Reklam
Reklam

Uzman Psikolog Mahmut Pakdemir: Sosyal medya gerçek hayatın bir benzeri diyoruz

 Diyarbakır’da psikoterapist olarak hasta gören ve sosyal medyada Fi Hoca olarak tanınan Uzman Klinik Psikolog Mahmut Pakdemi̇r Gazeteci Hamza Özkan’ın sorularını yanıtladı.

Uzman Psikolog Mahmut Pakdemir: Sosyal medya gerçek hayatın bir benzeri diyoruz

 Diyarbakır’da psikoterapist olarak hasta gören ve sosyal medyada Fi Hoca olarak tanınan Uzman Klinik Psikolog Mahmut Pakdemi̇r Gazeteci Hamza Özkan’ın sorularını yanıtladı.

Uzman Psikolog Mahmut Pakdemir: Sosyal medya gerçek hayatın bir benzeri diyoruz
14 Ocak 2021 - 12:52

DİYARBAKIR-ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ

Uzman Psikolog Mahmut Pakdemir’i herkes Fi Hoca olarak tanıyor ama biz, bir de sizden dinlemek istiyoruz. Psikolog Mahmut Pakdemir kimdir, hayata nasıl bakıyor, kendisini hayatın neresinde görüyor?

 

İlk, orta ve lise eğitimimi Şanlıurfa’nın Ceylanpınar İlçesinde tamamladım. 2007 yılında Ankara Üniversitesi Psikoloji Bölümünden mezun oldum. 2011 yılında Maltepe Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programını tamamladım. O yıllarda Özel Alman Hastanesinde stajımı tamamladım. Mezun olduktan sonra birçok özel ve devlet kurumunda psikolog olarak mesleğimi icra ettim. Bunun yanı sıra kötü muamele görmüş, yerinden edilmiş, sığınmacı olarak Türkiye’de bulunmak zorunda kalmış kişilerle gönüllü çalışmalar yürüttüm. Aktarım odaklı psikoterapi, oyun terapisi ve EMDR gibi psikoterapi eğitimlerini aldım. Kişilik bozukluğu ve nevrotik durumdaki yetişkin ve ergen hastalarla psikoterapi seansları yürütmekteyim.

 

Psikoloji bilimi ile uğraştıktan sonra (özellikle psikanaliz ile) aslında hayatın ne denli basit ancak insanların bunun yanında ne denli karmaşık olduğuna tanık oldum. Hayat herkes için aynı şartlara sahip, bu şartları eşit kılmayan insanlar ve bu şartların eşit olmamasından yakınan yine insanlar oluyor. Zihinsel yapımızın evrimsel süreçle geliştiği ve git gide de bu gelişmenin ilerlediği ortada. İnsanlar çoğaldıkça bu zihinsel gelişimlerini yaşamlarını kolaylaştırmak için değil de zorlaştırmak için kullandıklarını, dürtülerine yenik düştüklerini, zihinsel gelişimlerini hırsları için kullandıklarını görüyoruz. 

 

Ben de kendimi bu karmaşıklığın içinde basit bir canlı olarak görüyorum. Basitleştikçe yaşamın daha yaşanılır olduğunu düşünüyorum. Kâinatta 500 milyara yakın galaksi olduğu söyleniyor. Bizim yaşadığımız samanyolu galaksisinde ise 17 milyar gezegenin olduğu söyleniyor. 17 milyar galaksinin içinde biz (bilinen sayı olarak) 7 milyar insanız. Daha birçok canlı yaşamakta ve bu canlıların arasında ben de bir canlıyım. Bunu bildiğimizde bu kâinatın basit olmadığını düşünmek bir patolojiye yol açıyor. Bizler bu kadar büyük bir şeyin içinde kendi dürtülerimize yenik düşüp canlıların en üst formu olduğumuzu iddia ediyoruz, bu bana bencillik gibi geliyor. Bu bencilliğimiz hem insan canlısı için hem de tüm canlılar için zarar verici olmaya başladı. Bizler bu hayatın bizlere borçlu olduğunu değil de bizim bu hayata borçlu olduğumuzu bilmeliyiz, bu bilinç bizleri daha iyi insan yapacaktır diye düşünüyorum.

 

Sosyal medyada Fi Hoca ismini tercih etmenizin özel bir nedeni var mı ve Fi Hoca neden var, Fi Hocanın amacı nedir diyerek Uzman Psikolog Mahmut Pakdemir’e bir alt başlık açalım?



