TOPRAK ANANIN FERYADI



Necdet TOPÇUOĞLU

Toprak, bünyesinde her türlü organik madde ve besini bulunduran, üzerinde bulunan hayvan ve bitkilerin beslenmelerini temin ederek, yaşamalarına imkan sağlayan, yer kabuğunun ince bir kabuk tabakasıdır. Meydana gelmesi oldukça zor ve zaman almaktadır. Bilim insanları 1 cm kalınlığındaki toprağın ancak 50 bin yılda meydana geldiğini ifade etmektedirler.

Katliam, yok etmek demektir. Bu anlamda Türkiye’de üzülerek ifade ediyorum ki, toprak katliamı yapılmaktadır. Halbuki insanlar o toprağın kimyasal ve biyolojik yapısını bir tanısalar, inanın üstüne basmaya bile kıyamazlar. Toprak bizatihi canlıdır. Bünyesinde milyonlarca mikro organizma bulunmaktadır. Her mikro organizmanın farklı bir görevi bulunmaktadır. Onların faaliyetleri sonucunda organik maddeler parçalanarak bitki besin maddesi haline dönüşmektedir.


İnsanoğlunun topraktan geldiğine inanılır. İnsanlar toprakta yetişen bitkisel ve hayvansal gıdalardan beslenerek yaşamlarını sürdürürler. İşte bu nedenle toprağa ‘’Toprak Ana’’ denilmektedir. Toprak ana, insanları besler, yaşatır ve yaşamın sona ermesiyle yine koynuna alır. Bu nedenle toprağa, bizi doğuran ana kadar değer vermeli ve saygılı olmalıyız.

Şöyle bir düşünüp, toprakta yetişen bütün meyve ve sebzeleri, endemik, tıbbi ve ıtri bitkileri, ormanları gözümüzün önünde canlandıralım. Meyve ve sebzelerin bünyesindeki her türlü vitamin ve mineral maddeleri, tıbbi ve ıtri bitkiler içindeki derdimize deva olan şifa maddelerini düşünelim. İşte bunların tamamı, topraktan alınmaktadır. Sadece bu bakış açısı bile toprağın sahip olduğu değeri ve zenginliği anlamaya yetmektedir.

Toprak, başta doğal afetler ve insanoğlu tarafından büyük zararlara uğratılmaktadır. Doğal afetlerin en önemlileri, rüzgar erozyonu ve sellerdir. Türkiye’nin birçok bölgesinde ve özellikle Orta Anadolu bölgesinde rüzgar erozyonu sebebi ile topraklarımız zarar görmekte ve meydana gelen kum fırtınaları ile çölleşmektedir. Her yıl Kıbrıs adası büyüklüğünde vatan toprağının seller sebebiyle denizlere sürüklendiği hesaplanmaktadır. Ne rüzgar erozyonuna karşı yeterince ağaçlandırma çalışmasının, nede sellere karşı nehir ve derelerimizde ıslah ve kontrol çalışmasının yapıldığını söylemek mümkün değildir.

Diğer taraftan insanoğlu toprağa doğal afetlerden daha fazla zarar vermektedir. Toprak asla su olmadan düşünülemez. Su olmadan bitki besin maddeleri mobil hale geçerek bitkiler tarafından alınamaz. Ancak bilinçsiz bir su kullanımı toprağı çoraklaştırarak yok etmektedir. Topraktaki taban suyu derinliği asgari 125 cm olmalıdır. Bu ölçüden daha fazla yüzeye yaklaşırsa, buharlaşma yolu ile tuz yüzeye çıkar ve ikinci derece tuzlulaşma meydana gelerek toprak kullanılmaz hale gelir. Şanlıurfa Akçakale ve Harran Ovası toprakları vahşi sulama sebebiyle çoraklaşarak üretim dışı kalmıştır.

Türkiye su zengini bir ülke değildir. Bu nedenle yer altı ve yer üstü su kaynaklarımızı mümkün olan en ekonomik şekilde kullanmak zorundayız. Tarımda su tasarrufu sağlayan, damla sulama ve yağmurlama sulama sistemlerine yatırım yapılması için çiftçilerimize gerekli destekler sağlanmalıdır.
Hububat hasat mevsimi sonrasında Anadolu’da seyahat edenler, anızların nasıl canice yakıldığına şahit olmuşlardır. Anız yakılması demek, toprağın canlılığını yok etmek demektir. Halbuki o yakılan sap saman ve ot kalıntıları organik maddedir. Bunlar torağa karıştırılarak toprağın organik maddesine katkıda bulunmak temel amaç olmalıdır. Kanunen yasak olmasına rağmen, anız yakanların bırakınız çiftçi olmalarını, insanlıklarını bile sorgulamaları gerekir.

Gübreleme, bitkilerin topraktan tüketmiş oldukları bitki besin maddeleri ve mineral maddelerinin yeniden torağa kazandırılmasıdır. Bu işlemin organik veya kimyasal gübrelerle yapılması mümkündür. Ancak, toprak tahlili yapılmadan, toprakta hangi mineral maddelerin eksik olduğunu tespit edilmeden, toptancı bir anlayışla Azot, Fosfor ve Potasyum terkipli gübrelerin toprağa verilmesi, toprakta mineral madde birikmesine neden olmaktadır. Bu durum topraklarımızın verimliliğini zamanla yok etmektedir. Halbuki toprak verimliliğini olumsuz yönde etkileyen en öneli mineral madde eksikliği, demir, çinko gibi mikro mineral madde eksikliğidir. Gübreleme rastgele değil, bilinçli ve tekniğine uygun bir şekilde yapılmalıdır.

Türkiye’de tarım toprakları bilinçsiz bir şekilde işlenmektedir. Ağır iş makineleri ile tarla trafiği çok yoğun bir şekilde sürdürülmektedir. Bu işlemler toprağın fiziki yapısını bozarak toz haline getirmektedir. Toz haline gelen toprağın rüzgar erozyonuna hazırlık olduğu unutulmamalıdır. Halbuki yeni tarım teknikleri tarla trafiğinin azaltılmasını ön görmektedir.

Bitkilerdeki ve topraktaki viral ve bakteriyel hastalıklar sebebiyle yoğun bir şekilde kimyasal ilaç kullanılmaktadır. Bu ilaçlar tekniğine uygun kullanılmadığı takdirde zararlıları yok ederken faydalı canlıları da yok etmektedir. Bu durum toprağın sürdürülebilir canlılığını olumsuz yönde etkilemektedir. Peki tekniği nedir diye sorulabilir. Tekniği ekonomik zarar eşiğidir. Her zararlının ekonomik zarar eşiği farklıdır. Sörvey yapılarak bu eşik tespit edilmeli tarım ilaçları buna göre kullanılmalıdır. Diğer yandan toprağa atılan ilaçların parçalanarak yok olmalarının uzun zaman aldığı ve yağmurlar ile yer altı sularına karışarak suları kirlettiği hatırdan çıkartılmamalıdır.

Son yıllarda ithal edilerek kullanılan, genleri ile oynanmış (GDO) tohumlukların da topraklarımıza zarar verdiği bilinmektedir. Niğde yöresi toprakları, patates siğili hastalığına karşı 26 yıl karantinaya alınmıştır. Genleri ile oynanmış organizmalardan, tarlalardaki yabacı otlara yatay gen kaçışı olduğundan, bu otlara karşı kullanılan seçici kimyasal ilaçların etkili olmadığı görülmektedir. Topraklarımızın mikro organizma yapısının korunması da büyük önem taşımaktadır.

Kentsel yerleşimlere bir bakalım. Tarım toprakları inşaata ve sanayi yatırımlarına önlenemez bir şekilde açılmaktadır. Kanun tanımaz bir şekilde bu ranta yönelik faaliyetler devam etmektedir. Yıllardan bu yana tarım önemlidir, göz ardı edilemez. Tarım toprakları korunmalıdır diye kendimizi parçaladık bizi dinleyen olmadı. Son yıllarda gözle görülmeyen bir Corona Virüs akılları başa getirdi. Tarımın en öneli sektör olacağı yönünde fikir birliği oluşmaya başladı. Peki yıllarca ziyan ettiğiniz, yok ettiğiniz, katlettiğiniz tarım torakları gerimi gelecek? Bunu nereye koyacağız? Bu katliamı yapanların ve göz yumanların cehenneme gitmeleri için başka günah işlemelerine gerek kalmamıştır. Onlara iyi yolculuklar dilemekten başka yapılabilecek başka bir şey yoktur.

Sonuç itibarıyla, Toprak Ana feryat ediyor, duyan yok, gören yok. Sadece bir Corona Virus gördü ve imdada yetişti. Toprak Anaya karşı, düşman bildiğimiz ve korkudan evden dışarı çıkamadığımız bir virüs bile bizden daha vefalı. Bize Toprak Anaya karşı saygıyı, onu korumayı hatırlattı.

Ey insanoğlu, tarım önemlidir diyorsun ama, tarımın yapılacağı toprak ve iklim, her şeyden daha çok önemlidir. Toprağı kirletme, iklimi bozma. Umarım ve dilerim ki akıllar başa gelmiştir. Televizyon kanallarında konuşanlara baktığımda çok da farkında olmadıklarını görmekten üzüntü duyuyorum.