Kır Çiçekleri sadece romantizmin sembolü değildir!
Reklam
Fikri Türkel

Fikri Türkel

Fikri Turkel

Kır Çiçekleri sadece romantizmin sembolü değildir!

27 Temmuz 2020 - 16:39

Baharla birlikte Coronavirus herkesi evlere kapatınca, doğal ve yabani yaşam kendine gelme fırsatı buldu. Bu yeniden uyanış şehir içinde, yol kenarlarında, parklarda ve boş arsalarda fazlasıyla kendini hissettirdi.

 Fikri Türkel

Korona telaşı içinde kır çiçeklerinin dikkatimi çekmesi beni oldukça memnun etti. Sadece kır çiçekleri mi, solucanlar, böcekler, kurtçuklar gibi yabani hayatın tekrar canlanması en ilginç gelişmelerden biriydi. Baharla birlikte Coronavirus, herkesi evlere kapatınca, doğal ve yabani yaşam kendine gelme fırsatı buldu. Bu yeniden uyanış şehir içinde, yol kenarlarında, parklarda ve boş arsalarda fazlasıyla kendini hissettirdi.

Vahşi yaşamın varlığı, insanlık için bir lütuf!

Bizim için yabani olan bu durumun hepimizi ilgilendiren bir yönü var.

Vahşi yaşamın varlığı, insanlık için büyük bir lütuftur. Yıllardır ekolojik denge diye tutturduğumuz ama sessizce yok olmasına göz yumduğumuz floranın ve faunanın boyutlarını anlamak için Coronovirus ile bir fırsat çıktı karşımıza.

Albert Einstein’in arılarla ilgili malum bir sözü var: “Arılar olmazsa, 4 yılda dünyada yaşam biter”. Aslında daha korkunç bir gerçek var. Eğer böcekler, yabani otlar, kır çiçekleri olmazsa 12 ayda yaşam biter.

Bir Çin filminin öğrettikleri!

Birkaç yıl önce Kurt Totemi (Wolf Totem) adıyla belgesel tadında bir Çin filmi izlemiştim. Kültür Devrimi sonrası, 1967 yılında Beijing’den bir öğrenci, Moğolistan’da yaşayan bir grup sürü çobanı ile yaşaması ve onları eğitmesi için gönderilir.

Öğrenci için bu yolculuk, şehir yaşamından sıyrılıp doğayla baş başa kalacağı ve hayatı ilk kez doğanın kurallarına birebir şahit olarak yaşayacağı benzersiz bir deneyim olur.

Özgürlük, sorumluluk, korku gibi kavramların gerçek anlamlarıyla tanışır ve bu geleneksel kabile yaşamında vahşi kurtlar ile insanlar arasında gelişmekte olan şaşırtıcı ilişkiye tanık olur. Ancak tam da bu dönemde bir sorun patlak verir: Bir hükümet görevlisi bölgedeki kurtları yok etmek amacıyla obaya gelir.

Hükümet görevlisinin görüşü şudur: Kurtlar yok edilirse koyunların ve ceylanların sayısı artar. Köylüler ise bu yaklaşıma karşı çıkar. Tabiatta bir denge vardır. Kurtlar, ceylanlar, koyunlar, köylüler ve hatta çimenler arasında bu denge ahenkle yürümektedir.

Köyün yaşlı lideri, yeri geldiğince bu dengeyi ve obadaki yaşamın felsefesini aktarır.

Karlı bir günde, kurtlar sabırla ceylanları takip eder. Ve en uygun zamanda yani ceylanların iyice karınları doyup, kaçmakta zorlanacakları bir anda saldırırlar.

Ertesi günü olay yerine gelen oba halkı, kurtların doyacak kadar ceylan yediklerini, geri kalanları da karların altına gömdüklerini bulurlar. Onlar da ihtiyacı kadarını alıp, geri kalanı, baharda yeni doğmuş kurt yavruları için bırakırlar.

Çinli öğrenci kendini tutamaz: Bu kurtlar ne kadar zalim, bu kadar çok ceylanı öldürmüş.

Yaşlı adam gayet sakin anlatır:

-Asıl zalim olan ceylanlardır. Bütün otları yiyip tüketiyorlar. Buralarda ot hayattır! Hem de büyük hayattır. Diğer küçük hayatların devam etmesi de büyük hayata bağlıdır.

– Ceylanlar bu kadar korkunçsa neden onları kurtarıp serbest bıraktınız?

