FINDIK ÜRETİCİLERİ ADAYLARA FINDIĞI SORMALIDIR



Necdet Topçuoğlu
 
Seçimler öncesinde bölgedeki bütün siyasetçiler, üreticiden oy istemeye gitmektedirler. Adaylara fındığın sorunları hakkında neleri düşündüklerini sormanın tam zamanıdır. Her yıl Ağustos ayı geldiğinde Fındık konusu hasat döneminde açıklanacak taban fiyatı nedeniyle gündeme gelmektedir. Genellikle açıklanan fiyattan kimse memnun olmamaktadır. Fındık mevsimi sona erince tartışmalar bir sonraki Ağustos ayına kadar ülke ve bölge gündeminden düşmektedir. İşte bu ilgisizlik sebebiyle fındığın sorunları da bir türlü çözülememektedir.
 
 
Fındık toplam 5 milyon kişinin doğrudan veya dolaylı olarak geçimini temin ettiği, Türkiye’nin en önemli tarımsal ürünlerinin başında gelmektedir. Toplamda 720 bin hektar alanda yıllık ortalama 700-850 bin ton kabuklu fındık üretilmektedir. Maalesef üretimde bir kalite standardı söz konusu değildir.
 
 
Üretilen fındığın %85’i yurt dışına satılmaktadır. 2021 yılı dışsatım rakamlarına baktığımız zaman 345 bin ton fındık yurt dışına satılmış ve bu dışsatımdan 2,25 milyar dolar gelir elde edilmiştir. Türkiye dünya fındık üretimi ve ticaretinde %70 gibi çok önemli bir paya sahiptir. Ancak fındığın stratejik bir ürün olduğunu söylemek mümkün değildir. Stratejik ürünler yerine başka ürün ikame edilemeyen, olmazsa olmaz niteliğindeki ürünlerdir. Hububat ve yağlı tohumları bu konuda örnek göstermek mümkündür.
 
 
Fındık zorunlu bir gıda maddesi olmamasına rağmen, insan sağlığı için önemli bir besin kaynağıdır. Bileşiminde bulunan yağ asidi, besin lifleri, B1, B6 ve E - Vitaminleri, sodyum, bakır, magnezyum ve potasyum bileşenleri nedeniyle sağlıklı beslenmede önemli bir yeri olduğunu söylemek mümkündür. Aynı mineral ve vitaminler başka besin kaynaklarından da karşılanabilir.
 
 
Örneğin benim doğduğum il olan Ordu’da fındık bahçelerinin sahiplerinin %70’i Ordu İli dışında yaşamaktadır. Sadece fındık mevsiminde Ordu'ya gelmektedirler. Bu insanların fındık dışında geçinecekleri birer işleri bulunmaktadır. Birçoğu fındığa yan gelir gözü ile bakmaktadır. Peki, bu insanlar çiftçimidir, değil midir? İşte bu nedenle “çiftçi’’ tanımının yeniden yapılması ve fındıktan elde edilen gelirin üreticiler için yan gelir olmaktan çıkartılması gerekmektedir.
 
 
Türkiye’de dekardan elde edilen fındık üretimi, başka ülkelere göre oldukça düşüktür. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde fındık verimi dekara 70-80 kg arasında değişmektedir. Türkiye ortalaması ise 90-110 kg arasındadır. Halbuki ABD’de dekar başına verim 280 kg'a kadar çıkmaktadır. İtalya, İspanya ve Fransa da dekar başına verim, Türkiye'den daha yüksektir.
 
 
Fındığın ekolojisi olan Ordu, Giresun ve Trabzon illerinde bahçeler, yaşlanmış ve çeşitler itibarıyla karışık tesis edilmişlerdir. Halbuki gerçek anlamda yapılan fındık tarımında bahçelerin çeşitler itibarıyla kapama bahçeler olması gerekmektedir. Bu nedenle standart ürün üretilmesi mümkün değildir. Bahçelerin yenilenmesi önemli görülmektedir.
 
 
Medeni Kanundaki miras hükümleri nedeniyle fındık işletmeleri parçalanarak küçülmektedir. Yapılan incelemelere göre bahçelerinin ortalama büyüklüğü 5 dekar olarak tespit edilmiştir. Bu kadar küçük ölçekli fındık bahçelerinde verimli üretim yapmak mümkün değildir. Yeni bir üretim modeli ile fındık bahçeleri ortakların mülkiyetinde birleştirilerek, büyük ölçekli üretim alanları oluşturulmalıdır. Bu modelde mülkiyet değişmeden paylar oranında gelir ortaklığı yapılması mümkündür. Bu model farklı ürünler için İsrail de başarı ile uygulanmaktadır.
 
 
Yeni modelde fındık üretim ölçek alanlarının büyütülmesi, üretim kalitesi ve verimin artırılması, maliyetlerin düşürülmesi mümkün olabilecektir. Gübreleme, ilaçlı mücadele, sulama, hasat sonrası işlemlerde büyük ölçüde tasarruf sağlanması sağlanabilecektir. Bu model de, bir yandan verim artarken, girdi kullanımında sağlanacak tasarruflarla makul maliyetlere ulaşılabilecektir.
 
