Reklam
Reklam

Organik tarımı hatırlamak

Türkiye’nin sıcak gündeminde virüs salgını yerini korurken, dış gelişmeler de yoğunluk kazanmıştır. Kuşkusuz halkın gerçek gündeminin başında salgının neden olduğu kısıtlamaların daha da ağırlaştırdığı özetle “geçim sorunu” olarak tanımlanabilecek ekonomik sorunlar yer almaktadır.

Organik tarımı hatırlamak

Türkiye’nin sıcak gündeminde virüs salgını yerini korurken, dış gelişmeler de yoğunluk kazanmıştır. Kuşkusuz halkın gerçek gündeminin başında salgının neden olduğu kısıtlamaların daha da ağırlaştırdığı özetle “geçim sorunu” olarak tanımlanabilecek ekonomik sorunlar yer almaktadır.

Organik tarımı hatırlamak
07 Eylül 2020 - 14:18

Erkan Rehber

Bu ortamda, Türkiye’nin sahip olduğu tarımsal yapı ve üretim olanakları fiyatlar yüksek olsa da halkımıza kolaylıklar sunmaktadır. Aracıyı devre dışı bırakan yerel pazarlar, üreticiden tüketiciye doğrudan satış sistemleri yaz-sonbahar döneminde daha da yaygınlaşmaktadır. Mevcut üretim bolluğu ve çeşitliliği vatandaşa görece uygun tüketim olanağı yaratırken, mevcut ürünler, kurutma, konserve vb yollarla kış dönemi tüketimi için de satın alınmaktadır. Bu ortamda söz konusu pazarlarda sıklıkla karşılaşılan sözcüklerden birisi de “organik” sloganıdır. Satıcı çiftçiler genellikle ürünlerinin organik olduğunu ifade etmektedirler. Bu olgudan hareketle, Türkiye’nin ağır ekonomik ve sosyal sorunlarından uzaklaşarak, organik tarımın ne olduğu ve bu alandaki gelişmeleri özetlemeye çalışalım.

ORGANİK TARIM NEDİR?

Tüm tarımsal ürünlerin organik olduğu ve ayrıca kimyasal olarak tarım kökenli olmayan kimi maddelerin de organik yapıda olduğu dikkate alınırsa, söz konusu tarım faaliyeti için “organik tarım” uygun bir ifade değildir. “Ekolojik tarım” daha doğru olmakla birlikte tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de organik tarım ifadesi kullanılmaktadır. Organik tarım; tohumdan tüketici masasına kadar, kimyasal girdilerin kullanılmaması gibi belirli kural ve standartları olan ve bu kurallara göre üretildiği yetkili kurumlarca sertifikalanmış, ham ve/veya işlenmiş bitkisel ve hayvansal üretim demektir. Ayrıca, yabani (doğal) yaşamdan toplama yoluyla elde edilen ürünler yanında, farkında olmadan veya istemsiz olarak yürütülen kimyasallar başta olmak üzere çağdaş teknikleri kullanamayan üretim de organik üretim sitemi içinde ele alınmaktadır. Kuşkusuz toplama yoluyla elde edilen ve kendiliğinden organik olarak nitelendirilen ürünler sertifikasızdır. Gerçek organik sayılabilmesi için bunların da sertifikaya bağlanması gerekir. Organik tarımın temel amacı öncelikle sağlıklı ürün üretmek olmayıp, arazi (toprak) başta olmak üzere doğal kaynakları, çevreyi, insan ve hayvan sağlık ve refahını korumak ve bunları sürdürülebilir kılmaktır. Bu temelde bu üretim sistemi, tarımın yerel ve aile işletmelerine dayalı yapısını güçlendirmektedir.