– Bu defa kurtlar çok fazla öldürmüş. Gelecek yıl yemeleri için yeterince ceylanı korumak zorundayız. Aksi takdirde koyunlarımıza saldırırlar. Kurt yavrularını öldürürseniz, kurtlar kindar olur, etrafa saldırır. Kurtların eksikliği toprağa daha fazla zarar veren sincap ve kunduzların çoğalmasını sağlar.

Bizim de totemlerimiz olmalı!

Ekolojik denge dediğimiz budur. Çoğumuz günlük telaş içinde, acil ihtiyaçlarımızın zorlamasıyla bunu anlamakta zorlanıyoruz.

Tabii ki çoğumuzun çevresinde Kurt Totemi kuralları geçerli değil. Ama bizim çevremizin de totemleri vardır, olmalıdır. Bunları idrak etmek için uzun bir yaşanmışlığa daha ihtiyacımız var.

İşte, Corona sebebiyle yol kenarlarında ilk defa açtığını gördüğümüz kır çiçekleri, yabani otlar, bahçelerdeki bilmediğimiz böcekler veya evimizin karşısındaki ağaçta ilk defa duyduğumuz bir kuş sesi konuya bakmamızı sağlamalı.

kar-leopari-gidahatti
Kar leoparı, nesli tehlike altında olan türlerden biri © naturepl.com / Reinhard / ARCO / WWF

İnsanlık gezegeni nasıl yok ediyor?

‘Proceedings of the National Academy of Sciences’ adlı dergide yayımlanan araştırmaya göre 8 milyara yaklaşan insan sayısı, kütle olarak yeryüzünde yaşayan bütün canlıların yüzde 0,01’ini oluşturuyor. Ancak buna rağmen ortaya çıktığı ilk günden beri insanlık, gezegendeki vahşi hayvanların yüzde 83’ünün, bitkilerin ise yarısının yok olmasına yol açtı.

Guardian gazetesinde yer alan habere göre, bakteriler dünyadaki biyokütlenin yüzde 13’ünü oluştururken, bitkiler ise yüzde 82 ile en kalabalık grup. Biyokütlesi böyle ama sayıları hakkında herhangi net veri bulunmuyor.

Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) uzmanlarına göre dünya, canlı türlerinin hızlıca yok olduğu yeni bir dönemle karşı karşıya bulunuyor. Daha önce yeryüzünde yaşayan canlı türlerinin yüzde 99,9’u şu anda yok olmuş durumda.

Yok olma oranının her yıl yüzde 0,01 olduğunu kaydeden uzmanlar, dünyada 100 milyon farklı canlı türü olduğu varsayılırsa da, bu yok olma oranıyla birlikte her yıl 10 bin canlı türünün yok olduğunu belirtiyor.

Yaban hayatının yok oluşu!

Son dönemde, yaban hayatına dair daha detaylı bilgiler yayınlanmaya başladı.

İngiltere’nin bir yüzyıldan kısa bir sürede kır çiçeği çayırlarının yüzde 97’sini kaybettiğini ve buna yol kenarındaki eşiklerin özellikle ağır darbe vurduğunu biliyor musunuz?

Nadir kır çiçekleri ve azalan arı popülasyonları eskiden beri konuşuluyordu. Son dönemde birçok şehir konseyi, “Evde Kal” uygulaması sonucu yol kenarlarındaki otların kesilmemiş olması sebebiyle yaban hayatının iyileşmeye başladığını duyurdu.

Flintshire, Lincolnshire, Newcastle, Norfolk ve Somerset  “ölçek büyütme veya eşik biçme işlemlerini geciktiren” artan sayıda şehir konseyi arasında yer alıyor.  Devon gibi bazı yerel yetkililer, bunun daha sonra ve daha az sıklıkta yapılması gerektiğini kabul etti.

Yol kenarındaki yeşil alanlar, doğal çayırların tarım arazilerine ve konut sitelerine dönüştürülmesiyle tahrip olmuş birçok bitki türü için son sığınaklardan biridir.  Bu dar otlak şeritleri, İngiltere’nin toplam florasının yaklaşık yüzde 45’inde 700 tür kır çiçeğini barındırıyor. Keşke bu konuda her ülkede, her şehir belediyesi bir araştırma yapsa.

Şehirleşme ve tekdüze tarım uygulamaları

Maalesef, yaban hayatına dair dünyada sınırlı araştırma yapılıyor.

