Barış ve Adalet Kralların/Sultanların Umurunda Olmaz!
Reklam
Reklam
Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Barış ve Adalet Kralların/Sultanların Umurunda Olmaz!

10 Mart 2021 - 15:05


Krallık döneminin Avrupa’sından söz eden ünlü İngiliz yazar Thomas More’nin ifadeleri bugünün Avrupası için söz konusu olmasa da, coğrafyamız, özellikle de Müslüman coğrafyasında hüküm süren yönetimler için güncelliğini korumaktadır.
Thomas More, 7 Şubat 1478 yılında İngiltere'de doğmuştur. Yazar ve hukukçu kimliği yanında siyaset ve bürokrat kimliği ile de tanınmaktadır.
1504 yılında parlamentoya giren Thomas More, 1517 yılında Kral'ın hizmetine girer ve başarılı diplomatik görevin ardından şövalye unvanını alır. Her ne kadar hümanist bir bilgin olarak şöhret bulmuşsa da devlet ve siyaset tecrübesi olması konumuz için önemlidir.
Yaklaşık 500 yıl önce söylediklerinin coğrafyamızda hala uygulanıyor olması ibret verici bir durumdur. Otoriter ve Totaliter yöneticiler için içerde ve dışarda savaşların zorunlu bir ihtiyaç olduğu ve Barış’ın da kendileri için bir tehdit olduğu gerçeğini Thomas More 500 yıl önce ifade etmiştir:
 “Barış Avrupa krallarının umurunda değildir. Onlar kan dökerek ülkeleri ele geçirirler sadece. Kralların danışmanları ise daha yüksek mevki kapmaktan, keselerini altınla doldurmaktan başka bir şey düşünmeyen beş para etmeyen dalkavuklardır.”
Kendi tarihimizden de biliyoruz ki, saray ve saltanat yaşamını, devlet gücünü iktidarları için bir üstünlük, ayrıcalık olarak görenlerin hak-hukuk-eşitlik-adalet ve barış gibi ahlaki kaygıları olmaz. Onlar için halkın yoksulluğunun, yoksunluğunun, cehalet ve sefaletinin bir önemi de olmaz. Tebaasının/kullarının itaati dışında sultanı ve yöneticileri endişelendiren bir sorun da olmaz.
Kuşkusuz Müslümanların, tarih içinde yönetimde sergiledikleri örnek uygulamalar çok olmuştur. Ne yazık ki bu uygulamalar tarih olmuş ve asırlardır örneğine de rastlanmamaktadır.
Günümüz açısından bizlere örnek olacak uygulamalardan birisi Ömer b. Abdulaziz yönetimidir. Annesi Hz. Ömer’in torunu, babası da Mısır Valisi olarak görev almış Ömer b. Abdulaziz 680 yılında Medine’de doğmuş, iyi bir öğrenim görmüş, kendi rızası dışında geçici bir süreliğine (717) yılında halife olarak atanmıştır.
İlk icraat olarak saraydaki lüks eşyaları beytülmâle (hazine) devretmiş, vergide yeni düzenlemeler getirerek halk üzerindeki ağır yükü kaldırmış, köle ve cariyeler azat edilmiş, muhalif kesimlerle iç barış sağlanmış, geleneksel saltanat yönetimi anlayışına son vererek halktan biri olarak bir yaşam seçmiştir.
Atadığı bir Valisi, ‘İnsanlar Müslüman oldular, bu yüzden cizye/vergi azaldı'' diye yazınca Ömer ona şöyle bir cevap yazar: ''Allah (Hz) Muhammed'i hidayet edici olarak gönderdi mal toplayıcı olarak göndermedi!''
Ömer b. Abdulaziz’in seçkinlere, yöneticilere şu tavsiyeleri sanki günümüz Müslüman dünyasının yöneticileri içindir:
“Şunu iyi biliniz ki, lüzumsuz bir hiç olarak yaratılmadığınız gibi, yaptığınız işlerden de sorgusuz ve sorumsuz kalacak değilsiniz. Gelmiş ve nihayete kadar gelecek insanların toplanacağı bir mahşer ve orada adalet terazilerinin kurulacağı bir mahkeme vardır. Onun tek hâkimi, azamet ve Kibriya sahibi Yüce Allah’tır.”
Ne yazık ki günümüz siyasetçileri ve yöneticilerinin örnek aldığı Ömer b. Abdulaziz değil, Thomas More’nin anlattığı Avrupa kralları ve bizim bildiğimiz Emevi-Abbasi-Selçuklu ve Osmanlı sulatanlarının ihtişam ve kibre dayalı yönetim ve yaşam tarzlarıdır.
Söz krallardan, sultanlardan açılmışken, günümüze kolayca uyarlanabilen bir kıssa ile hissemize düşeni almaya çalışalım:
-Kralın/sultanın biri Sarayında otururken, pencereden sesler gelmiş: 'Güzel elmalarım vaaaaaar!'
Bakmış, yaşlı birisi, at arabasında elma satıyor. Etrafında müşteriler. Kralın canı çekmiş ve baş vezirini çağırmış;
- Al sana 5 altın, koş bana elma al.
Baş vezir, vezirlerden birisini çağırmış;
- Al sana 4 altın, koş elma al.
Vezir saray görevlilerinden birisini çağırmış;
- Al sana 3 altın, koş elma al.
Saray görevlisi muhafız komutanını çağırmış;
- Al sana 2 altın, koş elma al.
Komutan nöbetçiyi çağırmış;
- Al sana 1 altın, koş elma al.
Nöbetçi çıkmış yaşlı ihtiyarı yakasından tutmuş ve "Hey sen, ne bağırıyorsun? Burası han mı, yoksa saray mı? Defol buradan. Arabana da elmalara da el koyuyorum."
Nöbetçi, muhafız komutanına dönmüş ve iyi dalavere çevirdim;
- İşte, 1 altına yarım araba elma.
Komutan saray görevlisine dönmüş;
- İşte, 2 altına bir çuval elma.
Saray görevlisi vezire dönmüş;
- İşte, 3 altına bir torba elma.
Vezir, baş vezire dönmüş;
- İşte, 4 altına yarım torba elma.
Baş vezir kralın huzuruna çıkmış;
- İşte, 5 altına beş elma aldım kralım. Aynen emrettiğiniz gibi.
Kral/sultan oturmuş ve şöyle bir düşünmüş ''Beş elma - Beş altın. Bir elma-bir altın ve halk elmalara hücum ediyor.. Demek ki vatandaşın durumu çok iyi. Vergileri hemen artırmak lazım...!!!“
Abdulbaki Erdoğmuş
 
 
 

Bu yazı 1234 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum