TÜRK'ÜN ZAFERİ İSMAİL KAHRAMAN'A NEDEN BATIYOR?
Reklam
KEMAL VANLI

KEMAL VANLI

tokattan.com

TÜRK'ÜN ZAFERİ İSMAİL KAHRAMAN'A NEDEN BATIYOR?

31 Ağustos 2022 - 13:15

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın has dava arkadaşı, aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi İsmail Kahraman "Cihan Harbi bitti, müstevliler alacaklarının birkaç kat mislini aldı ve öyle gittiler, çekildiler. Kurşun sıkmadık ki. Övünecek büyük bir tarihimiz varken kölelikten kurtulduğumuz tarihe niye bayram diyeceğiz.?" demiş...
Burada, "övünülecek büyük tarih" derken Osmanlı yıllarımızı kastederken, kurtuluş savaşı ve Atatürk'ü de küçümsüyor...

Bi dakka; hemen kızmayın adama...
Haklı olduğu yerler var...
Hatta benim de İsmail efendiye benzer bir görüşüm var...
İşgal kuvvetleri için; kurşun sıkmadık, onlar alacağını alıp gitti diyor ya...; aslında kısmen doğru söylüyor...
Biz kurtuluş savaşını, bizi asıl işgal eden; İngiliz, Fransız ve İtalyanlara karşı yapmadık...
Sadece Yunanlılara karşı verdik kurtuluş savaşını...
Diğerlerini savaşla atmadık yurttan...

Atatürk ve silah arkadaşları milli mücadeleyi başlattıklarında; onların başarısız olması için çalışan, onlar hakkında ölüm fetvaları veren, onlarla birlikte ülkenin bağımsızlığı için savaşanları din düşmanı ilan edenler; padişah Vahdettin ve çevresindeki şeyhülislamlar ve damat Ferit hükümetiydi...
Ölüm fetvasını bizzat yazan Şeyhülislam Mustafa Sabri efendi; imzalayıp padişaha sunan ise diğer şeyhülislam Dürrizade Abdullah efendiydi...
Padişah Vahdettin'in onayı ile gazetede yayınlanarak tüm ülkede duyuruldu...
Bunların da arkasında İngilizler vardı...
Hatta Şeyhülislam Mustafa Sabri ısrarla İngiliz mandasına girmeyi savunuyordu...
Ve bu uğurda İngiliz ve Yunanlılar ile işbirliği yapıyor; sarayın gücü ve dinin etkisini onların çıkarlarına kullanmaktan çekinmiyorlardı...
Onlara göre; Atatürk ve silah arkadaşlarının başarısız olması, Yunanların ve onların arkasındaki İngilizlerin galip gelmesine bağlıydı...
Ve kazanmaları için de ellerinden geleni yaptılar...
Öyle ki;  cephede savaşan askerlerimizin üzerine ve Anadolu'da halkın üzerine, "Mustafa Kemal ile milli mücadeleye katılanların din düşmanı ilan edildiği, katli vacip ilan edildiği bildirilerini Yunan uçaklarına attırdılar...
Bunlara inanan bir çok asker, cepheden firar etti...
Anadolu'nun bir çok yerinde halk, milli mücadeleden soğutuldu...

İşte İsmail Kahraman, bu Şeyhülislam Mustafa Sabri, Dürrizade ve Damat Ferit gibilerin davasını devam ettiriyor...
Onun için Yunanlılarla birlikte bir anlamda İngilizlerin mağlup olmasını ve bugün bunun milli bir bayram olarak kutlanmasını içine sindiremiyor...
Çünkü İsmail Kahraman, fesli Kadir Mısıroğlu gibi "keşke Yunan kazansaydı" kafasında...
Yunan'ın kaybetmesi, Vahdettin ve Mustafa Sabri kadar; Fesli Kadir ve İsmail Kahraman'ın da kendisini yenilmiş hissetmesi anlamı taşıyor...

Fesli Kadir Ve İsmail Kahraman'ın Erdoğan ile dava arkadaşlıkları da öyle zannettiğiniz gibi Ak Parti'den değil...; Milli Türk Talebe Birliği'nden...
Kim bu Milli Türk Talebe Birliği; hani şu meşhur ABD 6. filosuna secde eden zihniyet... 
Genelevde çalışan Türk kadınlarını ABD Coni'lerinin altına yatırmaya çalışanlar...
Buna birazdan geleceğim..
Önce; Yunan yenilince bunlar neden yenilmiş oldu, ona değineyim kısaca...

1919-1920 yılları; Ülke işgal edilmiş... Irz namus, vatan bayrak, din, diyanet düşman çizmesi altında...
Atatürk ve onun gibi bir avuç Türk subayı milli mücadele hareketi başlatıyor...
Bunu saltanatlarına tehdit olarak gören padişah Vahdettin ve çevresindeki din bezirganı Mustafa Sabri gibiler; bu mücadelenin başarısız olması için karşı mücadeleye girişiyorlar...
Bunun için de İngiliz mandasını savunmaktan ve Yunan başta diğer tüm işgal kuvvetleri ile işbirliği yapmaktan da çekinmiyorlar...
Bu işgal kuvvetlerinin de işine geliyor...
Çünkü çayın kuşunu; çayın taşıyla avlayacaklar...

