AÇLIK KAPIMIZDA KIYAMETE YAKLAŞIYORUZ



Necdet Topçuoğlu

Küresel iklim değişikliği ve çevre kirliliğine bağlı olarak ekolojik denge bozulmaktadır. Dengenin bozulması, meteorolojik olayların rutinin dışına çıkmasına sebep olmaktadır. Yağmurlar sel ve dolu şeklinde yağmakta, sıcaklık ya yetersiz, ya da aşırı olmaktadır. Rüzgarlar farklı esmekte olup, rutubet ve nem dengesi bozulmaktadır. Bu durum bitkilerin ekolojik isteklerini olumsuz yönde etkilemektedir.
Türkiye bu yıl kurak bir yıl geçirmektedir. 2022 yılının sonuna gelmiş olmamıza rağmen daha kış gelmemiştir. Yetkili kuruluşların hazırladıkları kuraklık raporlarına göre, kuraklıktan etkilenen İl sayısının 42 olduğu belirtilmektedir. Söz konusu 42 İlde yağmur şartlarında ekilen buğday ve mercimekte meydana gelen kaybın %50’nin üstünde olduğu bildirilmektedir. Diğer bir ifadeyle buğday ve mercimek ekilen arazilerin %50, arpa ekilen arazilerin ise %40’ına biçerdöver girmeyecek anlamına gelmektedir.
Bitkilerin su ihtiyacı, suyun miktarı kadar dağılımı bakımından da önemlidir. Bitki suya ihtiyaç duyduğu dönemde susuz kalırsa strese girmektedir. Suyun aşırı olduğu ortamda ise su kesmesi dediğimiz kök çürüklüğü meydana gelmektedir. Su miktarı ve dağılımı bitkilerin ihtiyacına göre olmalıdır. Bitkiler doğal olarak bu ortamı buldukları takdirde orada yetişirler. Bitkiler ve hayvanlar yaşadıkları ortama uyarlar. İnsanlar ise ortamı kendi yaşamlarına uygun hale getiriler. Aralarındaki fark budur.
Buğday ve arpa ekilen araziler son on yılda 2,5 milyon hektar azalmıştır. Yurttaşlarımız yavaş yavaş çiftçiliği terk etmektedirler. Bu durum sadece buğday ve arpa miktarının azalması ile kalmayıp, saman miktarını da azaltmaktadır. Saman miktarının azalması ise hayvancılığı olumsuz yönde etkilemektedir. Tarım sektöründe bitkisel üretim ile hayvancılık arasında doğrusal bir bağlantı söz konusudur. Nüfus artışına bağlı olarak bitkisel ve hayvansal gıda talebi artarken, bu ürünlerde meydana gelen azalışlar, fiyatların yükselmesine neden olmaktadır. Yükselen gıda fiyatları ise gıda güvenliğimizi tehlikeye sokmaktadır.
Çiftçilerimiz hesabını kitabını yaşayarak öğrenmektedirler. Çok haklı olarak gübre ve ilaç fiyatı üründen pahalı olduğu için hububat ekiminden vaz geçmektedirler. Bu durum saman miktarının azalmasına neden olduğundan yem fiyatları artmaktadır. Yem sütten pahalı olduğu için, çiftçi süt üretiminden vaz geçmektedir. Süt inek ve koyun demektir. İnek ve koyun ise anadır. Ana olmadan yavru üretimi olmayacağı için, et üretimi de olumsuz etkilenecektir. Et üretiminin azalması fiyatların yükselmesine neden olacaktır. Görüldüğü gibi her şey zincirleme olarak birbirine bağlıdır.
Doğru bir tarım politikası tespit edebilmek için öncelikle bu doğal dengenin farkında olmak zorunludur. Alınan kararlardan bunun bilinmediği anlaşılmaktadır. Uygulanmakta olan sosyal politikalar üretmeden tüketmeye, hatta sadaka kültürünün gelişmesine katkı sağlamaktadır. Halbuki destekler üretimi artırmak için olmalıdır. İnsanlara oy toplama amacıyla bedava kömür dağıtılacağına, tohum, gübre, ilaç ve yem desteği verilmiş olsa çiftçi üretmekten vaz geçmeyecektir. Çiftçiliği bırakmak çok kolaydır. Ancak tekrar çiftçiliğe dönmek bir o kadar zordur. Tarım sektörünü yönetenlerin bu ayrıntıya dikkat etmeleri gerekir.
Kimse bana çiftçi desteklenmektedir demeye kalkmasın. Girdi fiyatları ürün fiyatlarından yüksek olduğu sürece yapılan desteklerin hiçbir anlamı yoktur. Tohum, ilaç, gübre ve yem gibi girdiler çoğunlukla ithal edildiği için, yükselen döviz fiyatlarına bağlı olarak girdi fiyatları kontrolsüz bir şekilde yükselmektedir. Girdi fiyatları asansör ile çıkarken, ürün fiyatları merdivenden çıkmaktadır. Çiftçinin buna dayanması mümkün değildir. Tedbir alınmadığı takdirde durumun daha da kötüye gitmesi kaçınılmazdır.
Diğer yandan çiftçinin ürünü para etmediği için tarlada kalırken, aynı ürün pazarlarda on katı fiyatla satılmaktadır. Bu durum üretici ile tüketici arasındaki pazarlama kanallarında çok sayıda aracı kademenin olmasından ileri gelmektedir. Yıllardır söylememize rağmen 80 Sayılı Hal Yasası bir türlü değiştirilmemektedir. Bunda kabzımal mafyasının etkili olduğunu söylemek zorunludur. Bu sorun çözülmedikçe, üretici batacak, düşük gelirli üretici aç kalacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki, ‘’aç insanların mideleri, sisteme yönelen silahların tetiklerinden daha tehlikelidir.’’ Atalarımız aç it fırın duvarı deler diye boşuna söylememişlerdir.
Türkiye yaşanan kuraklığın sonuçlarını daha yaşamaya başlamamıştır. Bu sonuçlar yakın gelecekte gıda fiyatlarına olumsuz olarak yansıyacaktır. Halen bir tedbir alınacak gibi görünmüyor. Evlere şenlik bir Tarım Bakanı var ki, gittiği yerlerde çiftçileri azarlamaktadır. Nasıl akademisyen olduğunu anlamak mümkün değildir. Güvenlik gerekçesiyle çiftçilerle görüşmediği söylenmektedir. Bundan önceki Bakan da aynı durumdaydı. Kardeşim size kim neden saldırsın. Sonuç itibarıyla ‘’bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete.’’ Yanlış demeyeceğim, olmayan tarım politikaları devam ettiği sürece çiftçi üretimden vaz geçmeye devam edecektir. Çiftçiliğin bitmesi gıda üretiminin bitmesi demektir. Bu da açlık anlamına gelir. İşte hepimizin kıyameti o gün geldiğinde kopacaktır. Unutmayalım, tarımı kaybeden yarını kaybeder.