ZAMAN ve RAMAZAN


Her birimiz dünya denen bu diyardan zamanın yoldaşlığıyla, yolun nerede biteceğini bilmeden geçiyoruz. Zamanın geçip gittiği gibi bir gün biz de geçip gideceğiz.
 
Çocukken kafamda kurduğum bir kum saati ve dünya ikilisi vardı. Dünya, bir kum saatinin içine sıkışmış ve kum saatinin kumu da hiç durmadan akıyor. Bazen kum öyle hızlı akıyor ki , sanki bir kum fırtınasının içine hapsolmuş dünya. İnsanoğlu panikte, müthiş bir koşuşturmaca… Hayalimdeki kum saati o zamanlar çok büyüktü, dünyadan bile. Düşünürdüm, kum saatindeki kumlar bittiğinde, dünya kumla mı dolacak..?
 
Çocuk dünyamda kurduğum bu hayale şimdi baktığımda, var olan gerçeğe çok da uzak olmadığını görüyorum. Şöyle ki, zaman hiç durmadan akıyor ve öyle hızlı ki insanlar ona yetişmek için koşturmaca içindeler. Kum saatinin kumu bittiğinde de dünya hayatı bitecek. Aslında her insanın kendi ömrü kadar kumu olan bir kum saati var.
 
Ömür dediğimiz, bir nefes ve bu nefesin nefisle olan mücadelesi değil mi?
 
İnsanoğlu ömür denen bu yolda her daim keyif ehli olmamalı. Prof. Dr. Sinan Canan, beyni zorlamamanın beyni küçülttüğünü belirtiyor. Konfor alanında kalmanın beynin çürümesine neden olduğunu da ekliyor.
 
Bizse keyfimizin esiri olduk. Keyfimizi kehfimiz eyledik adeta. Yani sığındığımız yer keyfimiz oldu. Sığındık keyfe, düştük zevke. Oysa bu muydu insanın gayesi?
Nefse kulak verirken nefesimizin sayılı olduğu bilincinde olsak mesela. Ruhun beden beldesinde misafir olduğunu ve bir gün çıkıp gideceğini…
 
O halde ruha iyi gelecek meşgalelerle meşgul olmalı insan. Ruha iyi gelen meşgaleler bedeni de güçlü kılacaktır.
 
Allah Resulü(s.a.v) buyuruyorlar ki, “Oruç tutunuz ki, (madden ve manen) sıhhat bulasınız!”
 
Orucun, rahmetin, bereketin, maneviyatın ve daha bir sürü güzelliğin olduğu on bir ayın sultanı, Ramazan geldi. Manevi iklim olarak tabir edilen bu ayda bu iklimi ilmek ilmek iliklerimize işleme zamanı.  Ayların en özel misafiri...
 
O halde gelin ayların en özel misafiri Ramazan ile beden beldemizin misafiri olan ruhumuzu buluşturalım. İnsan bedenen atandığı yerde değil, ruhen adandığı yerdedir, çünkü.
 
Öncelikle atalım gaflet örtüsünü üzerimizden. Şükrü yerleştirelim dilimize oradan aksın kalbimize. Çıkarıverelim kalbimizden haseti, kibri; şöyle huzurla atsın kalp de. Kafamızın içindeki tilkileri salalım doğaya. Kötülükleri gömelim toprağa. Beynimizi yiyip bitiren o vesveseleri, umutsuzlukları üfleyelim, gitsin kafamızdan. Kalalım şöyle kafamızla baş başa. 
Hafifleyelim şöyle bir yahu. İliştirelim şükrü, sabrı ve gayreti rotamıza .
 
Gözün baktığı yerde, kulağın duyduğu seste, dilin söylediği sözde hep güzellikler, erdemler olsun. Bir tebessümümüzle - insan nasıl olunur-un ışığını saçalım.
 
Bu şekilde bir arınmanın ardından yapılan ibadetler nefse ağır gelmeyecek bilakis insanın ruhuna ve bedenine daha bir nefes daha bir şifa olacaktır.
 
Ramazan’ın, niyetinde bulunup da bir türlü başlangıç yapamadığımız güzel ve müspet planların, ibadetlerin harekete ve hayata geçtiği bir ay olması duasıyla…
                 
Zamanınızın, Ramazan ile  bereketlensin.