Psikolog bir arkadaşımızın danışmanlık merkezi açması ile başladı Fi Hoca adı. Bu açılan merkezin ismine uygun olarak ‘fi psikoterapi’ adında bir hesap açmıştık. Daha sonra bazı nedenlerden dolayı bu hesap yerine daha kurumsal olabilecek başka bir hesap açılınca bu hesabı ben kendi bireysel hesabım olarak kullanmaya başladım. İnsanlar zamanla hitap olarak ‘fi hoca’ demeye başladı bende hesabın ismini ‘fi hoca’ diye değiştirdim. 

Başlarda Fi Hoca’da Diyarbakır şivesi ile psikolojiyi bir araya getiriyor buradan eğlenceli şeyler üretiyordum. Örnek verecek olursam: Diyarbakır'da paranoid karakter söylemidir: "Abe dezgeye gelmiyax" veya ‘’Diyarbakır'da ego tarifleri:-sen beni bilisen -dinya benî bilî              -Diyarbakır'ın yarisini ben taniyem, diğer yarisi da beni tanî’’ .

 

Psikolojiyi daha eğlenceli bir konuma getirmek, insanların aslında konuşmaya, gitmeye korktuğu bir mesleğin veya bilimin daha görünür olmasını sağlamaktı buradaki amacım. Sonra fark ettim ki insanlar psikolojiye hayli meraklı. Psikanalizi merak ediyorlar. Yazdığım şeylerle ilgili mesaj atıp soru soruyorlar. Bu aslında tam da dediğimiz insanın kendine olan merakını yansıtmış oluyordu. Birçok kişiden twitlerimi arşivlediklerini duydum, bazıları okuyunca iyi geliyor dedi. Ben de paylaşımlarımın çerçevesini daha çok psikoloji üzerine yapmaya çalıştım. Genel anlamda amacım Diyarbakır’da psikoloji bilimini daha görünür kılmaktır. Bu bilimi icra etmenin ne denli özenli bir iş olduğunu anlatmaktır.  

 

Bu söyleşimizin konusunu Fi Hoca’da hareketle sosyal medyayı olarak seçtik. Sosyal medya nedir diyerek başlayalım ve sosyal medyayı nasıl değerlendirdiğinizi olumlu ve olumsuz yönleriyle öğrenelim?

 

Sosyal medya artık günlük hayatımızın bir parçası olmuş durumda. Neredeyse her hangi bir sosyal medya hesabı olmayanın kalmadığı, insanların ortalama günde 3 saate aşkın zamanını harcadığı bir alan olmuş durumda. Sosyal medyanın kullanımının yanında bir bütün olarak teknolojinin kullanımın nasıl olacağını söylemek daha kapsayıcı bir açıklama olacaktır. 



Bilindiği üzere son zamanlarda teknolojinin hayatımıza girmesi ile birlikte, teknolojinin kullanımı üzerine bunun bağımlılık olabileceğine dair tartışmalar dillendirilmeye başlanmıştır. Özellikle internette oyun oynamanın patolojik kumar oynama bozukluğu ile belirgin özellikler gösterdiği bazı araştırmalarda ifade edilmektedir. 

 

Tekrardan sosyal medyaya gelirsek doğru kullanıldığında verimli olan ancak doğru kullanılmadığında zararları olan bir yer olduğunu söyleyebiliriz. En önemli olumsuz yönünün kişilere dürtüsellik kattığı ile ilgili olduğunu söyleyebilirim. Kişiler daha az sürede çok şey öğrenmeye, daha kısa sürede çok şey tüketmeye başladı. Uzun yazıların okunmadığı hatta twitter üzerinden söylersek uzun twitlerin bile okunmadığı oluyor. İnsanlar daha kısa hemen tüketebilecekleri yazılar okumaya başladı. Bunun yanında asosyal olarak nitelendirebileceğimiz kişilerin 3 saatin az olduğu, günde 10 saati aşkın veya neredeyse her 10 dakikada bir bakıldığı bir alana dönüştüğünü söyleyebiliriz.

 

Olumlu yönlerine baktığımızda belki çok da ulaşmayacağımız kişilere sosyal medya üzerinden ulaşabiliyoruz. Bu kişilerin görüşlerini, fikirlerini onlardan dinleyebiliyoruz. Kendilerine eleştiride bulanabiliyor, onlarla bir fikir üzerine tartışabiliyoruz. Mesela ABD başkanına twit atabiliyorsunuz veya bir profesöre görüşleri ile ilgili eleştiride bulunabiliyorsunuz. Bunun yanında bilgi anlamında çok fazla veri sunabiliyor bizlere. Dünyanın her hangi bir köşesinde olup biten bir şeyi okuyabiliyorsunuz. Haber olarak sunulmayan şeyleri, belirli bir kesimin elinde olabilecek haber kaynakları yerine kullanabiliyorsunuz. 

 

Son zamanlarda ağır hak ihlalleri ve adalet taleplerinin arandığı bir mecra haline dönüştü sosyal medya. Taciz, tecavüz, şiddet, hakkın kaybı gibi durumlarda kişiler bir mahkeme gibi sosyal medyaya başvurabiliyor. İnsanların kendilerini ifade edebilecekleri bir alan bulabilmesini olumlu buluyorum. Ancak bu Türkiye’de hak ve adalet anlayışının geliştirilmemesi anlamına gelmemesi gerekir. Sosyal medyada bu denli adalet arayışı bir yerlerde eksik olanın tamamlanmasıdır. Bu eksiklik bile bizlere özellikle hak ve adalet üzerine bir çok data sunduğunu görsteriyor. Bu yüzden toplumdaki adalete olan inancının korunması gerekmektedir. Maalesef ülkemizde bu mekanizmanın sağlıklı işletilmediği duygusu sosyal medya üzerinden kitleleri bir araya getirerek sosyal medyayı hukuki sürecin kitlesel müdahili konumuna getiriyor. Buna benzer birçok vaka ortaya çıktı. Sosyal medyanın etkisi ile davalarda birçok değişikliğe gidildiği görüldü. Buna benzer kadın cinayetlerinin olduğu davarda siyasilerin yeni yasa çıkarmalarını sağlayan gündemler oluştu. İnsan hak kayıplarında veya kadına yönelik şiddet ve saldırılarda yeni yasal düzenlemelere gidildiği görüldü.

 

Özelikle Facebook, İnstagram, Wahtsapp gibi sosyal paylaşım ağlarında sadece kendi fotoğrafını ve yaşamından kesitleri çok sık olarak paylaşan kişiler nasıl bir kişilik yapısına sahipler, bu kadar sık paylaşım yapılmasının kökeninde neler var?

 

İnternetin dünyamıza girmesiyle bir takım ihtiyaçların karşılandığı bir alana dönüştüğü gerçeği ile karşı karşıyayız. Modern dünya insanın bireysel profillerinin öne çıktığı bir ikonlaşma istilası altında olduğunu görüyoruz. Bu çoğu zaman insanların daha görünür ve bilinir olma ihtiyaçlarıyla ilgili olabiliyor. Kişinin gün içinde sosyal medyada geçirdiği süre ve paylaşım sayısı birbirinden bağımsız değil, bazı kişiler hiçbir paylaşım yapmadan sosyal medyada çok daha fazla zaman geçirdiklerini görüyoruz.

 

Sosyal medyada fotoğraf veya kendi yaşamından kesitler sunmak bir sorun teşkil etmiyor. Ancak bu sunulanın nasıl bir şekilde sunulduğunun veya ne sıklıkla paylaşıldığının önemli olduğunu söyleyebiliriz. Eğer kişi bu sunulandan ikincil bir kazanç elde ediyorsa burada bir sorun olduğu söylenebilir. Sosyal medya gerçek hayatın bir benzeri diyoruz ancak kişilerin gerçek hayatta yapmaya çekindikleri şeyleri burada yaptıklarına da tanık oluyoruz. Çıplak fotoğraflarını paylaşan insanlar görmek mümkün veya paylaşılmaması gereken özel hayattan bazı özel konuları anlattıklarını görüyoruz. Bu denli çıplaklığın teşhircilik sayılacağını söyleyebiliriz. Bu denli çıplaklığın olduğu bir yerde dikizcilik ortaya çıkıyor. 

 

Kadına, çocuğa ve hayvana yönelik şiddet ve cinsel şiddet konularında sosyal medyanın nasıl bir etkisi var, sosyal hayattaki bu olgular sosyal medyaya nasıl yansıyor, sosyal medyada bu konuların işlenişi ve gündem oluşu sosyal hayata nasıl yansıyor?

 

Yukarıda da belirttiğim gibi sosyal medyanın bu konuda etkili ve itici bir gücü var. Bireysel ve toplumsal şiddet olgusunun çok rastlandığı bir coğrafyada yaşıyoruz.  Ülke olarak gündemimizden düşmeyen özellikle çocuk istismarı, kadın cinayetleri ve hayvanlara yönelik şiddet olayları sosyal medyada önemli bir duyarlılık ve farkındalık yaratabiliyor. Bazen davaların seyrini bile değiştirdiğine tanık oluyoruz. Sanırım Şule Çet davası buna iyi bir örnektir. Özellikle ceza sisteminin etkili işletilememesi mağdurla özdeşim kuran kesimleri harekete geçiriyor. Geçtiğimiz 11 ay içerisinde 440 kadının erkekler tarafından öldürüldüğü gerçeği ile karşı karşıyayız. Birçoğunu maalesef bilmiyoruz ve sadece rakamsal bir veri olarak kalıyor. Bir canlının yaşam hakkının ihlal edilmesi ve elinden alınması oldukça sarsıcı bir olaydır. Bu cinayetleri önleyemediğimiz gibi her gün yeni bir şiddet haberi ile adeta duyarsızlaşıyoruz. Tabi ki sosyal medyanın yararından bahsederken diğer taraftan şiddetin yoğun varlığının kitleler üzerinde travmatize edici etkilerinden de söz etmeliyiz. İnsanlar bu şiddet vakalarının bütün ayrıntılarına ulaşabilecekleri bir ortamda bulunuyorlar. Bu sarsıcı olaylar özellikle kişinin güvenlik duygusunu tehlike ve tehdit altında bırakabilen dış bir uyaran da olabiliyor.

Sanırım sosyal meydanın olumsuz yönlerine burada da bir şeyler ekleyebiliriz. Maalesef habercilik yapmaya çalışan ancak habercilik ile ilgili bir eğitim almayan, haberin sunuluşu üzerine özen gösterilmeyen paylaşımlar görüyoruz. Özellikle şiddet içerikli videolar, intiharı özendirici paylaşımlar, kişilerin özel yaşamını hiçe sayan gönderiler paylaşılıyor. Bu paylaşımlar bir elekten geçmiyor ve tüm çıplaklığı ile sergileniyor. Örneğin en çok dikkat çeken paylaşımlardan bazılarının çocuk istismarı üzerine olduğunu görüyoruz. Bu paylaşımları yapanlar bu konuya dikkat çekmek istiyor ancak o çocuğun görüntüsünün sosyal medyada paylaşılıyor olması o çocuğa yönelik başka bir istismarı ortaya çıkarıyor. Kişilerin görmemesi gerektiği bir şeyi sosyal medyada herkes görmüş oluyor. Cinsel istismar olaylarında ismi bile paylaşılmaması gereken bu çocukların görüntüleri, adresleri, ailelerine dair bilgiler paylaşılıyor. Bunu gören ailelerin ne denli sarsıcı bir şey yaşadığını tahmin etmek pek de zor olmasa gerek. 

Bu tarz şiddet içerikli paylaşımları diğer çocukların da izlediğini unutmamak gerekir. Bu özeni göstermediğimizde diğer çocukların da kendi yaşamlarına dair tehditler algıladığını ve kendileri için travmatik bir sürece itilebileceğini bilmeliyiz. 

 

Yukarda şiddetle ilgili sorduğumuz soruyu biraz genelleştirecek olursak sosyal hayat ve sosyal medya arasında nasıl bir etkileşim var?

Aslında sosyal hayatta sosyal medyaya günlük yaşamımızın bir parçası ve aynamız diyebiliriz. Bu ayna işlevi kendimiz dışında diğerlerini de görebilme imkanı sunuyor. Şiddet olayları sosyal medyada bu yüzden görünür olmaya başladı. Tek fark içeriğinde fiziksel bir durumun olmayışı kalıyor. Kadına yönelik taciz, küfür, ifşa, aşağılama, cinsiyetçilik sosyal medyada da yer alıyor. Çocuğa yönelik cinsel saldırı burada da görülüyor. Ötekine karşı yaftalama, ırkçılık, aşağılama, hor görme, karalama sosyal medyada da görülüyor. Maalesef kötüler sadece sosyal hayatta değil, sosyal medyada da yer alıyorlar. Hatta anonim hesap isimleri ile bunu sosyal hayattan daha fazla yapıyorlar.

 

Sosyal medya ve bireylerin mutsuzluğu arasında bir ilişki kurulur oldu son dönemlerde, siz neler söylersiniz bu konuda?

 

Sosyal medyadaki kimliklere baktığımızda kişiler kendilerinden uzak profiller çiziyorlar. Bu profiller gerçek kendilik yapılanmasını yansıtmıyor. Bu kişiler sosyal medyada karşılaştıkları profillere benzeme, onlar gibi giyinme, onlar gibi fotoğraf çektirme, onların gezdiği yerleri gezme gibi bir durumun içine girmeye başladılar. Kendimizin olmadığı bir ortamda başkası gibi yaşamak bir yerde kendi düzeyimize uygun olmayan sorunların içinde de kendimizi bulmaya yol açıyor. Kişinin baş edemeyeceği bir ortamda bulunması kişinin kaygılanmasına neden oluyor. Kaygı ile baş edemeyen birey mutsuzluk yaşayabiliyor. 

