Türkiye İstikametini Arıyor!
Reklam
Reklam
Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Türkiye İstikametini Arıyor!

11 Ağustos 2021 - 12:11


Nasıl oldu da demokrasi ve hukuk devleti iddiasından Otokratik-Totaliter bir yönetim sistemine evirildik? AB mutabakatından “Müslüman Kardeşler” ve Azerbaycan “Azeri” ittifakına dahil olduk?
Ne oldu da “Muasır Medeniyet” güzergahından “Tanrı” ve “Hira” dağlarına tırmandık?
Nihayet “Tanrı Dağı kadar Türk”, “Hira Dağı kadar Müslüman” olmak için yollara düştük! Asya yolunda Rusya ile gizli ittifaklar oluşturduk, İsrail ittifakı için de Irak-Suriye-Libya ve Filistin’i ateşe verdik! Umarım yürüyüşümüz buraya kadardır!
Bir Avrupa ülkesi olma mücadelesini bırakarak “güçlü devlet” hayaliyle bir Ortadoğu ve Asya ülkesi olmayı tercih etmiş olmayı büyük bir başarı olarak kutlamaktayız! “Güçlü devlet!”, “dünya liderliği!”, “dünyanın kıskandığı bir devlet!” olmak, hamaset değilse elbette büyük bir başarıdır!
Ne yazık ki gerçek hiç de öyle değildir. İki yüz yıllık Batılılaşma ve demokrasi mücadelesine rağmen demokratik hukuk devleti olamayan Türkiye’nin, 3-5 yıl içinde Ortadoğu ülkesi olmayı başarması gerçekten şaşırtıcı bir dönüşüm ve değişim örneğidir.
İdeolojik İslamcılık ve “Turancılık-milliyetçilik” dışında yüzü Ortadoğu ve Asya’ya dönük bir siyasi geleneğimiz hiç olmamıştır. İstikamet değiştirmek bir başarı ise ilk defa AK Parti ve MHP ittifakının bunu başardığını itiraf etmeliyiz.
1071 Malazgirt Savaşından sonra ilk defa Türkiye’nin siyasal rotası Batı istikametinden Ortadoğu ve Asya istikametine çevriliyor. 950 yıldır rota hep Batı istikameti olmuştur. 1453 İstanbul Fethi ile hedef daha da büyütülmüş, Balkan İmparatorluğu olarak Osmanlı sahne almıştır. Bu hedefle de yetinilmemiş, Avrupa İmparatorluğu olmak için yaklaşık 300 yıl mücadele etmiştir.
Yüz binlerce km karelik toprak ve hükümranlık kaybına rağmen Cumhuriyet devleti olarak Türkiye, Avrupa coğrafyasına tutunmayı büyük bir mücadele sonucu ancak başarmıştır. Yaklaşık yüz yıldır da enerjisini Batılılaşmak için harcayan Türkiye, beş yıl içinde yaklaşık bin yıllık hedefinden sapmayı bir “başarı” olarak kutlamaktadır.
Milliyetçi-muhafazakâr ve dinbaz kesimlerin bu başarıya inandıkları, iktidara verilen toplumsal destekten anlaşılmaktadır. Bu durumda Türkiye’nin istikamet değişikliğinin toplumsal destekle gerçekleştiği de söylenebilir.
Ayrıca iki yüz yıllık Batılılaşma çabalarının toplumsal destekten yoksun olduğu da ortaya çıkmaktadır. Bunun nedeni; bugüne kadar yürütülen çağdaşlaşma politikalarının ve demokrasi iddialarının gerçeklerden ve samimiyetten yoksun olmasıdır. Dün de bugün de ikiyüzlü uygulamaların ve demokraside samimiyetsizliğin açık örnekleri oldukça fazladır.
Esas itibariyle bu durum hiç şaşırtıcı değildir. Gelişmenin temelini akıl-bilim-bilgi yerine ideolojik siyasetin oluşturduğu bir ülke ve toplumdan başka ne beklene bilir ki?
Gelişmiş ülkelerde toplumu aydınlar, bilge insanlar, düşünürler, filozoflar yönlendirirken, bizim gibi ülkelerde politikacılar toplumu hem yönetir hem de yönlendirir. Ne yazık ki bizim politikacılar, kendilerini aynı zamanda aydın olarak görür ve aydınlanmaya ihtiyaç duymazlar.
Medeni olmayı, muasırlaşmayı başaramayan ve iktidarı da vazgeçilmez gören politikacıların “izmihlal” pahasına istikamet değiştirmekten başka çareleri var mı?
Kemalizm, Müslüman muhafazakarlığı, Türk milliyetçiliği ve siyasal İslamcılık Türkiye’nin başına gelmiş en büyük siyasal felaketlerdir. Demokratik hukuk devleti olamamanın en önemli nedeni de bu felaketlerle birlikte yaşamayı kanıksamamızdır.
Kemalizm, milliyetçilik, dincilik, devletçilik gibi ideolojiler özgürleşmenin de önündeki en büyük engellerdir. Türkiye’nin siyasal ve ekonomik sorunlarının nedenleri de bu ilkel ve çağdışı ideolojilerdir. Bu ideolojilerden herhangi birisinin yönetiminde ve siyasal iktidarında Türkiye’nin muasırlaşması, ilerlemesi, saygın bir devlet olarak medeni dünya içinde yer alması mümkün değildir.
Bu nedenle de istikamet değişikliği, milli ve dini hamaset, büyük heyecan ve alkışlarla desteklenmekte ve karşılık bulmaktadır. XXI. yüzyılda “biz bize yeteriz” sloganı, inandırıcılığı olmayan popülist bir söylemdir. Türkiye; yabancı sermaye, yabancı teknoloji ve girdi kullanmadan varlığını dahi sürdürmesi mümkün değildir.
Tanrı dağı ve Hira dağı yolculuğu bir maceradan ibaret kaldı ancak geri dönüş yolu çoktan kapanmış bile…!
Yeni yol ve yeni istikamet demokrasi ile ancak mümkündür. Türkiye’nin yeniden bin yıllık istikametine dönmesi için yeni bir siyaset ile öncelikle milliyetçilik, dinbazlık ve Kemalizm engellerinin ortadan kaldırılması gerekir.
 
Abdulbaki Erdoğmuş
 
 

Bu yazı 498 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum