Otoriter liderlerin sonu nasıl geliyor?


1991’de Sovyetler Birliği dağılıp Kazakistan bağımsızlığını ilan edince Nursultan Nazarbayev kolayca ülkenin ilk Cumhurbaşkanı oldu.

 
Nazarbayev ile Komünist Parti Kazak örgütünün başındaki Dinmuhammedov arasında anlaşmazlık çıkınca Moskova 1989’da, daha sadık ve daha iyi komünist gördüğü 49 yaşındaki Nazarbayev’i Dinmuhammedov’un yerine getirmişti. Yerel rakip kalmamıştı.
 
Kazakistan petrol, gaz, uranyum ve diğer kıymetli madenler dahil dünyada en zengin doğal kaynaklara sahip ülkelerden biridir. Türkiye’nin üç katından daha geniş bir coğrafyada yaşayan nüfus sadece 19 milyondur.
 
1991’dan sonra Nazarbayev hızla kendi otoriter tek adam rejimini kurudu. Kısa süre öncesinin iyi komünisti Nazarbayev, ailesi ve yakın çevresi hızla zenginleşti. Daha 2000’lerin başında bir Kazak dergisi Nazarbayev’in bir İsviçre’de bankasında bir milyar dolar (milyon değil!) hesabı olduğunu yazmıştı. Daha sonra derginin ve haberi yazan gazetecinin başına gelmeyen kalmadı.
 
‘Dünyanın en zenginleri’ listelerinde sık sık Nazarbayev’in kızı Dinara ve onun eşi Timur Kulibayev milyarlarca dolar servetiyle ayrı ayrı yer alır, ama servetlerinin kaç milyar olduğuna ilişkin tahminler değişir. Nazarbayev ve yakın çevresinin genellikle Batı’daki bankalara, şirketlere veya gayrimenkullere yatırdığı dudak uçuklatan meblağlarla ilgili haberlere bolca rastlanır.
 
2020’de Kazakistan’da kişi başına düşen gelir 9100 $ olarak Türkiye’nin (8500 $) biraz üstünde gerçekleşti. Gelir uçurumunun en insafsız olduğu ülkelerde biri Kazakistan’dır. Çalışanların önemli bir bölümünün aylık kazancı 100 $ civarında veya daha azdır. Ülkenin doğal zenginliklerinin bir avuç kişi arasında paylaşıldığını gören çaresiz Kazaklar zaman zaman öfkeyle sokaklara dökülür, protesto gösterileri yapar.
 
Nazarbayev yıllar boyu yapılan bütün seçimleri %90 gibi büyük oy oranlarıyla kazandı. Seçimler hiçbir zaman serbest ve adil olmadı ama kendisi zaten açıkça “Batı standartlarının Orta Asya kırlarında işlemeyeceğini” savunur. Uluslararası kıyaslamalarda Kazakistan özgürlükler ve hukuk devleti açısından hep en alt sıralarda yer alır.
 
Yaşı ilerledikçe Nazarbayev, istikrarlı ve her otoriter lider gibi kendisine, ailesine ve yakın çevresine koruma sağlayacak garantili bir çıkış yolu aramaya başladı. Bir ara iktidarı üç kızından birine devredeceği söylentileri çıktı. Ama Nazarbayev, kendi durumuna özgün bir iktidarı bırakma veya ‘kontrollü çıkış’ planı tasarladı.
 
2019’daki yaygın halk protestoları sırasında 28 yıldır yaptığı Cumhurbaşkanlığı görevinden ayrıldı ve uzun süre bakanlık, başbakanlık yapmış en güvendiği bürokratlardan Kasım Cömert Tokayev’i (66) kendi yerine getirdi. Tokayev’in ilk icraatlarından biri başkent Astana’nın adını Nursultan’a çevirmek oldu.
 
Ama 79 yaşındaki Nazarbayev perde arkasından ipleri elinde tutmak, kendi seçtiği kişiye bile iktidarı tamamen bırakmamak istiyordu. Yetkileri artırılan Güvenlik Konseyi’nde Başkanlık koltuğuna geçti. İktidar partisi Nur Otan’ın (Nur Vatan) liderliğini bırakmadı. Yazımızın başlığındaki fotoğrafta görülen dev ve şaşaalı yapılar, Nur Otan Partisi genel merkezidir.
2022’nin ilk günlerinde gaz fiyatlarındaki artışı protesto için halk tekrar sokaklara döküldü, güvenlik güçlerine uyarı yapmadan protestoculara doğrudan ateş etme emri verildi, yüzlerce kişi öldü, binlercesi tutuklandı. Tokayev yönetimi olayları kontrol altına almakta zorlandı, çünkü güvenlik birimlerinden hangisinin Cumhurbaşkanı’na hangisinin Nazarbayev’e bağlı olduğu belli değildi. Rusya’dan gelen askeri yardımla protestolar bastırıldı. Nazarbayev Güvenlik Konseyi Başkanlığını bırakmak zorunda kaldı, en yakın adamları değişik suçlamalarla tutuklandı veya tasfiye edildi.
 
O günlerde Batı medyasında bol bol ve alaycı bir dille “Rus askeri girdiği yerden kolay çıkmaz” yorumları yapılıyordu. Halbuki durum farklıydı. Tokayev’ın hareket alanı pek yoktu ve Rus askerlerinin uzun süreli varlığı Kazaklar arasında tepki doğuracaktı. Askerler aynı ay içinde çekildi.
 
Nazarbayev’in hikayesi henüz bitmedi. Neler olacak göreceğiz. Ama dünyanın her köşesindeki otoriter liderlerin, Nazarbayev’in üç yıl bile dayanamayan kontrollü çıkış denemesinin çöküşünü dikkatle izlediğine emin olabiliriz.
 
Kazakistan’daki gelişmeler nedeniyle çıkan medya haberlerinden, otoriter liderlerin sonunun nasıl geldiğini inceleyen araştırmacılar olduğunu öğrendik. Mesela NYT gazetesinden Max Fisher, aşağıda özetlediğimiz ilginç yorumunda bu araştırmalara değiniyor.
 
Otoriter rejim sonrasında bazen, Franko’nun ölümünden sonra İspanya’da olduğu gibi, demokrasiye geçilebiliyor. Ama Mısır, Sudan, Zimbabve ve başka pek çok örnekte görüldüğü gibi daha çok iç çatışmalar, darbeler veya şiddet dolu derin bir istikrarsızlık dönemi yaşanıyor.
 
Tabii bu otoriter liderlerin istikrar sağladığı anlamına gelmiyor. Tam tersine istikrarsızlık, otoriter rejimlerin iyi yönetişimin temellerini yok etmesi ve geride yönetme yeteneğini büyük ölçüde yitirmiş bir sistem bırakmasından kaynaklanıyor.
 
Ayrıca, tek adama dayalı otoriter rejim ile Küba’da olduğu gibi ideolojik bir parti örgütüne dayanan otoriter rejimler arasında bazı farklar görülüyor. Tek adama dayalı otoriter rejimlerde ülkenin iç siyasi grupları, etkili seçkinler, üst düzey askerler, güvenlik birimleri arasında belli bir güç ve nimet paylaşımının sağlanması ama bunlardan hiç birinin fazla palazlanması gerekiyor. O nedenle tek adam rejimleri genellikle daha baskıcı oluyor ve daha çok yolsuzluğa bulaşıyor.
 
Tek adam rejimi aynı nedenle popülaritesi yükselen yeni yıldızlara müsamahasız davranıyor. Yükselen yıldızların önünün kesilmesi, güç merkezlerinin içinin boşaltılması, hükümette güçlenen isimlerin sık sık değiştirilmesi, kurumların içinin liyakat değil sadakat esasına göre doldurulması yönetimin çürümesine yol açıyor. Dalkavukların veya kolay kontrol edilebilen zayıf kişilerin önemli görevlere getirilmesi de benzer sonuçlar doğuruyor.
 
Bu noktada, bazı akademisyenlerin “tek adam ikilemi” dediği durum ortaya çıkıyor: Rakip yaratmadan ama istikrar içinde iktidar değişimini sağlamak ve kendini garantiye almak.
 
Bazı tek adamlar bu ikilemden çıkışı, iktidarı aile bireylerine devretmekte arıyor. Ama Azerbaycan ve Suriye dışında bunu başaran çok örnek yok. Krallıklar hariç, bu modeli üç kuşak sürdürebilmiş tek örnek Kuzey Kore.
 
Ölene kadar görevde kalmak da çoğunlukla iyi bir çözüm olmuyor. Tek adamın sağlığı kaçınılmaz olarak bozulmaya başlayınca, dost görünen en yakınlar dahil değişik çevreler, başkalarından önce iktidarı biz kapalım diye harekete geçiyor.

Tek adam rejimlerinde lider, adeta kilit taşı gibi her şeyi bir arada tutan unsurdur. Ama rejimin en zayıf noktası da budur. Lider er veya geç sahneden ayrılınca, pek çok örnekte görüldüğü gibi, tüm sistem darmadağın olabilir. Araştırmacı Andrew Nathan’a göre tek adam rejimlerinde iktidar değişikliğinin derin bir kriz anı oluşturmasının önemli bir nedeni budur. Kriz sırasında tasfiyeler, tutuklamalar, kargaşa, bazen sokağa taşan şiddet olayları yaşanabilir
 
Yıllar geçtikçe tek adamın riskleri büyür ve iktidarı bırakması giderek daha zor olur. Ama aynı zamanda kaçınılmaz düşüş yüksekliği de artar.
 
Her ülke için vahim sonuçlar doğurabilecek istikrarsızlıklardan uzak durmanın demokrasiden başka yolu yoktur.
 
Avrasya’da güç dengelerini derinden etkileyecek Ukrayna krizi, Çin’deki olimpiyatlar ve başka nedenlerle büyük olasılıkla Şubat’ta yavaş seyredecek. Ama kriz henüz bitmedi. Biz de konuya döneceğiz.