1970’ten bu yana, İngiltere’nin tarım arazisi kuşlarının sayılarının yarıya inmesinin temel bir nedeni şehirleşme ve tekdüze tarım uygulamasıdır. Bazılarının düşüş rakamları felaketin boyutunu gösteriyor.

Eskiden civcivlerin böceklerle beslenmesini her çocuk görmüştür, yeni nesil için bu görüntüler mazide kaldı. Böceklerle beslenen gri keklik bir zamanlar tarlalarında bol miktarda bulunuyordu. Uçuşan böceklerin uzman bir avcısı olan büyüleyici benekli sinekkapan artık yüzde 95’ten fazla azalmış durumda. İngiltere’de büyük böceklerle beslenen kırmızı sırtlı örümceğin nesli daha 1990’larda tükendi.

İngiltere’deki otomobil ve kamyonların yılda 100 bin kirpi bir o kadar tilki, 50 bin porsuk, yılda 30 bin geyik, ahır baykuşları ve diğer birçok kuş ve böcek türünü öldürdüğünü gösteriyor.

Avustralya’da şehirlerarası seyahat eden bütün araçlar, yabani hayvanların çarpmasından araçlarının zarar görmemesi için ön tarafına engelleyici panel koyuyor. Seyahat sonunda da 7 tane, 9 tane diye çarpıp öldürülen kanguru sayılarıyla övünenlere bizzat şahit oldum.

Derde deva otlar!

Eskiden beri araç kullananlar bilir. Şehirlerarası seyahatte aracın ön camında ve farlarında binlerce sinek ve böceğin izlerini görürdünüz. Artık bu izlerin azaldığına şahitsinizdir.

Sıkça gündeme geldiği için arılardan örnek vereyim: Tabiattaki pekçok canlı gibi, arılar da kendilerini tedavi edecek ilaçları, kendileri bulabiliyor. Ancak bizim bilmediğimiz ama onların bildiği bu ilaçları, çoğu kere endemik bitkilerden veya yabani otların çiçeklerinden topladığı tahmin ediliyor. Kedi ve köpeklerin sıkça parklarda bazı otları yemesi de bundandır.

Ne yazık ki, endüstriyel ekim politikası tekdüze bitkileri öne çıkarıyor. Amerika’da olduğu gibi soya ve mısır alanları ülkenin tarım alanlarının neredeyse üçte birini kapsıyor. Bunun için de yabani bitkilerin, endemik bitkilerin silinip yok edilmesi anlamına geliyor.

Endemik varlığımızı korumalıyız, yabani bitkilerin de ekolojik denge içinde korunmasına gayret etmeliyiz.

Aksi takdirde arılar ve bilmediğimiz binlerce canlı, ihtiyaç duydukları polen çeşitlerini veya bitki özlerini bulamama riskiyle karşılaşırlar. İşte arıların son yıllarda daha çok ölmesinin bir sebebi budur.

Bunun için bulabildiğimiz her yere, balkona, saksıya, bahçeye veya tarlalarımızın kenarına yabani bitkileri ekelim, endemik bitkilerin varlığını koruyalım.

Türkiye’nin sahip olduğu zengin flora!

Bununla birlikte arıcılık, doğa ve çevreye zarar vermeden yapılabilen ender tarımsal faaliyetlerden birisidir. En önemlisi de bir kırsal kalkınma projesidir. Bu yönüyle de arıcılık geleceğin en önemli sürdürülebilir tarım faaliyetlerinden birisi olacaktır.

Türkiye’ye arıcılık ekosistemi açısından baktığımda; 3 bin 649 endemik ve 11 bin 466 doğal bitki çeşidiyle Avrupa’dan daha zengin bir floraya sahibiz.

Flora zenginliği, bitkilerin tozlaşmasının yüzde 85’inin arılar tarafından yapıldığı gerçeği ile birlikte değerlendirilmelidir.

Ekonomik verim açısından bakıldığında ise arılar, balın değerinden 15 kat fazla değeri, bitkilerin çiçek ve meyvelerine katkılarıyla oluşturuyor.

Bal ormanları!

Bu bağlamda, son dönemde gözlemlediğimiz “Bal Ormanı”  eylem planları özel bir önem taşıyor.  Türkiye’de 8 bin 100 hektarlık alanda, 270 adet bal ormanı hedeflemesiyle yola çıkıldı ve bugün 256 bal ormanımız var. Muhtemel ki önümüzdeki yıllarda 300 civarında bal ormanımız oluşacaktır.

