KALBİMİN ISINDIĞI TEK YABANCI TEKNİK DİREKTÖRDÜ URBAİN BRAEMS


Adnan Sungur

Yıl 1989’du… Trabzonspor’da teknik direktör Şenol Güneş yapılmıştı. Futbolu yeni bırakmış ve henüz toy sayılırdı teknik adamlıkta… Mehmet Ali Yılmaz başkanlığındaki yönetim, Güneş ile yola çıkarken, bir de Jean Maria Pfaff isimli dünya çapında ama artık futbol hayatının sonuna gelmiş bir kaleciyi de bünyeye katmıştı. Güneş ile Pfaff arasındaki gerilim daha Almanya kampında başlamıştı. Kampın bitiminde izinli olarak ülkesine gitmek isteyen Belçikalı kaleciye Şenol Güneş izin vermemişti. Ancak o buna rağmen gitmişti. Gerilim tırmandıkça tırmanmış, Trabzon’daki hazırlık dönemine de bu yansımıştı.
Jean Maria Pfaff o günlerde, “Şenol Güneş çok kötü hoca. O gidecek, yerine Belçikalı Urbain Braems gelecek” dediğinde şaka yaptığını sanmıştım. Ama yine de Pfaff’a dayandırarak haberini yapmıştım. Birkaç gün sonra da operasyon yapılmış, Güneş gönderilmiş ve yerine Braems gelmişti. Oldukça tecrübeli gözüküyordu ama yüzünde insan sevgisinin varlığını görebiliyorduk. Teknik adamlığı tartışılabilirdi belki ama insan yönü harikaydı. Daha ilk günlerden bunu göstermişti.
Kendisi de eşi de, Trabzon’u sevmiş, Trabzonspor’u benimsemişti. Onun ismini yönetime veren kaleci Jean Maria Pfaff’tı. Ama ona da hiçbir ayrıcalık yapmazdı. Düşünün, bir gün, bir haberden dolayı Pfaff ile idman sahasında tartışmıştık. Takım çift kale maçı yapıyordu ve Pfaff da kaledeydi. Onun kendisini idmana vermesi gerekirken, benimle gerilim yaratmayı tercih etmişti. Bana habercilik dersi vermeye, Trabzonspor’u küçümseyip, kendisini büyütmeye çalışınca, elimdeki çantayı yere fırlatıp, yumruklarımı sıkarak üzerine yürümüştüm. Pfaff, “Bu deli” der gibi bir hareket edip, kalesine dönmüştü.
Orta sahada bunu fark eden Braems, hemen tercümanı Metin Tekin’i uyarmıştı. Tekin de koşarak yanıma gelip, beni kenara çekmişti. Az sonra da Ubrain Braems yanımıza gelmiş, tercüman Metin Tekin aracılığıyla, “Pfaff’la yaşadığınız sorunun nedenini biliyorum. Hangi haberden dolayı onun kızdığını da… Ama Pfaff yanlış yaptı. Sen gazetecisin, istediğini yazmakta özgürsün, o ise kaleci, işi futbol oynamak, seninle tartışmak değil… Pfaff senden özür dileyecek” demişti. Ben ise, “Gazeteci her şeyi haber yapmaz, sadece gerçeklerin peşinden koşar2 dediğimde ise tavrı, “Hiç fark etmez, sen iftira da atsan, teknik adam ya da futbolcunun sana tepki gösterme hakkı yok, mahkemeye gider olur biter” demişti.
Jean Maria Pfaff gibi dünya çapında bir kalecinin benden özür dileyeceğini hiç düşünmüyordum ama ertesi günkü idmanda yanıma gelerek, “Jurnalist Adnan, biz arkadaş, ben özür” diyerek elini uzatmıştı. Ben de bu eli sıkmış, barışmıştık. Urbain işte böyle bir insandı… Dünyanın en önemli kalecilerinden birine, gazeteciye gösterdiği haksız tepkiye karşı, özür diletecek kadar büyük insandı.
Çok güzel günler kendisiyle… Her zaman gülen gözleriyle, geniş yüzüne yayılan tebessüm ile gördüm onu… En kötü zamanında bile geniş yüzüne yayılan o harika gülüşü unutmam mümkün değildi. Yıllar sonra Trabzon’a gelmişti eşiyle… Usta Otel’de karşılaşmıştık. Sanki baba oğul gibi sarılmıştık, eşi de bir anne gibi sevgi göstermişti. O anda ilk aklına gelen bizim Jean Maria Pfaff ile kavga aşamasına gelen tartışmamızdı. Gülerek anlatıyordu, hiç unutmamıştı yaşadıklarımızı.
Futbolcular ile de birçok ironik, komik anılarıÇok duygusal, babacan bir insandı.
Bakırköy ile bir maç vardı. İsmail Göçek de bu takımdan transferdi. Yağmurlu bir havaydı ve yerler çamurdu. Urbain Braems temizliğe çok önem verirdi. Tüm futbolculara kramponlarının altını temizlemelerini söylemişti. Takımın hepsi bunu yapmıştı. Ama İsmail eski takım arkadaşlarıyla hasret giderdiği için otobüse son anda yetişmişti. Tabii ki kramponlarını yıkamamıştı. Urbain bunu görünce tercüman Metin Tekin’e, “Bu ne rezalet, ben otobüse çamurlu kramponla çıkılmayacak demedim mi” diye tepki vermişti. Buna şahit olan Hami Mandıralı arka koltuklardan ayağa kalkıp, “Yeter hoca ya, Nazi kampında mıyız?” diye bağırıp bir de el hareketleri yapınca, Braems, Metin Tekin’,e “Bu Hami bana mı tepki gösteriyor sinirli sinirli?” diye sorunca, Tekin de, “Yok hocam, Hami diyor ki, ‘Hoca haklı, hoca haklı” diyerek durumu kurtarıyor. Braems de bunun üzerine, “Bak işte, Hami’yi örnek alması gerekir İsmai”in” diyerek huzurla koltuğuna oturmuştu.
Soner Boz, ne yaparsa yapsın Ubrain’in gözüne giremiyordu. Hep yedek soyundurulduğu dönemdi. Haftanın son taktik idmanı yapılıyordu. Soner’in oynadığı takım korner kazanmıştı. Korneri kullanmaya koşan Soner, topu tam köşeye koymamış, biraz ilerden atmıştı. Braems buna sinirlenmiş, korneri çizginin içinden atmasını istemişti. Soner bunun üzerine tepki olarak sahanın 30 santim dışına çıkararak topu korneri kullanınca, Braems küplere binmiş ve genç oyuncuya soyunma odasının yolunu göstermişti. Bu duruma çok sinirlenen Soner bir yandan Braems’a sözlü tepki gösterirken ve el hareketleri yaparken, diğer yandan da sahayı terk etmek için yürüyordu. El hareketlerini ve Soner’in bir şeyler söylediğini duyan Braems, hemen Metin Tekin’e dönmüş, “Ne diyor bu çocuk?” diye sormuştu. Durumu düzeltmek yine Tekin’e kalmıştı. Olay büyümesin diye, “Soner, özür diliyor, yaptığından dolayı hocam” deyince, Braems’in o babacan tavrı hemen kendini göstermişti. “Aslında oynamak için çok çalışıyor, ona şans vermeliyiz. Bak hatasını da ne çabuk anlamış, gelecek hafta ona takımda yer veririm, moralini de düzeltmiş oluruz” demişti.
Trabzonspor önce Boluspor ile ligde, sonra da Kopenhag’da UEFA kupası maçı oynayacaktı. Kafile tarifeli uçakla Ankara’ya hareket etmişti. Ünal Karaman’ın yanına Trabzon’da tanıdığı bir kız oturmuştu. Yolculuk boyunca sohbet etmişlerdi. Ankara’da hava alanında kafile yemek yiyecekti. Ama Ünal’ın arkadaşı olan kız da takımla birlikte masadaydı. Bunu gören Braems, “Bu kız kim, ne işi var takımın yemek masasında?” diye sormuş, sonra da tercüman Metin Tekin’e, “Ünal’a söyle, o kızı kaldırsın yanından” diye haber göndermişti.
Metin Tekin durumu Ünal Karaman’a iletince, “Masada oturan bir kızı, kaldırmam” diyerek rest çekmişti. Tekin, Urmain Braems’a, “Hocam az sonra kaldıracak” diyerek durumu kurtarmaya çalışmıştı. Ama kız kalkmamıştı. Bu kez Genel Müdür merhum Suavi Kaptan’a durumu söylemişti. Kaptan da, Ünal’la konuşmuş ama başarılı olamamıştı. Bu kez kafile başkanı ve asbaşkan Nevzat Ergüney devreye sokulmuştu ama Ünal Karaman, kafile kurallarını hiçe sayarak kızın kalkmasına izin vermemişti. Bu durumda küplere binen Braems, “Ya Ünal ya ben, kadro dışı kalacak” diyerek rest çekmişti.
Bolu’ya giden kafile, Braems’in tavrıyla büyük bir gerilim yaşıyordu. Braems, ne son maç idmanına çıkmış, ne yemeğe iniyordu. “Ya Ünal ya ben, takım böyle disiplinsiz olamaz. Bir futbolcu, teknik direktörü hiçe sayamaz” diye isyan ediyordu. Bir gün sonra Bolu maçı vardı ve büyük bir kriz çözülmeliydi. Kritik bir süreç yaşanıyordu ve Ünal Karaman’ın da Kopenhag maçından sonra kadro dışı bırakılmasının doğru olacağı düşünülüyordu. Ama Ünal, yaptıklarına karşı özür dilemeye asla yanaşmıyordu.