 
Yapılan araştırmalara göre büyük ölçekli üretimlerde dekardan alınacak fındık, 200 kg’a yükselmektedir. Bu durum mevcut üretimin iki katına çıkması demektir. Böylece fındık alanlarının daraltılmasına imkân sağlanmış olacaktır. Fındık eğimli arazilere kayarken, düz arazilerde alternatif ürünlerin üretilmesi söz konusu olabilecektir. Böylece gelir çeşitlenecek, fındığa bağımlılık azalacaktır. Diğer yandan üretim artışına ölçülebilir hiçbir katkısı olmayan fındık alan desteği de kaldırılmalıdır.
 
 
Bölgede şehirleşme, farklı iş alanlarına geçme ve kentlere göç, fındık üretim bölgelerindeki demografik yapının değişmesine yol açmıştır. Kırsal kesim sadece yaşlı insanların yaşadığı yerler haline gelmiştir. Göçü önlemek için fındıkta mutlaka sürdürülebilir bir üretim ve fiyat politikası uygulanmalıdır. Bu da her fırsatta söylediğim gibi fındığa sahip olacak bir kurumun kurulmasıyla mümkündür. Ayrıca kırsal kesimde sosyal imkânların artırılması için altyapı hizmetleri başlangıçta devlet tarafından yapılmalıdır.
 
 
Hasat sonrasında ortaya çıkan yaklaşık 200 bin ton zurufun atık olarak değil, ekonomik fayda sağlanabilecek yeni ürünlere dönüştürülmesi zorunludur. Bu konuda yeşil gübre ve kompost yapılması konusunda üreticilere eğitim verilmelidir. Hasat sonrasında fındığın uygun koşullarda depolanması önem taşımaktadır. Fiyat istikrarının ve kalitenin korunmasında önemli fonksiyon üstlenecek olan lisanslı depoculuk uygulaması yaygınlaştırılmalıdır.
 
 
Depolama ürünü korumanın dışında, ülke içerisinde ve uluslararası piyasalarda bir arz-talep dengesi sağlamaktadır. Fındıkta kalite kaybının önlenmesi ve fiyat istikrarının sağlanması için üretim miktarları da gözetilerek 150.000 ton kapasiteye ulaşacak lisanlı depoculuk sistemi özellikle desteklenmelidir.
 
 
Fındık işleme tesislerinin 2 milyon ton civarında kurulu kapasiteye sahip olduğu bilinmektedir. Söz konusu kapasite ihtiyacın 4-5 katı seviyesindedir. İhtiyaç fazlası kurulu kapasite olumsuz rekabete dönüştüğü ve bunun da kalitenin düşmesine neden olduğu değerlendirilmektedir. Bu nedenle yeni kırma ve kavurma tesislerinin kurulması önlenmelidir.
 
 
Fındık dışsatımında %58 oranında çiğ fındık, %41 oranında da kavrulmuş-beyazlatılmış fındık pay sahibidir. Görüldüğü gibi dünyanın en büyük fındık üreticisi ve dışsatımcısı olan Türkiye, bu güne kadar katma değeri yüksek fındık ürünleri üretememiş ve hak ettiği geliri elde edememiştir. Fındığı Türkiye üretirken, katma değerini Hollanda, İtalya gibi gıda sanayisi gelişmiş ülkeler kapmışlardır.
 
 
Fındık kabuğunun yakılması oldukça ilkel bir enerji teminidir. Kabuk mutlaka daha farklı değerlendirilmelidir. Fındıkta daha fazla katma değer üreterek, elde edilecek gelir seviyesinin yükseltilebilmesi için Ordu ve Giresun Üniversitelerinin taşın altına ellerini sokmaları zorunludur. Yaptıkları çalışmaları kamuoyu ile paylaşmadıkları takdirde belki de hak etmedikleri eleştirilerle karşılaşacaklardır. Sonuçta hepimiz neler yaptıklarını görmek isteriz.
 
 
Dünyada fındığa olan ihtiyaç her yıl artmaktadır. Bu nedenle dünyada 30’a yakın ülkede fındık üretimi yapılmaktadır. Bu ülkeler arasında İtalya, Fransa, İspanya, ABD, Şili, Gürcistan, Azerbaycan ve Çin’i saymak mümkündür. Her ülke kendine yeterli olmaya çalışırken sadece Türkiye dışsatım imkânına sahiptir. Bu avantaj mutlaka daha fazla gelire çevrilmelidir.
 
 
Dışsatımda badem ve ceviz üretimi yakından takip edilmelidir. Aksi takdirde bilgisizlikten kaynaklanan gelir kaybı ile karşılaşmak mümkündür. Fındık üretimi ve dışsatımını sürdürülebilir kılmak için dünya pazarlarında güven verici politikalar oluşturulmalıdır. Asıl önemlisi fındık politik bir ürün olmaktan çıkarılmalıdır.
 
 
Kurulacak yeni modelin finansmanını sağlamak için fındık dışsatımından alınacak %1’lik fonla bu işin başarılabileceği düşünülmektedir. Yapılan hesaplamalara göre, bu yolla ilk aşamada 20 milyon dolar kaynak yaratılması mümkün görülmektedir. Diğer yandan devletin tarım desteklerinin de bu amaçla kullanılmasına imkân sağlanmalıdır. Fındık bölgesi yerleşmiş ve kronikleşmiş tefecilik sisteminden kurtarılmadıkça, bu altın değerindeki ürünün ne üreticiye, ne de ülkeye faydasının olması beklenmemelidir. Yaklaşan seçimler öncesinde fındık üreticilerinin, Milletvekili adaylarına fındık hakkındaki görüşlerini sormanın tam zamanıdır. Alınacak cevaplar kayıt altına alınmalıdır.