GURBETTEN SILAYA" OKUMAK"



Değerli Hemşehrilerim;
     Ne zamandır yazmak istediğim bir konu idi okumak. Ne kadar okuyoruz, ne kadarımız okuyor. İstatistik araştırmaları ülkemizde okuma oranının binde de bir, ortalama okuma sürelerini ise günde bir dakika olarak belirtiyor. Bu oran Ulubey içinde geçerli Ordu içinde.
     Oysa mensubu olduğumuz dinin ilk emri değil midir oku? Hani en ufak şeyde Allah, kitap deriz, İslam’ın beş şartından bahsederiz ya, namaz kılarız, oruç tutarız, zekat veririz, kelime-i şehadet getiririz ya. Eee oku emri noldu? Yahu bu Allah’ın emri değil mi bu saydığım şartlardan önce gelen ilk emir “oku” değil mi? Ama okumayı hep es geçeriz. Her neyse bunlar derin konu şimdi bir de okuduğunu anlamayanların da linçine uğramayalım çünkü en güzel işleyen şey linç kültürü. Ha birde linç kültüründe okuma devreye giriyor yalnız beddua olarak, çok güzel beddua okuyoruz.
     Şöyle bakıyorum da geriye, Reşat Nuri’ler, Hüseyin Rahmi’ler, Ömer Seyfettinlerin romanlarıyla büyümüş biri olarak, Heidi’yi okumak zorda olsa Jules Verne’in Denizler Altında Yirmi Bin Fersah adlı kitabını okumak o kadar keyifliydi. Yerde bulduğum gazeteyi eski olmasına rağmen es geçmeden okuyan birisiyim. Biz Adile Naşit’in kuzucuklarına okumayı sevdirmek adına masallar okuyarak yatırdığı nesiliz.
    Değerli Dostlar; hiç okumayan ama kulaktan dolma bilgilerle onun bunun ağzı ile her şeyi bildiğini zanneden insanlardan geçilmiyor ortalık. Bir gazete kupürünü baştan sona okumaktan aciz insanlar olarak birde her şeyi bilirmişçesine İlber Ortaylı edalarına, tavırlarına bürünmüyor muyuz? Hey yavrum hey!
     Hele ki dünya görüşü bizden olmayan birinin yazdıklarını okumak ne mümkün çünkü bize göre zaten yalan yazıyor. Her yazılan doğru mu diye soran olacaktır. Ya hu sen oku da kararını kendin ver. Hiç olmazsa şu büyük adam şöyle dedi, bu kravatlı böyle dedi deyip ama falancı öyle diyor demezsin. Aklın ve idrakin varsa eğer zaten kendin doğruyu yanlışı ayırt edebilirsin. Yalnız burada yaşanılan tecrübeleri yazmayı ayrı tutuyorum. Büyük önder Atatürk’ün Nutuk’u gibi. Çünkü Nutuk aynı zaman da yaşanmış olayların bire bir kelimelerle satırlara dökülmesidir. Aynı zamanda Necdet Topçuoğlu ağabeyimin devlet tecrübesini aktardığı bilgi notlarında da bir yaşanmışlık ve şahitlik vardır.
     Sevgili Dostlar, nerden biliyorsun, okumayan olduğunu diye soranınız olacaktır. Çok büyük araştırma yapmaya gerek yok. Sosyal medyada paylaşılan makale ve şiirlere olan ilgi ortada. Bizler yazıdan daha çok görseli seviyoruz. Bir çiçek, böcek, yemek hatta şahsi resimlerimiz beğeni ve yorum yağmuruna tutulurken, bir bilgi notu, bir şiir üç beş kişi tarafından beğeniliyor veya yorumlanıyor. İnanın yazdığım şiirlere kendi üniformalı resmimi koyduğum zaman beğeni ve yorum patlaması yaşıyorum. Aslında acı bir gerçek bu.  Görselsiz bir şekilde sadece yazıyı koysam hiç okunmadığı oluyor. Necdet Topçuoğlu, Şinasi Kara gibi büyüklerimin makaleleri de aynı sorunu yaşıyor.
     Necdet ağabeyin fındıkla ilgili yazısı 22 beğeni alırken sadece dalda bir fındık resmi 250 beğeni topluyor. Bir de haksızlık etmeyelim çok güzel rahmet okuyoruz. Bu rahmet okuma; okumadığımıza da çok güzel bir örnek, aynı zamanda çok çarpıcı bir tespit oluşturuyor.  Şöyle ki Facebook’ta bir büyümüzün resmini paylaşıyoruz. Görselin altına yapılan yorumlarda baktığımızda ise rahmet okumalar havada uçuşuyor. Oysa resimdeki kişi yaşıyor.  Bu konu ile ilgili çok ilginç bir anımı yazarak sonlandırayım. Babalar gününde babamın resmini paylaştım altına yapılacak yorumları bildiğim için resmin üstüne not yazıp babamın sağ ve hayatta olduğunu yazdım. Tabii ki o notu bile okumadığımız için en az on-on beş kişi babama rahmet okudu. Değerli dostlar basit gibi görünen bu olay aslında okuma sosyolojisi açısından önemli bir deney ve tespittir. Bu olayda kimseyi incitme, aşağılama gibi bir anlam çıkmasın lütfen. Bu bizim bir gerçeğimiz. Bu gerçekle sizleri seviyorum.
     Alparslan Çalışkan hoca ve eşinin bir patpatın arkasına kütüphane kurup köy köy dolaşıp çocukların ayaklarına götürmelerini de unutmadan belirtmek istiyorum. Bu takdire şayan bir olaydı. Biliyorum ki bu makale de çok fazla okunmayacak belki de okunacak yanlış yorumlanacağız. Ama olsun bir kişi bile okusa ve anlasa bizim için güzel bir şeydir diyorum.
     Değerli dostlar bu yazı bir kimseyi ,bir zümre veya topluluğu eleştiri yazısı değil bir tespit ve gözlem yazısıdır. Kimseyi kırmak veya incitmek için yazılmamıştır. Bir farkındalık yaratabilmek adına yazılmıştır.
SAYGILARIMLA…