Hemen hilafet makamına, Mustafa Kemal ve arkadaşlarına ölüm fetvası verdirtiliyor...
Milli mücadele cephesinde savaşmanın din düşmanlığı olduğu ilan ediliyor...

Türk Talebe Birliği üyesi Fesli Kadir'in, "keşke Yunan kazansaydı" sözü boş değil...
Çünkü Mustafa Kemal ve arkadaşları o günlerde ilk savaşlarını Yunanlılara karşı kazanmıyor...
Bu Mustafa Sabri ve Damat Ferit hükümeti, 16 Nisan 1920'de Ahmet Aznavur'a paşalık vererek Muğla'ya gönderiyorlar.. Aznavur paşa idaresinde oluşturdukları bir ordu ile de, bir isyan hareketi yani savaş başlatıyorlar.. 
Ne kahredicidir ki; savaşı işgal kuvvetlerine karşı değil de, milli mücadelecilere karşı başlatıyorlar...
Bu bir iç savaş demekti...; ama saltanatları için bu savaşı çıkarmaktan; ülke işgal altındayken kardeşi kardeşe kırdırmaktan çekinmediler...
Milli Mücadeleciler de o dönemlerde, Yunan ile değil bunlarla savaşmak zorunda kaldı..
Milli Mücadeleciler galip geldi ve isyancılar ilk savaşta yenildiler...
Ama vazgeçmemişlerdi.. 10 mayıs 1920'de daha büyük bir kuvvetle Adapazarı'na saldırıp işgal ettiler...
Ama orada da yenilip dağıldılar...
Yenilmeseler; buna en çok Yunanlılar ve İngilizler sevinecekti...

Bunları yenmeden Yunan'ı yenmek mümkün olmamıştı...
Nitekim bu Anzavur ordusunun temizlenmesinden yaklaşık 2 yıl sonra Büyük Taarruz ile Yunanlıları yenip denize dökmek ve ülkeyi işgalden kurtarmak mümkün oldu...
Yenilip dağılan Aznavur hainleri gibi; Mustafa Sabri gibiler de bir kenardan Yunan'ın kazanması için dua ediyorlardı... 
Ama siz; yani Türk milleti kazandı...

Yani anlayacağınız; Milli Türk Talebe Birliğinin de İsmail Kahraman'ın da, Fesli Kadir'in de rahatsızlıkları bu yenilgiye dayanıyor...
Kaybettikleri saltanat ve din bezirganlıklarından...
Onun için İsmail Kahraman, "kölelikten kurtulduğumuz tarihe niye bayram diyeceğiz.?" diyerek; 30 ağustosun kutlanmasından acı duyduğunu açıkça söylüyor...
30 Ağustos sizin kurtuluşunuz; İsmail Kahraman ve dava arkadaşlarının ise, tamamen yenildikleri tarih...
Onun için ne övünüyorsunuz diyerek küstahça konuşuyor...
Küstah çünkü; zihniyeti tekrar iktidarda...
Saltanat, yağma, adaletsizlik tekrar hakim...
Milli değerler tekrar ayaklar altında...
Manevi değerler artık Allah için değil; siyaset için var...
Onun için Atatürk'ün yabancıların elinden alıp millileştirdiği TEKEL başta bir çok kurum tekrar yabancılara verildi...

Bakın şimdi...;
30 Ağustos 1922'de zafer kazanıldıktan hemen sonra Damat Ferit 21 Eylül 1922'de Avrupa’ya kaçtı.
Ondan 2 ay sonra Padişah Vahdettin 17 kasımda İngiliz savaş zırhlısına binerek ülkeden kaçtı...
İngiliz mandası isteyen bir diğer isim Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi de bir İngiliz Yük gemisi ile kaçtı...
Diğer Şeyhülislam Dürrizade Rodos'a kaçtı...
Evet; tüm bunlar da gösteriyor ki; ülkenin kurtuluşu birilerinin kara günüydü...
Yunan kazansa gitmeyeceklerdi...
İngiliz mandasına girilse; baş tacı olacaklardı...
Ama siz kazandınız...

Fakat sizi bir kez daha kandırdılar; ve bugün o zihniyetin büyük bölümü iktidarda...
İktidara gelir gelmez; İngiliz mandası isteyen, Yunanlılar ile işbirliği yapan tescilli hain Şeyhülislam Mustafa Sabri'nin adını Tokat'ta bir İmam Hatip okuluna verdiler...
Siz yine çabuk uyandınız da; kaldırmak zorunda kaldılar...