Yaban hayatı tahminlerinizden öte bir zenginlik taşıyor. Mesela, tırtıllar olmadan kelebek ve güveler olamaz. Böyle pek çok denge vardır.

Amerikalı biyolog Terry Erwin böcek türlerini saymak için beş yıl süren bir deney yaptı. Panama’nın yağmur ormanlarında bir tropik ağaç türü olan Luehea Seemannii’nin kanopilerindeki tüm küçük canlıları çıkarıp tanımladı. Neredeyse coleoptera (böcekler) ve birçoğu bilime yeni olan yaklaşık 1200 ayrı tür kaydetti.  Bunların 163’ünün sadece Luehea Seemannii’de bulunduğunu belirledi.

Yaklaşık 50 bin tropik ağaç türü olduğu tahmin ediliyor. Bu 163 rakamı diğer tüm ağaçlar için örneklenirse, tropikal yağmur ormanı diplerinde sadece böceklerden sekiz milyondan fazla tür olduğu söylenebilir. Böcekler tüm eklembacaklıların yaklaşık yüzde 40’ını oluşturduğundan, böcekleri ve örümceklerden kırkayaklara kadar diğer ürpertici sürüngenleri içeren grupları ele alırsak, yağmur ormanlarının diplerinde toplam 20 ila 30 milyon canlı türden bahsedebiliriz. Ne muhteşem bir zenginlik!

Yağmur ormanları

Yağmur Ormanlarının tamamlayıcı tıp açısından da ne büyük zenginlik olduğuna dair https://www.gidahatti.com/doganin-bilinmeyen-sirlari-ve-tibbi-bitkiler-kitabi-161382/ yazımı dikkatinize sunarım.

Yağmur Ormanlarındaki dengenin, pandemi riskleri açısından da korunması gerekir. İster HIV, isterse Sars veya Ebola olsun, bütün salgınlar ekolojik dengenin bozulduğu bölgelerden yayılmaya başlıyor. Yaban hayatının Coronavirus gibi tehditlerle de bir ilişkisi olduğunu unutmayalım.

Sadece İngiltere’de yaklaşık 24 bini aşan böcek türü olduğu tahmin ediliyor. Bunların yaklaşık 4 bini böcekler, 7 bini sinek türleri, bir o kadar arı, eşek arısı, karıncayı gibi az bilinen türler olduğu söylenebilir.

Yarasalar, arılardan sonra en fazla tohumlamayı yapıyorlar

Kır Çiçeklerini konuşmak keyif veriyor ama böcekler veya kurtçukları konuşmak hoşunuza gitmeyebilir. Muhtemel ki hamam böcekleri de yarasalar da insana faydalı canlılardır. Yarasaların arılardan sonra en fazla tohumlama yapan canlı olduğu bile söylenebilir. Ama biz uğur böceklerine, kelebeklere gösterdiğimiz sempatiyi diğer yaban hayvanlarına göstermiyoruz.

Hatta yaban hayatı sevenler ve bununla ilgili kuruluşlar bile omurgalılara, kürk ve tüy yaratıklarına ve özellikle “karizmatik megafauna”ya odaklanmışlar. Sanki dünyada daha az böcek olsa sevinecek kişi sayısı çoktur.

Ne yazık ki yaban hayatına ilişkin envanter oluşturulmadığı gibi böcekler ve kurtçuklar ile yabani otların izlenmesi ve ölçülmesi de söz konusu olmamaktadır. Muhtemel ki konuya bu şekilde yaklaşan bir yazı da hiç kaleme alınmadı bugüne kadar. Umarım, bundan sonra kır çiçekleriyle birlikte yaban hayatının her yönüne daha fazla duyarlılık gösteririz.

Yaban hayatı, vazgeçilmez olmalı!

Yediğiniz sebzelerden, meyvelerden eskisi gibi tat alamıyorsanız bilin ki solucansız bir toprakta yetişmiştir. Koyun eti eski lezzetinde değilse, topladığı meralarda artık eski yabani otlar kalmamıştır. Piknikte eski kuş seslerini duymuyorsanız, nesli tükenmiş veya göç yolları kesilmiştir.

Yaban hayatı, hepimiz için vazgeçilmez olmalı ve sürdürülebilirlik anlayışının en üst noktasına yerleştirilmelidir. Sevdiğiniz birine bir demet kır çiçeği götürme isteğiniz uyanırsa bu yazıyı unutmayın!

Bu yazı 6353 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum