YAŞAMADIĞIN DİN,SENİN DİNİN DEĞİLDİR.
Hüseyin Deniz

Hüseyin Deniz

Huzur Köşesi

YAŞAMADIĞIN DİN,SENİN DİNİN DEĞİLDİR.

25 Ekim 2025 - 09:46

YAŞAMADIĞIN DİN,SENİN DİNİN DEĞİLDİR.

İman edip te,iman ettiği şeylere karşı amel işlemediğin sürece günahlarından sıyrılamazsın 

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim ‘ de şöyle buyurmaktadır:”Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım.Zariyat,56)

Peygamber efendimiz;”Nasıl yaşarsan öyle öleceksin, nasıl ölürsen öyle dinleyeceksiniz. buymuşlardır.

Allah yaşayan insana sınırlı fırsatlar sunar. İnsan, bu fırsatları değerlendirip ebedî kurtuluşa hazırlanmak için yaratılmıştır. Buna, kulluk imtihanı denir. Kur’ân-ı Kerîm, tekrar tekrar bu gerçeği hatırlatmaktadır. “Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.” (Ankebût, 57) ayetiyle ilahî hakikat acıda olsa bizlere bildirilmektedir 

Ölümle birlikte dünyadaki imtihan süreci tamamlanır ve imtihan defteri kapanır. Artık, kabirle başlayan yeni süreçte kişi, dünyada yaptıklarıyla baş başa kalır. Peygamberimiz (s.a.s.) bu hakikati şöyle tarif etmiştir; “Âdemoğlu ölünce amel defteri kapanır; ancak üç şey müstesnadır. Sadaka-i cariye yapanlar, faydalı ilim bırakanlar ve kendisine dua eden hayırlı evlat yetiştirenler.” (Müslim) 

Bu ilahi ilke, ölen bir insanın akıbetini şekillendirecek olan esasın yaşarken yaptığı ameller olduğunu açıkça bildirmektedir. Toplumda sıkça rastlanan bir anlayış ve buna bağlı alışkanlık vardır. Bu alışkanlıklar inanış haline gelmiş, bir takım geleneksel ritüeller de oluşmuştur. 

Bir ömür boyunca günaha ısrarla devam eden, tövbe fırsatını kullanmayan insanlar için, vefat ettiklerinde yakınlarının yoğun bir şekilde, öleni “affettirme çabası” vardır ki, bu beyhude bir gayrettir. Mevlid okutmak, sadaka dağıtmak, hatimler indirmek, ölenin günahlarını bağışlatma ümidiyle yapılan buna benzer çok sayıda merasim söz konusudur. Oysa İslâm’ın ölçüsü açıktır. Bu tür hayırlar, elbette sevap kazandırır ve ölen için de bağışlanabilir fakat tövbesiz ve bilinçli isyanla geçirilen bir ömrün günah ve veballerini bütünüyle sil(e)mez. Affedecek olan yüce Allah'tır. Allah c.c. kullarını tanır, durumlarını ve niyetlerini bilir kullarının iman ve ameline göre takdir eder. 

Kur’ân-ı Kerîmde.“Tevbe, kötülüğü yapıp da ölüm gelip çatınca ‘Ben şimdi tevbe ettim’ diyenler için değildir, inkâr ederek ölenler için de değildir. İşte onlar için acı bir azap hazırlamışızdır.” (Nisâ, 18) Bu ayet, ölüm anı geldiğinde yapılan bir sözlü pişmanlığın dahi makbul olmayabileceğini bildirmektedir. 

O halde, hayattayken günaha devam edip “sonra nasıl olsa affolurum” düşüncesine kapılmak, insanı telafisi olmayan bir yanılgıya sürükler. Günahta ısrar edenin arkasından günahlarını başkalarının affettirme gayreti de bu nedenle anlamsızdır. 

Bununla birlikte İslâm, geride kalanların dualarına ve sadakalarına tamamen kapalı değildir. Sadaka-i cariye, hayırlı evlât ve ilim gibi devam eden ameller, ölen kişiye sürekli sevap kazandırır. Dünyada bu amelleri işleyenler büyük ölçüde de zaten bilerek günah işlemezler. Buna rağmen, ölenin arkasından, aile bireylerinin yaptığı dua ve hayırlar da Allah katında elbette bir rahmet vesilesi olacaktı. Ancak bu, bilinçli günah ve isyanı seçmiş bir hayatın kefareti değil, daha çok müminin mevcut iyilik sermayesini büyütmeye yarayan bir rahmet kapısıdır.

Esas görev ve sorumluluk; kişinin yaşarken arınması ve bağışlanmayı hak edecek bir yöneliş içinde olmasıdır. “Ben öldükten sonra çocuklarım, torunlarım benim için hatim okur, beni affettirir” diye bir güvence yoktur ve böyle bir düşünce İslâmi değildir. Ölüm anı geldiğinde artık kimse kimsenin yerine iman edemez, kimse kimsenin tövbesini üstlenemez. Allah kur’anda şöyle vurgulamaktadır; “Hiç kimse bir başkasının günahını yüklenmez.” (Fâtır, 18)

Yapılması gereken; dünyadayken, irade sahibiyken Allah’a dönmek, hataları fark eder etmez samimi bir tövbe ile arınmaktır. 

Allah’ın insana sunduğu fırsat kapısı nefesle sınırlıdır. Yaşarken kazanılan her hayır, ahirette insanın en güvenilir azığı olacaktır. Bu yüzden gerçek merhamet, ölenin ardından gösterilen şekilsel gayretlerde değil, hayattayken doğru yönelişi hatırlatmakta ve buna teşvik etmektedir

Ebedî kurtuluş, yaşarken kazanılır; ölümden sonra ne gözyaşı ne de merasim bu gerçeği değiştiremez. Elbette Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez ama Allah’ın adaleti de, insanlık için sunduğu kurallar da kesindir.

Allah bizlere sırat’ı müstakimden ayrılmamayı ölüm zamanında da imanla göçmeyi nasip eylesin.

Araştırmacı ve ilahiyatçı yazar Hüseyin DENİZ

Bu yazı 60 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum