DEİZM Dinden Sapma mıdır?
Reklam
Reklam
Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Abdulbaki ERDOĞMUŞ

DEİZM Dinden Sapma mıdır?

19 Eylül 2018 - 15:27

 

Son zamanlarda, İmam Hatip gençliği dâhil, gençler arasında hızla yayıldığı iddia edilen deizmin, daha çok Diyanet camiası ve dini kesimlerde kaygı ve endişeye yol açmıştı. İslam’dan bir sapma, hatta irtidad (dinden çıkma) olarak değerlendirildi. Gerçekte Deizm İslam’dan bir sapma olarak değerlendirilebilir mi? Bu soruyu cevaplandırmak için önce Deizmin ne anlama geldiğini kısaca izah etmemiz gerekir.

Deizm, deus kelimesinden türetilmiş Latince bir kelime olup “Tanrı” anlamına gelmektedir. Akıl yoluyla bir Tanrı inancına varmanın gerekliliğini öngörür. Deistler, Vahye dayalı herhangi bir dine bağlı olmaksızın ve bir dine ihtiyaç duymaksızın Tanrı’nın varlığını kabul ederler. “Tanrı’nın varlığını ve âlemin ilk sebebi olduğunu kabul etmekle birlikte akla dayalı bir tabii din anlayışı çerçevesinde nübüvveti şüphe ile karşılayan veya inkâr eden felsefî ekol” olarak da tanımlanmaktadır.

 Deizmi şu ifadelerle tanımlamak da mümkündür ; “Tüm dinleri, peygamberleri ve kutsal kitapları reddeden, tanrının varlığının akılla kavranabildiğini savunan, kaynağını mantık ve doğadan alan tek tanrı inancıdır. Deizme göre tanrı evreni yaratmıştır ama sonrasına karışmaz ve evren kendi yasalarına göre işler. Deistler dine akılcı yaklaşırlar, onlara göre peygamber, kutsal kitap, melek, şeytan, günah, sevap gibi dinle ilgili kavramlar yoktur.”

Esas itibariyle Deizm, Hıristiyanlığın teolojik buhran yaşadığı Ortaçağ’ın fikir ve inanç ikliminde doğmuştur. Hristiyanlığın dinsel dogmalarına, dinin aklı önemsizleştirmesine, ruhbanlığa ve Kilisenin baskılarına karşı ortaya çıkmıştır. Deizmin babası olarak kabul edilen İngiliz düşünür Lord Edward  Herbert ((ö. 1648), “Tanrı’ya inanmak ve evrensel gerçekleri kavramak” için aklın yeterli olduğunu savunmuştur.

Hıristiyanlıktaki ”insanın doğuştan günahkâr olduğu” inancına karşı çıkan J. J. Rousseau’ya göre de insan, iyi ve adil olarak doğar, “İnsanın dini ne tapınaklardır, ne altarlar ne de ayinlerdir. İnsanın dini tamamen en üstün olan tanrıya içsel bir ibadet ve ahlak kurallarına sonsuza dek uymaktır.” Ona göre din, “yüksek bir varlığın bizlere verdiği yüksek bir duygudan ibarettir.” William Wollaston (ö. 1724), Thomas Woolston (ö. 1731), Thomas Chubb (ö. 1746) Thomas Morgan (ö. 1743) gibi çok sayıda deist, Hıristiyanlığa inanmakla birlikte akıl ile de gerçeklere ulaşabileceğini iddia etmiştir.

Fransız Jean Bodin gibi bazı düşünürler de gerçeğe ulaşmak için aklı yeterli görmüş, bu nedenle dinlerin gereksiz olduğu tezini savunmuşlardır.  Daha öz bir ifade ile belirtmek gerekirse, Deizm için kutsal olan akıl, bilim ve ahlaktır. Din, Kilise, Havra, Cami veya din adamları kutsal olmadıkları gibi akıl ve bilim için engel teşkil etmektedir.

Ortaçağ Hristiyanlığına karşı Avrupa’da başlayan itiraz ve eleştirilerin, bugün Müslüman dünyasında İslam’a karşı yaygınlaşmasını doğru analiz etmek ve doğru anlamak zorundayız. İslam üzerinden örgütlenmiş, organize olmuş, siyasallaşmış, kurumsallaşmış bir dini yapılanmanın, Ortaçağ Hristiyanlığı ve Kilise baskısı ile kıyaslanma zarureti doğmuştur. Aklı, mantığı yok sayan ve ahlaktan yoksun bir dini anlayışın ve din adamlığı kurumunun sorgulanması neden sapma olsun? Geleneksel inançlardan, uydurulmuş Ecdad dininden kuşkuya düşmek, neden irtidad/riddet gerekçesi olsun?

Bir İlahiyatçı olarak ifade edeyim ki, Müslümanlar Ortaçağ Hristiyanlığının buhranını yaşamaktadır. Türkiye örneğinde olduğu gibi akıl-bilim ve ahlakın önemini tamamıyla yitirdiği bir kaos ve karanlık dönem yaşanmamaktadır. Müslümanların dini, ahlaki, siyasi, sosyal, kültürel, ticari bir bozulma ve yozlaşma yaşadığı çok açıktır. Ruhban sınıfına benzer, kutsal Papa gibi Tanrı adına kutsallaştırılmış pirler, şeyhler, imamlar adıyla din adamlığı kurumları oluşmuştur. Mescitler terkedilmiş, müşterisi bol AVM’lerle ticaret, etkinlik ve kültürel faaliyetlerle siyaset merkezlerine dönüştürülmüş ihtişamlı, gösterişli ancak cemaatsiz camiler inşa edilmektedir. Papazları kıskandıracak biçimde cübbeli, sarıklı, özel kıyafetlerle bezenmiş din adamlarının vaaz ve hutbeleriyle, tv ekranlarında arz-ı endam eden riyakâr, sahtekâr şarlatanlarla, iktidar nimetleriyle Müslümanların aklı başlarından alınmıştır. Öyle bir hale gelinmiş ki, Din adamlarından vize alınmadan cennete gidilemeyen bir Müslümanlık anlayışı hâkim olmuştur. Ortaçağ papazları gibi dinde akletmeyi, mantıklı ve ahlaklı olmayı zorunlu görenleri, dini ve dindarlığı, doğmaları, kutsalları sorgulayanları “kâfir” ilan eden riyakâr, cahil, yobaz din adamları egemenliği oluşturulmuştur. Bu durumun Ortaçağ Hristiyanlığı ve papazlarından bir farkı yoktur.