Gelelim Milli Türk Talebe Birliğine...
İşte bu ırzın, namusun, vatanın, milletin, bayrağın, dinin, imanın düşman çizmesinden kurtuluşunu kutlamamızdan rahatsız olan İsmail Kahraman bir zamanlar o birliğin başkanıydı...
Ki; 1946 yılında kurulan bu birlik, ilk önceleri milli ve Atatürk çizgisinde bir hareketti..
1965 yılındaki genel kurulda İslam maskesi takanların eline geçti...
Bu tarihten sonra yaşanan en rezilce olaylardan biri milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un oğlunun buradan atılmasıdır...
Akif'in oğlu, gidecek yeri olmadığı için bu birliğin salonunda kalıyordu... İsmail Kahraman Milli Türk Talebe Birliğinin başkanlığına seçilince, milli şairimizin oğlu buradan sokağa atıldı...
Soğuktu; gidecek yeri yoktu... geri dönmek için çok uğraştı; ama alınmadı içeri...
Ve bir gece dışarıda soğuktan donarak öldü...
Yerlilik ve milliklerinin özeti budur aslında...

Yine o yıllarda Amerikan 6. Filosu İstanbul boğazına demirlemek isteyince kıyamet kopmuştu...
ABD'nin Kıbrıs sorunundaki tavrı, Ortadoğu'da İsrailci tavrı halk arasında sevilmiyordu...
Solcu gençlerin öncülüğünde 6. filoya karşı bir protesto hareketi başladı...
Zaman zaman gemiden inen askerlere fiziki saldırılar da oluyordu...
İşte o milli tavrın karşısına da bu İsmail Kahraman'ın başkanlığındaki Milli Türk Talebe Birliği dikildi..
Bir eylem düzenleyip; 6. filoyu kıble yaparak secde edip namaz kıldılar...
Solcu gençlerin bu milli direnişini kırmak istiyorlardı...

Bu arada İstanbul'daki genelevde bir temizlik, badana boya işleri başlatılmıştı...
Çünkü; sadece Türk Talebe Birliğinin ABD filosuna secde etmesiyle yetinmiyordu birileri...
Genelevdeki Türk kadınları da ABD askerlerinin altına yatırılarak memnun edileceklerdi...

Solcu gençler o geneleve de geldiler...
Genelev kadınları ile gizlice görüştüler..
Onların bu hazırlıkların sonrasında, haberlere de konu olarak ABD askerleri ile yatmasının, Türk milleti için ne anlama geleceğini anlattılar....
Allah'tan o günün genelev kadınları, Türk Talebe Birliği gibi ABD'nin önünde secde etmiyor; yatmıyorlar..
ABD askerlerinin geleceği gün işe çıkmayarak; bu planı bozuyorlar...

Yoksa İsmail Kahraman denen şahsa kalsa; o gün o kadınlar haberlere konu olarak ABD askerlerinin altına yatırılacaktı...

İşte böyle...
Erdoğan ile İsmail Kahraman'ın dava arkadaşlıkları Ak Parti'den değil; bu Türk Talebe Birliğinden...
"Keşke Yunan kazansaydı" diyen Kadir Mısıroğlu'da bu talebe birliği üyesiydi...
Bu hain sözü eden fesli Kadir'i hastanede boşuna ziyaret etmedi Erdoğan...
Yunanlıların kazanması için var gücüyle çalışan; kaybettiklerinde ise ülkeden kaçan Şeyhülislam Mustafa Sabri isminin, Tokat'ta bir okula Erdoğan'ın iktidarında verilmesi de rastlantı değil...

Gelelim tek kurşun sıkmadan İngiliz, Fransız ve İtalyanları göndermemize...
Evet onlarla savaşa gerek kalmadı...
Zaten artık bu ülkede Türk Milletinin önünde tutunamayacaklarını önce bu işgalcilerin işbirlikçileri saray ve din bezirganları anlamış ve kaçmaya başlamıştı...
Savaş moralle kazanılır....
İşte büyük taarruz o morali vermişti millete...
Düşman ne kadar büyük olursa olsun; yenebileceklerine olan güvenleri gelmişti...

Bu topraklarda artık tutunamayacaklarını sadece saray ve şürekası değil; işgalciler de görüyordu...
Çünkü büyük taarruz ile ilgili görüntülerde; şehirlerin kurtarılışı ile ilgili halkın nasıl koştuğunu görürsünüz...
Yalınayak; ama cesaretle...
Silahsız; ama imanla, arzuyla...
Adeta eline geçirdiği kazmayla, kürekle büyük bir sel gibi akıyordu halk savaş meydanlarına...
Öyle durdurulabilecek gibi bir akın değildi bu...

Bugün, "keşke Yunan kazansaydı" diyen bir zihniyet iktidar ortağı...
Dün de işte bu iktidarın muktedirlerinden İsmail Kahraman, "kölelikten kurtulduğumuz tarihe niye bayram diyeceğiz.?" diyecek kadar küstahlaşabildi...
 

Bu yazı 267 defa okunmuştur .