayın ki evlat sahibiyseniz hele de resit olmayan evlatlarınız varsa sakin kalmak zorundasınız. Akıllıca adım atmak zorundasınız. Hicbir anne babanın çocuklar üzerinden boşanma savaşı yürütme hakkı yoktur olamaz. Zira o çocuklar eşya mal değiller.
Onların güvenliği, fiziki ve ruhsal sağlığı sizden sorulur.
Şayet ihtimam gösteremeyip bildiğinizi okuyacaksınız yaşanan cinayet ve şiddete ortaksınız demektir.
Elazığ da gecen üzücü hadise ders olmalıdır.
Ölen bir genç kız cezaevine giden bir baba, geride hayatı boyunca hafızasında silemeyeceği acıyla yaşayacak travma mağduru bir anne...
Şu vardı özellikle anneler büyük küçük farketmez çocuklara duygusal, dini  yaklasımla baskı kurmaktalar.
"Sütümü helal etmem, annelik hakkımı helal etmem cehennem de yanarsın, beddua, ağlama seansları, sizin için saçımı süpürge ettim, yemedim yedirdim giymedim giydirdim,
Allah çarpar tas olursun,  korku verme  hakaret etme..."
Tabi ki sadece bu kadar değil anne silahı,
bu cümleleri bırakın çocuklara yetişkinlere sarfetseniz yetişkinler bile etkilenir.
Anne hakkı ve süt konusu çocukları menfaatleri uğruna kullanılmayacak kadar kutsaldır. Annenin korkutma aracı değildir.
Ey anne Allah sana o göğsü evladına süt veresin diye verdi.
O süt senin malın tekelin değil.
Anne hakkı öyle hooop diye haram olmaz.
Hele de sabilere hiç olmaz.
Anne hakkı kadar baba hakkı da var. Hatta baba bedduasından sakının denir.
Konu geliştikçe gelişti tekraren ilk başta yazdığımız cümleye dönersek 
Öldürülen kadınların çoğunda uzun süren mahkeme sürecinin etkisi var.
Bildiğim kadarıyla bir boşanmanın azami süresi yirmi yedi( 27 ) aydır. Ancak bazı durumlarda bu 30 ayı da buluyor. 30 ay üç iki buçuk yıla tekabül ediyor.
Bunu uzatmalarla üç yıl a çıkarabiliriz
Üç yıl çok uzun bir süre.
Halbuki bu davalar altı ayda kesin sonuca bağlanmalıdır.
Bir de şu var vatandaşının yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir toplumda dinen bitmiş bir evliliğin bu kadar uzaması dinen de caiz değildir. Özellikle kadınlara zulümdür.
İslam hukuku bu konuda açık ve nettir.

Ayetlere bir göz atalım;

Evlilik, boşanma veya fesih yoluyla sona ermişse ve kadın da hamile değil ise, âdet gören kadın üç hayız süresi iddet bekler. “Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç ay hâli (hayız veya temizlik müddeti) beklerler.” (Bakara, 2/228)
*
Herhangi bir sebeple âdet görmeyenler ise, üç ay süreyle iddet beklerler. “Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır.” (Talâk, 65/4)
*
Evlilik erkeğin ölümü ile sona ermiş ve kadın da hamile değilse, iddet süresi dört ay on gündür. “İçinizden ölenlerin geride bıraktıkları eşleri, kendi kendilerine dört ay on gün (iddet) beklerler.” (Bakara, 2/234
*
Okuduğunuz üzere kitabımız kur'ani kerim gayet açık bir şekilde belirtmiştir.

Boşanma süreci yıpratıcı bir süreçtir.
Bu surenin tanınması hem hamilelik şüphesi hem de psikolojik açıdan yeni bir hayata hazırlanma adapte olmak icindir .
Toplumun neredeyse hepsi müsluman olan bir ülkede medeni hukukun osanma ve nafaka kısmı yenilemeye muhtaçtır.
Yeri gelmişken belirteyim süresiz nafa dinen yoktur. Boşandığı erkek iddia süreci içinde sadece nafaka ödemek zorunda.
Elbette ahlaken örfen nafakaya devam etmek istiyorsa  kendi isteğiyle bir koca, bunda bir beis sakınca yoktur.
Allah asla kuluna zulmetmez ancak insanlar birbirine zulmeder.
Şöyle ki;
Bir erkek ya da bir kadın evliliğin dini hükmü ortadan kalktığı halde mahkemelerde hırs uğruna birbirini süründürüyorsa bu zulumdur.
Kul hakkıdır özellikle kadına zulümdür.
Öyle umut ediyorum ki boşanma davalarının süreleri ve nafaka konusu adalet bakanlığınca yeniden düzenlenir.