 

Bunun yanı sıra olmadığımız bir kimliğe bürünmeye çalışmak da er geç gerçek hayatımızda yüzleşeceğimiz bir sorunu ortaya çıkartıyor. Kişinin arzuladığı veya olmak istediği kişiyi gerçekte karşılamaması bir kırılmaya yol açabiliyor. Bu kırılmanın sonucunda da mutsuzluk mümkün olabiliyor. İnsanın kendilik yapılanmasına baktığımızda tek parçadan oluşmuş bir kendilik yapılanmasından bahsedemiyoruz. 

 

Sosyal medya üzerinden gelişen tanışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz, bu tip tanışmaların olumlu ve olumsuz yönleri neler, bu şekilde gelişen bir tanışmada nelere dikkat edilmeli?

 

Olumlu veya olumsuz yönleri olabiliyor. Ancak kişilerin kendilerini sosyal medyada gösterdiği gibi olmadıklarını görüyoruz. İnsanlar gerçek yaşamda da kendinde iyi olmayanı saklama çabası içindedirler. Bizler karşıdan bize göre en olumlu algılanılacak yüzümüzü gösteririz. Sosyal medyada bu şekilde diye düşünüyorum. Herkes en iyi yüzünü göstermeye çalışıyor. Maalesef biraz daha tanıyınca aynı kişi olmadıklarını görüyorsunuz. Bu yüzden sosyal medyada kişilerle tanışabiliriz ancak çok kısa sürede samimiyet geliştirmemek yararımıza olabilir.

 

Burada şöyle bir parantez açabiliriz. İnsanların profillerinde ki söylemlere inanıp da özellerini paylaşmamalarını öneririm. Gerçekten o kişinin uzman olduğunu bilsek bile sosyal medya yerine o kişiden bir randevu alıp, yüz yüze sorunları anlatmak daha sağlıklı olacaktır. Çok karşılaşıyorum psikolog olduğumu bildikleri için mesaj yoluyla soru sormak, özellerini paylaşmak istiyor insanlar. Bunu kötü yönde kullanmak isteyen birileri için bu denli hızlı ve içeriğine bakmadan paylaşım, kişiler için tehlikeli olabilir. Bu yüzden sosyal medya üzerinden yapılandırılmamış, içeriği belli olmayan görüşmeler yapmak isteyen kişilerle uzman dahi olsalar görüşmemelerini öneririm.

 

Twitter diğer sosyal ağlardan farklı görülüyor birçok kişi tarafından siz bu algıya katılıyor musunuz?

 

Sosyal medya uzmanı olmadığım için diğer sosyal medya uygulamaları arasında nasıl bir fark var bilmiyorum. Ancak katıldığımı söyleyebilirim. Daha kaliteli olduğunu görebiliyoruz. Sebebi daha az görselin olup yazı boyutunda paylaşımlar olmasıdır diye kendi açımdan söyleyebilirim. 

 

Sosyal medyayı hayatımıza olumlu katkıları olacak şekilde kullanabilmek adına bizlere ve okuyucularımıza neler önerirsiniz?

 

Yukarıda da belirttim tekrardan söyleyeyim sosyal medya uzmanı değilim bu denli bir şeye çok yetkin olmadığımdan kendi mesleğim açısından birkaç şey önerirsem daha etik olacaktır. 

 

Birincisi sosyal medyayı bu denli yaşamlarının merkezine koymamalarını öneririm. Bunun yanında bir uğraş bulmaları ve az bir zamanı sosyal medyaya harcamaları daha iyi olacaktır. 

 

İstek ve arzularına, ilgilerine göre kişileri takip etmeleri daha faydalı olacaktır. 

Sosyal medyada tanınmış olmak veya çok popülerliğin yanında kendilerine de yatırım yapmaları bence daha iyileştirici olacaktır. 

Gerçek hayatta bulamadıkları bazı isteklerini sosyal medya da aramak yerine gerçek hayatta aramak bunun için kendilerinde bir dönüşüm değişim için çaba sarf etmek kendileri için yapacakları en iyi şeylerden olacaktır. 

 

Sosyal medyada paylaşılanların birer fikir olduğunu bunların her durum geçerli olduğu kanaatine varıp buna göre davranmak yerine bir uzmana başvurmaları daha sağlıklı bir davranış olacaktır.

DİYARBAKIR-ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ


Bu haber 1459 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum