Baharda Yeni Siyaset Mümkün mü?
Reklam
Reklam
Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Baharda Yeni Siyaset Mümkün mü?

04 Ocak 2020 - 13:50



Dünyada bir siyasal kaos, karmaşa ve krizin yaşandığı doğrudur. Ancak coğrafyamızda ve ülkemizde yaşananlar, dünyadan farklı ve ayrı olarak yaşanmaktadır. Coğrafyamızda kanlı bir hesaplaşma ve barbarlık yaşanırken ülkemizde de ceberut bir siyasetin, zorba bir yönetimin, jakoben bir hukukun, ayırımcı ve ötekileştirici uygulamaların ve karanlık bir zihniyetin kuşatması sürmektedir.! Bunların dünya kriziyle ne ilgisi olabilir ki?
Sömürü ve işgal vebali Batı’nın olsa da, Müslüman coğrafyasına egemen olan istibdadın müsebbibi neden Batı olsun? Coğrafyamızda yaşanan yoksulluğun, cehaletin, ilkellik ve barbarlığın nedeni neden Kâfirlerdir!? Ülkemizi yöneten iktidar ve yöneticileri, yerli, milli ve Müslüman değil mi? 
Olumsuzlukların nedeni olarak öncelikle aynaya, kendimize bakmamız gerekmez mi? İstibdat siyasetini meşru kılan, itaat etmemizi vacip gören bizim din anlayışımız, kültürümüz olamaz mı? Bu istibdatı kimler bize reva görüyor? Din-Ezan-Bayrak-Vatan-Millet-Ulus diye bağıranlar değil mi? İstibdatı meşrulaştıran bu söylemler değil mi?
İstibdat nedir? Sorusunu Bediuzzaman şöyle cevaplandırır: “İstibdat tahakkümdür, muâmele-i keyfiyedir, kuvvete istinad ile cebirdir, rey-i vâhiddir, sû-i istimâlâta gâyet müsâit bir zemindir, zulmün temelidir, insâniyetin mâhisidir.”
Bu tanıma göre en büyük istibdat siyasette ve yönetimde yaşanmıyor mu? Liderlerini “ulu’i-emir-imam-halife-mehdi” gibi tanımlarla kutsayan, dokunulmaz ve la-yüs’el kılan, adeta ilahlaştıran toplumlardan biri, belki de en başında geleni biz Müslümanlar değil miyiz? Müslüman tarihçi-filozof İbn-i Haldun’un şu ifadesi ne kadar da yerindedir:
“Bir siyasetin başına gelebilecek en büyük felaket, yöneticilerin ilahlaşmasıdır ki, ilahların kavgası, herkesi ifsat eder. Siyasette sorun, güç sahibi olmak değil gücü paylaşamamaktır.” Başka söze gerek var mı?
Elbette kokuşmuş ve çürümüşlüğü son 20 yıl ile sınırlandırmak haksızlık olur. Defalarca darbe ve muhtıralarla kirletilmiş bir siyasi geçmişi var bu sürecin. Ancak dinbazlık karşımı bir siyaset, özellikle son yıllarda dayanılmaz bir koku yaymış ve baştanbaşa ülkeyi sarmış durumdadır. Sadece siyasal alan değil, kamusal ve toplumsal alanın tümü dinbazlık politikalarıyla kirletilmiştir.
Oysa siyaset alanı, din ve inanç ile belirlenemez ve dini ve ideolojik kurallarla sınırlandırılamaz. Çünkü siyaset ortak alandır ve bütün kesimleri kapsar. Bu alanda insanlar farklılıklarıyla ve haklarıyla var olurlar. Hiç bir ideoloji, din veya dindar, kendi inanç ve dini değerlerini siyasetin meşruiyet kaynağı olarak dayatamaz.
Kuşkusuz her insan inandığı dinin değerlerini başka alanlarda olduğu gibi siyaset alanında da yaşayabilir ve yaşamalıdır da. Müslümanlar da, değerlerini tabi ki yaşayacaklardır. Ancak bu değerlerini siyasetin odağı, hedefi, aracı haline getirdiklerinde kaçınılmaz olarak süreç, dinbazlığa ve istibdata dönüşmeye mahkûm olur. Bugün tam da bunu yaşamıyor muyuz?
