TEK BAŞINA OKUL GİBİ HİZMET EDEN FABRİKASI İŞÇİSİ: AKİF CUMALI




Akif abiyi tanıdığımda 14 yaşındaydım. O, 28… (Tırnova, 01.07.1940 doğumlu.) Evimizin karşısındaki Denizli Sümerbank İplik Fabrikasında çalışırdı. İlkokul mezunu, bildiğin fabrika işçisi. Bisikleti bedeninin tamamlayıcısı, üçüncü ayağı, orta kolu gibiydi. Bisikletinin önüne oturtur her yere götürürdü beni. Konferanslara, sohbetlere, evine, kitap okunan yerlere, kitapçılara, güzel insanlarının yanlarına… Beyin yapıcılarım Zübeyr Gündüzalp, Muzaffer Arslan ağabeylerle de o tanıştırdı. Faydalı olacağını düşündüğü ne kadar kitap ve dergi varsa bulup hediye veya abone ederdi. Bıkmadan, yorulmadan, yıllarca… Erken yaşta sosyalleştimse, kitapları sevdimse Akif abinin katkısı çoktur bunda. Sadece okumayı değil dinlemeyi de çok severdi. Alman malı UHER marka kaliteli bir teybi vardı. Ses kaydı için İzmir’e, İstanbul’a gittiği olurdu. Toplanır dinlerdik. Harika konuşmalardı. İyi saklanabilseydi hiç kimsede olmayan süper ses kayıtları olacaktı bugün elimizde. 1967-1990 yıllarına ait.
İyi insanların bir araya gelmesi, birbirini tamamlaması, daha iyi bireyler olmaları, daha mükemmel gruplar oluşturmaları için bıkmadan, yorulmadan, şikâyet etmeden çalışmıştı hayatı boyunca. Küçücük imkân ve fırsatları kovalayarak, değerlendirerek…
Bir işçinin bile gerektiğinde bir toplumu nasıl evirip çevirebileceğinin ete kemiğe bürünmüş haliydi benim Akif abim…
Tek başına müthiş bir kültür, sosyal başarı ve organizasyon hikâyesi…
Kaderin cilvesi olsa gerek son yılları pek parlak geçmedi Akif abinin. Babasını ve eşini kaybedince talihsiz iki evlilik yaptı, çocukları hayırsız çıktı, üzüntüler yaşadı. Devamlı görüşüyor, Denizli’ye gittikçe bir araya geliyorduk. Derin tevekkülü içinde şikâyetçi değildi yine de. Geçen sene İstanbul’a davet etmiştim. Hevesli görünmedi.
Geçtiğimiz Nisan’da aradım en son. Genç bir bayan “O öldü” dedi buz gibi bir sesle. Dondum kaldım, niye haber vermediniz diyebildim sadece. Kendime gelince tekrar aradım, biraz ayrıntı sordum, tutarsız cevaplar verdiyse de öldüğüne inandım. Face sayfamda içli bir yazı yazdım, yüzlerce tık içinde bir-iki kişi yakında gördük yaşıyor deyince içime kurt düştü. Honaz Emniyet Müdürlüğünü arayıp yardım istedim. İlgilendiler. Devamlı gittiği TOKİ Camii imamıyla irtibat kurdurdular. “Daha dün camideydi” deyince hem çok sevindim, hem üzüldüm. Meğer hayırsız oğluyla gelini adamın telefonunu ve emekli maaşı kartını elinden almışlar, ona ölü gibi davranmaya başlamışlar. Yazıyı hemen kaldırdım. Pandemi yasaklarına takıldığım için Denizli’ye gidemedim, haber alamadım.
Adnan enişteye rica ettim bir kere daha, araştırıver yerini yurdunu diye. Eksik olmasın ilgilendi ve acı haberi aldım: Hayırsız evlat babasını huzurevine terk etmiş ve iki ay önce orada acılar ve vefasızlar yumağı bu fena ve fâni dünyadan kurtulmuş! İkinci kere kaybetmiştim aziz abim Akif Cumalı’yı.
Eğitim Enstitüsünden öğretmen arkadaşım, şair Mustafa Kütükçü beyin bildirdiğine göre, 21 Ağustos 2020'de vefat etmiş. Asri Mezarlık Camiinde kılınan namazından sonra İlbadı Mezarlığına defnedilmiş.
Üç hafta önce kitap fuarı imza günleri için gittiğim Denizli’de Akif abinin mezarını ziyaret etmek istedim, kabrini bulamadım. İlbadı Mezarlığına gömüldüğü biliniyordu ama tam yerini bilini bulamadım bir türlü. Pandemi süreci olduğu için sadece birkaç kişiyle defnedilmişti. Seneye tekrar gidip mutlaka bulacağım inşallah. Dört yıldır görüşememenin acısını kabri başındaki dualarımla hafifleteceğim bir nebze.
Allah gani gani rahmet eylesin… Ona ve hepimizin bütün ölmüşlerine…
Belki sizin de böyle bir abiniz olur ya da olmuştur…

(01.11.2021)
HÜSEYİN GÖKÇE