BİRİLERİ RESMEN; DİNİMİZ, İMANIMIZ, BAĞIMSIZLIĞIMIZ,...
Reklam
KEMAL VANLI

KEMAL VANLI

tokattan.com

BİRİLERİ RESMEN; DİNİMİZ, İMANIMIZ, BAĞIMSIZLIĞIMIZ, KARAKTER VE ŞEREFİMİZLE OYNUYOR...

02 Haziran 2021 - 10:18

Geçtiğimiz günlerde Ömer Döngeloğlu'nu Tokat gençliğine rol model gibi servis etmeye çalıştıklarında, aslında onun aslında din adamı değil de, siyaset figüranı olduğunu öne çıkaran bir yazı yazmıştım...
Bu yazıma öfkelenen bazıları, Döngeloğlu'nu savunacak bir şey bulamayınca, "ölünün ardından konuşulmaz" diye bir söz kalıbına sığınmışlardı...
Her zaman ki gibi hayatlarında uyguladıkları bir cümle değildi ölü arkasından konuşulmaz öğretisi... sadece kulak aşinalığı, dudak tiryakiliği...

Bu savunma bir süre sonra organize saldırıya dönüşünce, arkasından 2 yazı daha yazarak, işlerine gelince ölü hakkında nasıl konuştukları, hatta sövdükleri de dahil rezilliklerini iyice yüzlerine sıvayıp bırakmıştım...

Geçtiğimiz gün bu ölü ardından konuşma olayı, Ayasofya'da bir kez daha önümüze kondu...

Mustafa Demirkıran denen hoca kılıklı tip çıktı Ayasofya'da, Cumhurbaşkanı ve Diyanet işleri başkanının da içlerinde olduğu cemaate karşı, bağımsızlık savaşının lideri, neferi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e karşı lanet okudu...
O rezil ağzı ile Atatürk'ü hem kafir ilan etti... hem zalim...

İzliyorum kaç gündür.. Bana karşı Döngeloğlu'nu savunurken, "ölü arkasından konuşulmaz" diyenlerin hiç biri, bu hoca tipli şahsa karşı, "sen nasıl hoca oldun lan...? Bizim dinimizde ölü arkasından konuşulmaz, hele lanet hiç okunmaz.... hele-hele de camide hiç okunmaz" demediler...
Neden...
Çünkü samimi değiller...

Mukaddes dinimizin simgelerine bürünerek karşımıza çıkan.. ama ajan mı, imam mı ne olduğu belli olmayan şahıs, küfür ve lanet okuduğu sözlerini, "Yarabbi bir daha bu zihniyetin bu ümmetin başına gelmesini mukadder buyurma" cümlesi ile istediği yere bağlayarak, güya Müslümanlara oylarını nereye vermesi, nereye vermemesi gerektiğinin de işaretini vermiş oldu...

O son cümlesi ile de net olarak anladık ki, o ağzı lanetli tipin amacı siyaset yapmakmış...

Evet; gizli saklı değil... Atatürk ve silah arkadaşları ile dertleri var...
Çünkü; Atatürk bunları dinleyip, Müslüman Türk milletini İngiliz ve Fransız esareti, İngiliz ve Fransız mandası altında yaşamasına izin vermedi...

Öyle sıkışınca, rezilliklerini örtbas etmek için, "ölü ardından konuşulmaz" diyenler gibi laf olsun diye konuşmuyorum bunu... 
Evet, Anadolu işgal altındayken, Osmanlı tahtında oturan sultan da, İslam dininin temsil makamında oturan Şeyhülislam da İngiliz mandasını istiyorlardı...
Padişah ve Şeyhülislam'ın İngiliz mandası taleplerini reddedip, milli mücadeleyi başlatan Atatürk ve silah arkadaşları için, "katli vaciptir" diye ölüm fetvası veren Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'ydi...

Nasıl gelmişse artık makamı Şeyhülislam... Ama istediği kafir istilası... küffara teslimiyet...
Müslümansanız eğer... Türk'seniz eğer; bunu içinize nasıl sindirebilirsiniz yahu...?

Ama işte bu teslimiyet gibi, esaret gibi rezillikleri din kisvesi ile isteyince cahil halk karşı çıkamıyordu... ve o günlerde maalesef çoğu da buna inandı...