ORGANİK TARIMDA GELİŞMELER

Tarihi kökleri 20. yüzyılın başlarına kadar gitmekle birlikte organik tarımın ekonomik bir sektör olarak gelişimi son 40 yılda olmuştur. Organik Tarım Araştırma Enstitüleri (FiBL) ve Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu (IFOAM) tarafından her yıl (iki-yıl gecikmeli olarak) kapsamlı organik üretim veri ve bilgileri yayımlanmaktadır. 1999 yılında 11 milyon hektar olan dünya organik tarım üretim alanı 2018 yılında 71.5 milyon hektara ulaşmıştır. 2000 yılında 15.5 milyon avro olan organik üretim pazar değeri ise 2018 yılında 96.7 milyon avroya yükselmiştir. Bu dramatik artışlara karşın küresel organik tarım alanı ve toplam tarımsal ürünler pazarında organik ürünlerin payı ancak yüzde 1.5 düzeyindedir.

Türkiye’nin genelde olduğu gibi organik üretim alanındaki kapasitesini tam kullanamadığını belirtebiliriz. Diğer alanlarda olduğu gibi organik üretimle ilgili verilerde de farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin yukarıda söz edilen uluslararası kaynakta yer alan verilerle Bakanlık verileri oldukça farklıdır. Türkiye’de de dış satım amacıyla 1980’lerde 2 ürünle başlayan organik üretim zamanla artarak, 2018 yılında ürün sayısı 213’e ve üretim alanı da 627 bin hektara ulaşmıştır.

 

Dünya genelinde organik tarımın gelişme sürecinde temel hedefinden uzaklaştığı, sanayi tarafından üretilen girdilere bağlı hale geldiği ve değişen pazar yapısı ile de giderek endüstriyel tarıma yaklaştığı görülmektedir. Bu çerçevede organik tarım, temel ilkeleri koruyan “derin-gerçek” ve endüstrileşen ve ticari özelliği artan “sığ-yüzeysel” olarak isimlendirilen ikili bir yapıya dönüşmüştür. Yapılan araştırmalarla, bu eğilimin sürmesi halinde organik tarımın, geleneksel tarım olarak tanımlanan, endüstriyel ve ticari bir yapıya kavuşacağı görüşleri yaygınlık kazanmaktadır. Bu durum karşısında şayet gerçek organik tarım yaşatılmak isteniyorsa, temel ilkelerinin gözden geçirilmesi gerektiğine işaret edilmektedir.

TÜRKİYE İÇİN DEĞERLENDİRME

Türkiye’de 1980’den sonra izlenen liberalleşme-özelleştirmeye dayalı tarım politikalarının yarattığı olumsuzluklar dikkate alındığında, Türkiye için organik tarımı gündeme almak gereksiz sayılabilir. Özellikle son yıllarda izlenen ithalatla tarımı terbiye etme, meralar başta olmak üzere, kamu arazilerinin hızla amaç dışı kullanıma ve yapılanmaya açılması politikaları sürdürülmektedir. Bu yanlış politikalar aile işletmelerini tarım dışına ittiği gibi tarımsal üretimde Türkiye’yi giderek dışa bağımlı hale getirmektedir. Tarımın desteklendiği iddia edilirken, saman, canlı hayvan derken beyaz peynir vb ithalatına izin verilmesi, TARİŞ ve FİSKOBİRLİK gibi köklü tarım örgütleri dururken, kamu kurumu olan TMO ile kuru üzüm ve fındık alınması izlenen yanlış politikaların en son örnekleri olarak sunulabilir.

Konuyu organik tarımla sınırlı tutarsak, Türkiye’nin bu alandaki potansiyelinin çok azını kullandığı ve özellikle kendiliğinden organik üretimde konusunda sahip olduğu avantajları değerlendiremediği bir gerçektir. Sade vatandaş ve bir tüketici olarak, “organik” olmadığını bilsek de yerel pazarlar, doğrudan üreticiden ve semt pazarlarındaki üretici-satıcılardan alım yaparak yerel ve aile işletmelerine dayalı tarımı destekleyebiliriz.

Bu haber 5132 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum