Bir Osmanlı Başkenti Edirne



Bu şehrin havasını soludum, ekmeğini yedim, suyunu içtim…                                                             
 
Şehirlerin de sakinlerinin üzerinde hakkı vardır. Sanırım bu hakkı ödemenin zamanı gelmiştir.
 
Size bugün okumuş olduğum ve anılar defterime en güzel anılarımı koyduğum şehrin tarihi yapılarını, kültürünü ve keşfedilmemiş mekânlarını anlatmak istiyorum.
 
Edirne; taşı toprağı tarih diyebileceğimiz, Osmanlıya 92 yıl payitahtlık yapmış, yapılarıyla Osmanlı, yaşam tarzıyla Avrupa’yı andıran bir ilimizdir.
 
Bir Osmanlı başkenti Edirne; sükûnetiyle, insanlarının hoşgörüsüyle yaşanacak en ideal şehirlerden biridir. Kendinizi son derece rahat ve özgür hissedeceğiniz; hiçbir kötü davranış ve bakışa maruz kalamayacağınız bir yerdir. Mesire alanlarının yoğun olması ve kış günlerinin karlı ve soğuk olması -hatırımda kalan- Edirne’nin en belirgin özelliğidir. 1316 yılında Sultan Murat tarafından fethedilen Edirne;  camileri, müzeleri, köprüleri ve tarihi Bedesten ve Arasta çarşılarıyla tam bir Osmanlı başkentidir.
 
Edirne’nin sembolü olan Selimiye Camii ve külliyesi II. Selim’ in emriyle 1568-1575 yılları arasında yapılmıştır. Mimar Sinan’ın ustalık eseri olarak bilinen bu camii 4 köşesindeki 3 şerefeli minareleriyle Edirne’nin tam merkezinde bulunmaktadır. Beni etkileyen özelliklerinden biri de minareler en ince şekilde tasarlanmış ve her birinde birbiriyle çakışmayan ayrı şerefelere ulaşan üçer merdivenin bulunmasıdır. Selimiye Camii hem dış görünüşüyle hem de iç mimarisiyle hayranlık uyandıran bir şaheserdir. Kubbesi 42,30 m yüksekliğinde ve 31,30 m çapıyla dönemin en muhteşem yapısıdır. Minber ve mihrabı, mermer işçiliğinin en güzel örnekleridir. Camiinin çini süslemelerinde görülmeye değer bir güzelliktedir. Bu süslemelerde 101 farklı lale kullanılmıştır. Camiinin üç tarafını çevreleyen Darül sıbyan, Darül kurra, Darül hadis medreseleri ile muvakkithane ve kütüphanesiyle de külliye özelliği taşımaktadır.
 
Selimiye Camii’ sinin karşısında bulunan Edirne’nin en önemli yapılarından Eski Camii yer almaktadır. 1403 yılında Süleyman Çelebi’nin başlattığı, kardeşi Musa Çelebi’nin devam ettirdiği ve 1414 yılında oğlu Mehmet Çelebi tarafından tamamlanan camide Hacı Bayram-ı Veli’nin vaaz kürsüsü yer alır.
 
Bu camilerin hemen yakınında bulunan üç şerefeli II. Murat Han tarafından inşa ettirilmiş aynı zamanda saatli medrese, mektep, sebil, çeşme ve hazireden meydana gelen küçük bir külliyedir. 1437-1447 yılları arasında Mimar Muslihuddin ve Şehabettin Usta tarafından yapılmıştır. Osmanlı mimarisinin erken ve klasik dönem sanatını yansıtan en güzel örneklerinden biridir.
 
1426 yılında Sultan II. Murat tarafından yaptırılan, Mevlevihane olarak da bilinen Muradiye Camii ’si ise çinileri ile ünlüdür.
 
Edirne’de en az Selimiye Camii‘ si kadar ziyaret edilen en önemli ikinci yapısı şüphesiz Sultan II. Bayezid Külliyesi, Sağlık Müzesi’dir. Evliya Çelebi seyahatnamesinde burası için “Orada bir Darüşşifa vardır ki dil ile tarif edilemez, kalemler ile yazılamaz” diye bahseder.                                         
Önceleri bütün hastalıklara bakan Darüşşifa daha sonradan sadece ruh ve sinir hastalıklarını tedavi etmeye başlar. Buradaki hastalar müzik, su sesi ve farklı kokular kullanılarak tedavi edilmiştir. Darüşşifa 1997 yılından itibaren müze olarak kullanılmış ve ziyaretçilerine kapıları açmıştır.
 
Edirne’nin cami ve külliyelerinden sonra tarihi çarşılarına değinmeden olmaz.  
 
Arasta Çarşısı Selimiye’nin alt kısmında yer alır. Bu çarşı III. Murat tarafından camiye gelir sağlamak amacıyla yapılmıştır. 124 dükkânın bulunduğu bu çarşıda Edirne yöresine ait pek çok ürün bulmak mümkündür.
 
Bir başka önemli tarihi çarşısı da bedestendir. Burası da değerli eşyaların satıldığı, Eski Camii’ ye gelir sağlamak için Çelebi Mehmet zamanında 1417-1478 yıllarında yapılmıştır.
 
Edirne’nin Merkez ilçesine bağlı bir mahalle olan Karaağaç, Meriç nehrinin 2 km batısında Yunanistan sınırına 4 km uzaklıktadır. Bu mahalle tarihine ve doğa güzelliklerine doyamadığımız, pek çok mesire alanı içinde barındıran muhteşem bir yerdir. Karaağaç’a giderken önce tarihi Meriç köprüsünü daha sonra Tunca köprüsünü geçerek buraya varıyoruz. Ayrıca burada pek çok restoran ve çay bahçeleri yer almaktadır. Edirnelilerin hafta sonu nefes alıp dinlendikleri bir mekân olmuştur.
 
Edirne’nin adeta simgesi haline gelmiş Kırkpınar güreşlerinin tarihi 14. yy. a dayanmaktadır. Güreşler her yıl haziran sonu sarayiçi mevkiindeki er meydanında yapılmaktadır.
 
Edirne’de tarihi bir konakta, hemen hemen her hafta sonu gidip yemiş olduğumuz mantılar ve ciğeri özlemle anıyorum…
 
 
“Bursa oğul dermiş, İstanbul baba
Hayat vermiş Mimar Sinan mihraba
Sığmaz sevdan, gönül denilen kaba
Ceddimi anlatan dilsin Edirne…”
                                            İbrahim Sağır
 
 
 
 
 
Gezi yazılarımız hakkında daha fazla bilgiye sahip olmak isterseniz Zehra Işık’ın https://www.instagram.com/gizemli_rehber/?hl=tr sayfasını ziyaret edebilirsiniz.