Kurtuluş savaşı, sadece topraklarımızı işgal eden devletlere karşı yapılmadı... o dış düşmanlarla birlikte, bir de onların içerideki işbirlikçileri olmuş.. bu rezilliklerini de din kisvesi ile maskelemiş aşağılık zihniyetle de savaşmak zorunda bıraktı Atatürk ve silah arkadaşlarını...
Bağımsızlık yolunda çok zararlarını gördüler bu münafıkların...
Cephede bağımsızlık için savaşan askerlerin üzerine, düşman uçaklarından bu tür işbirlikçi dini otoritelerin bildirileri atıldı...
O bildirilerin etkisinde kalan bir çok asker, savaşmayı bırakıp firar etti... 
Bağımsızlık mücadelesine katılmaları beklenen Anadolu insanından bir çoğu, bağımsızlık savaşının dine karşı savaşmak olacağına inanıp, gitmedi cepheye...
Oysa o Şeyhülislam kılıklı işbirlikçiler; bağımsızlık savaşını çok kolay cihat da ilan edebilirlerdi... 
Ki öyleydi de zaten..
Devleti için, ırzı namusu için, bağımsızlığı için, ekmeği aşı, toprağı, dini için savaşmak cihat değilse başka nedir..?

Ama işte; kafire esareti, ırzı namusu, devleti peşkeş çekmeyi din olarak gösterip... asıl cihadı ise, din düşmanlığı olarak göstermeye çalıştılar... ve buna da halkın önemli bir bölümünü inandırdılar...

Hala da o zihniyetin kalıntıları; bugün karşımıza çıkıyor... bağımsızlığımızı kazandıranlara, ırzı namusu kurtaranlara, dini de devleti de kafir çizmesinden kurtaranlara küfredebiliyor... 
Kinlerini kusabiliyor...
...
Nitekim o o kalıntılar..; İngiliz mandası isteyen, Atatürk ve arkadaşlarına ölüm fetvası veren hain Şeyhülislam Mustafa Sabri'nin ismi 2017 yılında Tokat'ta bir imam hatibe vererek aşağılık yüzlerini utanmadan yeniden ortaya çıkardılar...

Dün Cami içinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin İngiliz ve diğer ülkelerin mandasından, işgalinden kurtaran Atatürk'e lanet okuyan, söven tip, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Diyanet işleri başkanınca saygıyla karşılandı...
Tıpkı, kurtuluş savaşı için, "keşke yunan kazansaydı" diyecek kadar alçalan... Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'a "p.zevenk" demeye getirecek kadar şuursuzlaşan fesli Kadir'e de hem cumhurbaşkanı hem diyanet işleri başkanı bizzat ziyaret ederek saygı göstermeleri gibi...

Yani anlayacağınız sıradan rastlantısal şeyler değil bunlar...
Padişah koltuğunda kendi zihniyetlerinden biri otursun da, ister İngiliz'in kucağında otursun, ister Fransız'ın... yeter ki o iktidar koltuğunda kendi zihniyetleri olsun...
Bunun için dini de kullanırlar... dini de saptırırlar... dinin karşı olacağı esareti de kabul ederler...

Anadolu'nun İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan işgali altında olduğu dönemde Ak Parti'de olsaydı... sizce Atatürk'ün yanında mı, Şehülislam Mustafa Sabri'nin yanında mı yer alırdı...?
Yani; bağımsızlık savaşına mı katılır, yoksa İngiliz mandasını mı isterdi..?
Cevap o kadar net ki aslında...

Ki..; kurtuluş gerçekleşmiş.. savaş bitmiş.. bağımsızlık kazanılmış... devlet yeniden kurulmuş buna rağmen hala o esaretçi zihniyeti baş tacı eden bir Ak Parti ile karşı karşıyayız...

Dün; İngiliz mandası isteyen, Atatürk'e ölüm fetvası veren Mustafa Sabri Tokatlıydı...
Bugün Ayasofya'da Atatürk'e söven Mustafa Demirkıran'da geçtiğimiz aylarda hayatını kaybeden Tokatlı Emin Saraç hocanın dünürü...
YÖK Başkanı Tokatlı Yekta Saraç'ın kayınpederi...

Acaba diyorum..; Tokat halkının her şeye sessiz kalmasının... her dayatılanı din sanmasının ardından bu tür şeylerin etkisi var mı...?
Yoksa tamamen rastlantı mı...?

Birileri resmen karakterimizle, dinimizle, imanımızla bağımsızlığımızla, şerefimizle oynuyor ama çoğumuz bunun farkında bile değiliz...

Bu yazı 530 defa okunmuştur .