Siyaset; sözlü, yazılı bir tebliğ ve irşad alanı ve aracı değildir. Siyasetçinin davranış biçimi, uygulama ve icraatlarındaki doğruluk ve adalet hassasiyeti, ilişkileri, çabaları, onun değerlerine bağlılık derecesini de ortaya koyacaktır. Bu nedenle örnek bir siyaset adamı olmak, tebliğ için yeterli olacaktır. Kanaatimi açıkça ifade etmeliyim ki, siyasi söylemlerini din üzerine bina etmek dindarlık değildir, dini siyasete aracı yapmaktır, din istismarıdır, din tacirliğidir ve dinbazlıktır!
Topluma yön vermek, yol göstermek, eğitmek, irşad etmek, nesiller yetiştirmek siyasetin ve siyasetçinin görevi değildir. Siyaset ve siyasetçi, nitelikli bireyler ve bilgi toplumu için zemin ve imkân hazırlar, toplumu ve ülkeyi BARIŞ ve adaletle yönetir, kamuyu denetler ve yanlış yapılmasını önler. Yol göstermek, yeni nesiller yetiştirmek, irşad etmek bilge insanların, aydınların görevidir, siyasetçilerin değil…!..
Siyasetin temelini evrensel ilkeler oluşturmadıkça bir ülkenin gelişmesi, kalkınması, medenileşmesi mümkün değildir. Siyasetçiler de bu gerçeği içselleştirmedikçe ülkelerine hizmet etmeleri söz konusu olamaz. Çünkü değişim, dönüşüm, yenilenme, ilerleme ancak evrensel ilkelerle mümkün olabilir. 
Milli, Yerel, Dinci, Mezhepçi ilkelerle evrenselleşmeyi gerçekleştirmiş bir ülke var mıdır? Evrenselleşmeden medenileşen bir toplum mümkün müdür? Evrenselleşmeyen bir fikir, din, inanç veya sosyal yaşamın medeniyet içinde yer bulması nasıl mümkün olacaktır? 
Ülkemizde, geçmişten günümüze farklı biçimlerde temsil edilen din ve milliyet eksenli siyasi geleneğin sürdürülmesi durumunda, yeni partilere veya oluşumlara gerek de, ihtiyaç da yoktur. Militarist, İdeolojik ve kimlik siyaseti yapan yeterince partiler de,  milliyetçi, muhafazakâr, ulusçu veya din referanslı partilerimiz de vardır, muhtemelen yenileri de olacaktır. Yeteri kadar otoriter, totaliter, muhafazakâr, dinbaz liderlerimiz de vardır. 
Bugün, mevcut partilere veya iktidara alternatif bir parti değil, mevcut köhnemiş siyasete ve Otokratik Siyasal sisteme alternatif olacak yeni bir siyasetin öncü partisine ihtiyaç vardır. Bir parti kurmak kolaydır, yeni bir siyaset inşa etmek ise zordur. Akıl, fikir, emek, bilgi, birikim ve cesaret ister. Çünkü Otokrasiden demokrasiye geçmek için risk almak, belki de ağır bedeller ödemek gerekecektir! 
Ayrıca Otokrasiden demokrasiye geçmek için bir parti kurmak yeterli değil, başta partiler olmak üzere demokrasi unsurlarının tamamıyla ‘Demokrasi’de İttifak’ kurmak gerekir. Bunun için de bir partiyi oldu-bitti ile aceleyle kurmak yerine demokratik siyaseti ve çoğulcu demokratik sistemi geniş kitlelerle ve demokratik unsurlarla müzakere etmek, farklı kesimlerle konuşmak, ilkeler temelinde katılım ve mutabakat sağlamak bir tedbir değil bir gerekliliktir, demokrasi yolunda bir zorunluluktur. 
‘Herkes ve her kesim için demokrasi, herkes için refah, eşitlik, hukuk ve adalet’ ancak farklı olanlarla demokrasi ve adalet temelinde İttifak ve birliktelikle, yan yana ve omuz omuza durarak başarmak mümkündür. Bu bağlamda aklı, bilgiyi, teknolojiyi, üretimi, hikmeti, ehliyeti, adalet ve eşitliği referans alacak, çağın ruhuna uygun, hatta çağın ötesinde bir ufuk sunacak yeni ve makul-sivil ve demokratik bir siyaset inşa etmeye ihtiyacımız var!
Baharla birlikte başlamasını umut ettiğim Yeni SİYASET ve demokrasi yolculuğunun ülkemize demokrasi baharını da getireceğine inanıyorum..!
Abdulbaki Erdoğmuş

Bu yazı 919 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum