Çocuk ve Zulüm



Çocuk ve çiçek birbirine benzeyen ve bir o kadar da  yakışan iki kelime.
 
Her çocuk bir çiçektir. Bulunduğu ortama güzellik ve huzur katar. Tıpkı çiçekler gibi…
 
Çocuk umuttur, sevinçtir, yaşamaktır… Çocuk insandır. Ne diyordu Sezai Karakoç “İnsanı çözersin, çözersin, çözersin; çocuk çıkar.”

 
Dünya, dikenlerle bezeli bir sarmaşık; çocuklar ise o dikenlerin arasından başını uzatmış tomurcuklar… İşte o tomurcukları zalim eller hiç acımadan koparıyor. Duymuyorlar, masum yavruların arşı titreten feryatlarını. Zalim, kılıcını öyle yontuyor, öfkesini öyle bileyliyor ki etrafına zulüm kusuyor. 
 
Ah çocuklar… Zulmü, vahşeti o küçücük bedenlerinizde yaşıyorsunuz ve tüm dünya sadece kınıyor. Çocuklar ölüyor ve dünya susuyor. Bombalar yağıyor ve dünya  sadece izliyor. Sanki tüm bu yaşananlar vahşet değil de bir savaş filminin setinden gelen görüntülermiş gibi kayıtsız bir tutum içinde insanlık.
 
İnsanoğlunun ne kadar vahşileşebileceğinin bir kanıtı gibi yine insanın insana yaptığı. Dünyada yaşananlar gösteriyor ki insan insanın yurdu değil kurdu olmuş.
 
Vahşi hayvanların avlarına bile nasıl merhametli olduğunu zaman zaman belgesellerde ve haberlerde şahit oluyoruz. Bunlardan biri, fotoğrafçı Gerry Van Der Walt’ın tanık olduğu olaydır. “Güney Afrika’da Madikwe Game Reserve’de(vahşi hayvan bölgesi) kayda alınan görüntüde, aç dişi bir aslan zorlu bir mücadelenin ardından ceylanı yakalıyor. Ceylanı parçalamaya başladığında ise avının hamile olduğunu görüyor. Aslan bu andan itibaren fotoğrafçıyı dahi şaşırtan tepkiler vermeye başlıyor. Ceylanın karnından yavaşça yavruyu çıkaran aslan, ceylan yavrusunun üzerindeki atıkları dakikalarca yalayarak temizliyor. Bu esnada çevreden gelebilecek tehlikelere karşı sık sık etrafı kontrol ediyor ancak yavru ceylan ölmüştür. Aslan, yavrunun öldüğünü anlayınca uzak bir noktaya götürüp yavruyu yavaşça bırakıyor. Geri dönen aslan beslenmeyi bırakıyor ve avının yanına uzanıp öylece kalıyor.”
Bir haber sitesinden aldığım bu haberde anlatılanları destekleyen, aslanla ilgili anlatılanların hayal ürünü olmadığının kanıtı olan birçok fotoğraf  var. Vahşi doğada, vahşi bir hayvan ve avının yavrusu dahi olsa gösterilen bir merhamet… Bir yandan da insanın insana yaptığı kıyım var.  Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler kitabında “…her şey mükemmel, insanoğlu dışında her şey günahsız, tertemiz.” Şeklinde geçen cümle, yukarıda anlatılan olayı destekler mahiyette.
 
Haber seyretmek istemiyoruz. Sanki bakmayınca bitecekmiş gibi. Sonra çoğumuzun dediği bir cümle “O insanların da imtihanı bu canım.” Sanki böyle deyince yaşananlar normalmiş gibi, vicdanlar susacakmış gibi. Halbuki atladığımız bir nokta var. Sadece zulmü gören mi imtihanda? Peki zulmeden? Peki ya zulmü seyreden? Hepimiz, insanlık olarak imtihandayız. Zulmeden içindeki vahşeti ortaya sererken; zulmü seyreden de, zulüm karşısındaki duruşuyla karakterinin  kalitesini ortaya koyuyor. İnsan olabilmek de insan doğabilmek kadar nasip işi. Aynı şekilde zulme karşı durabilmek de nasip... Dünyada milyarlarca insan var ama kaçına zulme karşı durabilmek nasip olmuş?


Peygamberimiz(s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.”(Müslim,İman 78.Tirmizi)
 
Hz. Ali, “Bir zulme engel olamıyorsanız onu herkese duyurun.”buyurmuşlardır.
 
 
Soralım şimdi kendimize:
Dünyanın dört bir yanında zulümler devam ederken; toprak, çocukların kanıyla sulanırken; çocuklar öksüz-yetim kalırken; insanlar açlıktan ölürken; açlıktan ağlayan bir çocuk, “Allah’ım, açım bizi cennete al da doyalım.” derken; bir çocuk abi ve babasının cenazesinin arkasından feryatlarla  koşarken; mazlumların üzerine bombalar yağarken; son nefesini veren çocuk, “Hepinizi Allah’a şikayet edeceğim.” derken ve daha nice zulümler olurken ne yapıyorduk?
 
 
Bir çocuk şarkısı vardı :
 
“Bir dünya bırakın biz çocuklara ıslanmış olmasın göz yaşlarıyla
Oynaya oynaya gelin çocuklar, el ele el ele verin çocuklar
Bir bahçe bırakın biz çocuklara göklerde yer açın uçurtmalara

Bir barış bırakın biz çocuklara ulaşsın şarkımız güneşe, aya
…”   Bu dizeler, bir dilek olmaktan öteye gidemedi maalesef.
 
 
Ah çocuklar…
Dünya öyle ıslandı ki hem göz yaşı hem de mazlumun kanıyla,
Çocuklar; oynaya oynaya değil, ağlaya ağlaya
El ele değil , kefen kefene verildi.
Çocuklara yeşil bahçeler , mavi gökler değil
Yıkılmış binaların enkazlarından oluşan yeryüzü,
Patlamış bombaların kararttığı bir gökyüzü bırakıldı.
Ah çocuklar…
Size barış değil, savaş bırakıldı; güneşe ve aya şarkınız değil feryatlarınız ve ahlarınız ulaştı.
 
Değil miydi ki bir çocuğun gülüşünde ne hazineler, sevincinde ne şarkılar saklı. Ama o gülüş ve sevinci bulmak yerine katletmeyi seçen zalimleri Allah’a havale ediyoruz.
 
Yakışmıyor zulüm hiçbir canlıya. En çok da çocuklara…
Dünyada zulüm bitsin istiyoruz. O zaman bu değişime her birey kendinden başlamalı. Hemen şimdi. Bilinçlenmeliyiz. Bunun için izleyen değil okuyan ;tüketen değil üreten toplumlar olmalıyız. Tükettiğimiz ürünlerin yerli olmasına önem vermeli, siyonistlere dolaylı yoldan dahi destek olmamalıyız. Kalbimizdeki kin ve  aklımızdaki sis perdelerini kaldırmalı birlik ve beraberlik içinde olmalıyız ki güçlü toplumlar olalım. Bu gücü hem soydaşlarımız Türkler ile hem de kutsi kardeşimiz müslümanlar ile yapabilelim. Bunun için aradaki nifak tohumlarını kaldırıp sevgi tohumlarını ekmeliyiz. Çünkü sevgi, hekimi de şifası da içinde olan bir güçtür.
 
Duamız, umudumuz insanlığın feraha ulaşması. Dünyanın artık bomba sesleri değil kuş sesleri, silah sesleri değil çocuk cıvıltıları duymaya ihtiyacı var.
 
 
Ömer  Karaoğlu’nun  “Hani Bir Yanımız” adlı ezgisinin sözleri ile noktalayalım:
 
Kaç asır oldu bilmem bilemem,
Gülemem Ya Rab gülemem, gülemem,
Hani bir yanımız?
Dökülür kanımız,
Yanıyor canımız,
‘Yanma dur’ diyemem.
 
Gözyaşı selini seyr eder dururum,
Uzatıp elimi silemem, silemem,
Hani bir yanımız?
Dökülür kanımız,
Yanıyor canımız,
‘Yanma dur’ diyemem.
 
Sancağı elinde görüyor gibiyim,
Kızarır yüzüm ‘ümmetin’ diyemem,
Hani bir yanımız?
Örtümüz, arımız,
Nice olur halimiz,
Görmedim diyemem.
 
 
                     Sevgiyle kalın…