Ortaçağ Hristiyanlığının, Kilise ve din adamlarının Hristiyanlara verdiği tahribatın bir benzeri bugün de Müslümanlık iddiasıyla örgütlenen kurumlar, guruplar ve din adamları marifetiyleverilmektedir. Machievelli’nin ‘beni Kilise dinsiz yaptı” sözünü, bugün camiler, dergâhlar, cemaatler, din adamları ve din adına ortaya çıkan partiler, örgütler nedeniyle “İslam” için söyleyen ve bu nedenle camileri terk eden binlerce Müslüman vardır. Kuma başını gömerek avcıdan saklandığını düşünen Deve kuşundan farkımız kalmamıştır. Artık gerçeklerle yüzleşmeden daha fazla gizlenmeye imkân yoktur.

İslam’da esas olan; akleden mü’min olmaktır. Devlet/Diyanet gibi kurumların veya cemaat, parti gibi örgütlü yapıların öncülüğünde şekillendirilen ve yönlendirilen bir dinin; düşünen, akleden insanlar için yol gösterici olması söz konusu değildir.

İslam; devletin Diyanet eliyle kurumsallaştırdığı bir din olamaz, çünkü kurumsal değildir.  Camilere, türbelere, dergâhlara, cemaatlere, partilere veya herhangi bir mekâna/meskene tahsis edilerek tekelleştirilemez. Şeyhlerin efendiliğinde, politikacıların çobanlığında, otoritenin emrinde, din adamlarıyla veya herhangi bir kişi, grup, cemaat, kurum veya devlet ile temsil edilemez. Çünkü İslam; Allah’ın dinidir, kaynağı Kur’an’dır ve Kur’an da, din adamlarının değil, Allah’ın korumasındadır. Tahrif edilemez, değiştirilemez, eksiltilemez, fazlalaştırılamaz. Kur’an sadece bir topluma, bir millete veya belirli bir coğrafyaya veya bir çağa ait değildir. Her zamanın ruhuna uygun olarak okunup anlaşılabilen çağlar ötesi evrensel bir kitaptır. Aklına kilit vuranlar veya aklını başkalarına teslim edenler binlerce kez okuyup tekrar etseler bile onu anlayamazlar.  Onu ancak akledenler, düşünenler, araştıranlar, bilenler, hidayet arayanlar, öğüt alanlar okuyup anlayabilir. Dikkatini evrene vermeyenler, kâinat mektebini okumayanlar Kur’an’ı gereği gibi anlayamazlar. Kur’an’ı da evreni de okumak ve anlamak için taakkul, tefekkür, tefehhüm, taallüm, tedebbür, tezekkür, tefakkuh, ittika gibi ilkeler gerekir.

Dinin özünden ve kaynağından yabancılaştığı, saptırıldığı, yozlaştığı, araçsallaştırıldığı, politize edildiği, dünyevileştiği bir toplumda, akledenlerin, düşünenlerin farklı bir arayışa girmeleri bir tehdit ve tehlike değil, tersine bir uyanış ve diriliş nedeni olarak görmek mümkündür. Gençlerin bu arayışı, Allah’ın dini İslam ve müminler için asla bir tehlike ve tehdit oluşturmaz. Olsa, olsa “din, akıl-mantık işi değildir” diyerek Müslümanları akletmekten uzak tutan örgütlü dinbaz ve yobazlar için bir tehlike ve tehdit olur.

Kar kristalleri üzerinde ilk araştırmaları yapan ABD’li Ateist Wilson Bentley, elli yıl boyunca kar kristallerinin 6000 fotoğrafını çekmiştir. Araştırmaları sonucu bu kar tanelerinin hiçbirinin birbirine benzemediğini keşfeder. Kitabının son bölümüne şu notu düşer: “Sanki bir sanatçı sanatını gösteriyor..Artık inanıyorum.”

Ragıb el-Isfahani: "Allah'ın iki tür elçisi vardır: Resûl ve akıl", “Vahiy, hariçten gelen akıldır; akılsa içten dışarı çıkan vahiydir.” Unutmayalım ki, İlahi dinlerin kaynağı vahiydir. İslam’ın kaynağı da Kur’an’dır, yani vahiydir. Vahiy de, Akıl sahiplerinin anlaması için Allah tarafından gönderilmiştir. Aklı olmayanın dini olmadığı gibi, akletmeyenin de dini doğru anlaması mümkün değildir.

Gençlerimizin iman ve tevhid üzerinden arayışlarının; topluma “İslam’ diye dini-siyasi bir düzeni, kendi hayat tarzını dayatan yobaz, dinbaz, fetbaz din tacirlerine, geleneksel Ecdad dinine, örgütlü dine ve din adamlığına karşı bir itiraz, eleştiri ve sorgulamaya dönüşmesini diliyorum.

Abdulbaki Erdoğmuş

Bu yazı 4440 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum