REFLEKS, ŞARTLI REFLEKS VE REFLEKS KIRILMASI



Necdet Topçuoğlu

Dünya Fizyolojisinin Prensi olarak kabul edilen Rus Fizyolog Pavlov, laboratuvarda mide üzerine çalışma yaparken, köpeklerin yalnız yiyecek verildiği zaman değil, boş yemek tabağını gördüklerinde, hatta yemeği getiren kişinin ayak seslerini duyduklarında, salya çıkardıklarını fark etmiştir. Bunun üzerine çalışmalarını bu yönde derinleştirmiştir. Köpeklerin tükürük bezlerini beyinlerine açılan bir pencere olarak gören Pavlov, yaptığı binlerce deney sonucunda Şartlı Refleks ve Şartsız Refleks kavramlarını ortaya koymuştur. Pavlov’un şartlı reflekslerin doğası ve işleyişi konusundaki buluşu, tüm araştırmaları öğrenme alanına yönlendirmiştir.

Son derece sabırlı, kendine güvenen ve coşkulu bir bilim adamı olan Pavlov, daha sonra “Şartlı Refleks” adını verdiği, alışkanlığa bağlı davranışlar üzerinde çalışmalar yapmıştır. Sindirim sistemi üzerindeki çalışmalarında olduğu gibi, bu çalışmasında da denek olarak köpekleri kullanmıştır. Birçoğumuz aniden şimşek çaktığında, ya da beklenmedik bir çığlık duyduğumuzda yerimizden sıçrarız. Bu davranış bir tehlike karşısında olduğumuz düşüncesinden doğmamakta, doğrudan oluşmaktadır. Zaten düşünmek için zaman da yoktur. Karanlıktan aydınlığa çıktığımızda, gözlerimiz elimizde olmadan kamaşır. Sert bir hareketle yüz yüze geldiğimizde irkiliriz. Nefes borumuza küçük bir yemek kırıntısı kaçtığında öksürmeye, üşüdüğümüzde titremeye başlarız.

İstem dışı oluşan bu tür davranışlara refleks denir. Yeni doğan çocuğun ağlaması tipik bir reflekstir; herhangi bir öğrenme ya da şartlanma gerektirmez. Refleks, insana özgü bir davranış değildir. Daha ziyade hayvanların sergilediği doğal bir davranıştır. Davranışlarımızın küçük bir bölümünü kapsayan doğal tepkilerimizi değiştiremeyiz. Oysa sosyal ilişkiler içinde kazandığımız davranışlarımızın tekdüzelik içinde kaldığı söylenemez. Bunlar arasında refleks görünümünde olanlar bile değişime açıktır. Bu, bir ölçüde hayvanlar için de doğrudur.

Sirk hayvanlarının bizi eğlendiren, çoğu kez hayrete düşüren becerileri “refleks” dediğimiz doğal tepkiler değil, öğrenilmiş davranışlardır. Bir aslan ancak belli bir eğitim sürecinden sonra ateş çemberinden atlayarak geçer. Ayının tef eşliğinde dans etmesi, köpeğin iki ayağı üstünde durması ya da sahibinin fırlattığı topu kapıp getirmesi doğal tepki değil, kazanılan birer alışkanlıktır. Bir beceri, yerleşik bir alışkanlığa dönüşünce, düşünme gerektirmeyen refleks türünden bir davranış haline gelir, belli bir uyarıyla istem dışı olarak açığa çıkar.

Örneğin, sorulduğunda adımızı hemen söylememiz, “iki kere iki kaç eder” sorusunu “dört” diye yanıtlamamız, telefon çaldığında ahizeyi kaldırır kaldırmaz “alo” dememiz, gömleğimizi iliklememiz, ayakkabı bağını bağlamamız, düşünme gerektirmeyen refleks türünden davranışlardır. İlk bakışta, doğuştan sahip olduğumuz reflekslerle, sonradan kazandığımız yüzme, konuşma, dans etme gibi becerilerimizi ayırmak kolay değildir. Bu tür alışkanlıkların oluşumuyla ilk ilgilenen bilim adamı, Rus fizyolog Ivan Pavlov olmuştur.
Ivan Pavlov, Fizyolojiye duyduğu özel ilgi nedeniyle yükseköğrenimini tıp alanında tamamlamış, ancak hekim olarak çalışmamıştır. Tek amacı kendi kurduğu bir laboratuvarda araştırmalarını sürdürmek olmuştur. Özellikle sindirim sistemi üzerindeki araştırmasıyla adı uluslararası bilim çevrelerinde duyulan Pavlov, 1904 yılında Nobel Ödülü’nü kazanmıştır. İşlediği ana tez, sindirim dahil, bedensel tüm fonksiyonların sinir sisteminin denetiminde olmasıdır.

Pavlov daha önce olduğu gibi, çalışmalarını köpekler üzerinde yürütmeye devam etmiştir. Bilindiği gibi, köpekler bir kemik ya da et parçası gördüklerinde ağızları sulanmakta, bazı hallerde salyaları akmaktadır. Aslında bu doğal refleks, derece farkıyla insanlarda da görülen bir olaydır. Ayrıca insanların ağzının sulanması için, doğrudan yiyecek görmeleri de gerekmemektedir.
Pavlov, aynı şartlanmanın köpeklerde de olup olmadığını ortaya koymak istemiştir. Odasında tuttuğu köpeğe bir zil sesinden sonra yiyeceğini vermiştir. Bu uygulama düzenli olarak birkaç hafta sürdürüldükten sonra köpeğin ağzının sulandığını görmüştür. Hayvan doğrudan yiyeceğe gösterdiği refleksi artık zil sesine de göstermiştir.

Başka bir deneyinde ise Pavlov, zil sesi yerine uyarıcı olarak biri çembersel, diğeri oval biçimde iki ışık kullanmıştır. Köpeğe, yiyeceğini çembersel ışıktan sonra verip, oval ışıktan sonra vermemeye başlamıştır. Bir süre sonra köpeğin çembersel ışığa refleks gösterdiğini, oval ışığa ise göstermediğini görmüştür. Ancak, oval ışığı çembersel ışığa dönüştürme süreci başlayınca, hayvanın ayırdetme sıkıntısına düştüğünü anlamıştır. Bu sonuç kuşkusuz, hayvanların da insanlar gibi deneyimler yoluyla refleksler kazanabileceklerini göstermiştir.

Pavlov bu kadarla yetinmemiş ve yine deneysel olarak, hayvanların da insanlar gibi şartlanmayla edinilmiş reflekslerden kurtulabileceğini göstermiştir. Yukarıda belirtildiği üzere, refleksin kurulmasına yönelik ilk aşamada, yiyecek verilmeden önce zil çalınmaktaydı. Bu aşamada köpeğin bir süre sonra zil sesiyle yiyecek beklentisi içine düştüğünü biliyoruz. Şartlanmayı çözmeye yönelik ikinci aşamada, zil çaldığı halde yiyecek verilmez. Bu nedenle beklenti giderek zayıflamaya başlamaktadır. Sonunda zil sesi etkisini Kaybetmekte ve şartlanma kırılmaktadır. Zil sesine rağmen hayvanda refleks görülmez olur. Bu durum, hayvanlarda da şartlanmış davranışın doğal reflekse dönüşmediği anlamına gelmektedir. Sindirim sistemi üzerindeki çalışması Pavlov’a Nobel Ödülü’nü kazandırmıştı. Ancak onu dünya ölçüsünde ünlü yapan, şartlı refleks çalışması olmuştur.