Kaptan Kemal Serdar devreye girmişti. Metin Tekin ile Braems’in odasına giderek, “Hocam Ünal çok üzgün ve senin yanına çıkmaya yüzü tutmuyor. Beni kaptan olarak görevlendirdi. Onun adına senden özür dilememi istedi” dediğinde Braems’in yine gözlerinin içi gülmüş, “Öyle mi? Hatasını anlamışsa sorun kapanmıştır” demiş ve yeniden işinin başına dönmüştü. Ama o olaydan sonra takım hem Bolu’da, hem de Kopenhag’da çok kötü oynamıştı. Bolu’da puan kaybedilmiş, Kopenhag’a ise elenmişti. Braems yine kandırılmıştı, Ünal Karaman ise erkeklik gururunu kurtarmanın mutluluğunu yaşıyordu(!)
İlk döneminde başarılıydı. Göreve devam edecekti ve İstanbul’da yapılan toplantıda her konuda anlaşmaya varılmıştı. Sadece 3 ayda bir ülkesine giriş çıkması gerektiğine dönük bir sorunu vardı ve bunu sözleşme maddesine koyacaktı. Mehmet Ali Yılmaz hiçbir sorun olmadığını söylemişti. Ama ne hikmetse Başkan Yardımcısı Sadri Şener ve gazeteci merhum Orhan Kaynar bir oyunla birlikte bir anda Özkan Sümer’in iş başına gelmesini sağlamış, Braems ile yollar ayrılmıştı. Buna rağmen kırgın değildi, gözlerinin içi gülmeye devam ediyordu. Bir yıl sonra tekrar takımın başına getirildi. Türkiye Kupası’nı 3-0 mağlup olunan Bursaspor maçının rövanşı 5-1’lik sonuçla müzeye götürülmüştü. Takım ligi üçüncü bitirmişti. Onunla anlaşmaya kesin gözüyle bakılıyordu.
Kendisiyle Boztepe’de güzel bir röportaj yapmıştık. Ben Hürriyet’teydi. Milliyet’ten de Altuğ Atalay vardı. Röportajda, Trabzon, Trabzonspor ve insanımızla ilgili çok güzel şeyler söylemişti, bir yerinde de, “Görevde kalmam zor gözüküyor” ifadesini kullanmıştı. O dönem Sadri Şener başkanlığındaki yönetim, Şenol Güneş’i teknik direktör, Ahmet Suat Öyazıcı’yı teknik danışman ve Özkan Sümer’i de altyapı sorumlusu yapmak istiyordu. Braems’in, “Kalmam zor gözüküyor” ifadesi bahaneleri olmuştu. Dönemin asbaşkanı Kenan İskender, “Gazetelere açıklama yapmışsın, kalamayacağını belirtmişsin. Hizmetlerin için teşekkürler hocam… Yolun açık olsun” diyerek kendisine yol verildiğini bir çırpıda anlatmıştı. Braems’in, “Kalmam zor dedim ama kalabilirim de isterseniz” şeklindeki sözleri hiçbir işe yaramamıştı.
Ve yeni bir operasyona kurban edilmişti.
Braems, iki kez darbe yemesine karşın yine de Trabzonspor’un taraftarı gibi hareket etmekten hiç geri durmadı. Trabzon kentine olan sevgisi hiç azalmadı. En son 2010 yılında gerçekleştirilen Gençlik Olimpiyatları için büyük mücadele vermişti. Olimpiyatların hangi ülkeye ve kente verileceğiyle ilgili toplantı Belçika’daydı. Burada Trabzon ve Türk heyeti ülkemizi ve Trabzon’u dilleri döndüğünce anlattılar ama her ülke temsilcisi aynı şeyi yapıyordu. Burada Trabzon adına kürsüye çıkan isimlerden biri de Belçika’nın saygın futbol adamı Braems, öyle şeyler söylemişti, bu kenti, insanını, spor servisini öylesine harika anlatmıştı ki, onun bu sözleriyle birlikte jüri, Trabzon’u tercih etmişti. Bunu da açıkça söylemişlerdi.
Bu satırları yazarken gözlerim yaşardı. Çünkü bir anda gözlerimin önüne geniş yüzüne yayılan o harika gülümsemesiyle babacan teknik adam Urbain Braems geldi. O yıllara döndüm yeniden... Ben hayatımda bir tek yabancı teknik adam sevdim, o da sendin mavi gözlü, yüreği sevgi dolu, babacan adam….
Dün ülken Belçika’da hayata gözlerini yummuşsun… Duyduğumda yüreğimden bir parçanın koptuğunu hissettim. Ülkenden uzakta da seni saygıyla, sevgiyle yad edecek insanların olduğunu sakın unutma…
Trabzonspor’a, Trabzon’a verdiğin hizmetler için minnettarlık duygumu ifade ederken, aziz hatıran önünde saygıyla eğiliyorum…
Hoşça kal mavi gözlü, sarışın babacan adam!
HOŞÇA KAL!