Baskı ve İşkence
Reklam
Reklam
Kenan Güzel

Kenan Güzel

[email protected]

Baskı ve İşkence

03 Nisan 2023 - 09:20

 Baskı ve İşkence

İnsanlık tarihinde gücü elinde bulunduranlar, zamanla bu gücünü insanları hizaya getirmek için bir kamçı olarak kullanmışlardır. İşte Mekke müşrikleri de bu gücü müslümanlar üzerinde bir baskı, bir işkence aracı olarak kullanıyorlardı. Kendilerinden olmayan herkesi düşman olarak gören bu insanlar, planlarını sinsi bir şekilde sahneye sürüyorlardı. İlk olarak fiziksel şiddet içermeyen; alaya alma, küçük düşürme, hakaret etme, dışlama, iftira atma gibi  psikolojik algı operasyonlarıyla işe başlayacaklardı.
 
Peygamber Efendimiz (sav)’in irşad ve tebliğdeki başarısını gören Mekkeli müşrikler, uyguladıkları planın işe yaramadığını görünce, vakit kaybetmeden başka planları uygulamaya sürmüşlerdi. Bu defa Müslümanlığı kabul eden zayıf ve kimsesizlere işkence ve zulüm; hali vakti yerinde olan, kavmi ve kabilesi güçlü olanlara da psikolojik baskı yapıyorlardı. Hızlı bir şekilde başlayan bu operasyonlardan en çok Efendimiz (sav) etkilenmişti. Çünkü, Allah tarafından peygamber olarak gönderilen bir insanı, amcası Ebu Leheb bir gölge misali takip ediyor, söylediği her şeyi yalanlamaya, onun deli ve sihirbaz olduğunu ispatlamaya çalışıyordu. Efendimiz (sav) ve onun davasına karşı duyulan bu haset zamanla Mekkeli müşriklerin kalplerinde kin ve nefrete dönüşerek, savunmasız Müslümanlara yapılan baskıların artmasına sebep oluyordu..
 
Belli bir zaman bu algı operasyonları devam ederken, insanlık unuruna yakışmayan sövme, dövme, hapsetme, yaralama, sokaklarda sürüme, çölde güneşin yakıcılığı altında elleri ayakları bağlı halde aç susuz bırakma ve canlı hedef gibi çeşitli işkence usüllerini devreye sokuyorlardı. Suçsuz insanların evlerinden alınıp ahırlarda şiddet ve işkencelere maruz bırakılması artık Mekke'de normal bir hal almıştı. İnsanlar, her an benim kapım da çalınabilir, sorgusuz sualsiz bir bilinmeyene doğru götürülürüm endişesiyle yaşıyorlardı. İşte Hz. Ammar bu tür bir işkenceyle imtihan ediliyor, babası Yasir, annesi Sümeyye bu tür bir vahşetin sonucunda İslam'ın ilk şehitleri olarak tarihin şerefli sahifesinde yerlerini alıyorlardı.
 
Ya Bendensin Ya da…
Müslümanlara yapılan bu tür işkenceler bir insan bedeninin dayanamayacağı safhaya ulaşmıştı. Çünkü Mekke'de bu zalimlere karşı koyacak, onlara dur diyecek hiç bir güç yoktu. Yasama, yürütme, yargı; Yani, hakim de, savcı da onlardı. İstediklerini yargılıyor, istediklerini bağışlıyorlardı. Bunun aksine Muhammed'e koşanlar günden düne çoğalıyor, bunca korkutma, sindirme, öldürme, kaçırma hadisesine rağmen başarılı olamıyorlardı. Bunlar arasında Mekke'nin zengin çocukları da vardı. Hz. Mus’ab Bin Ümeyir bunlardan sadece birisiydi.

Kendi evlatlarını bile İslam'a kaptıran Mekke'nin nüfuzlu liderleri, geleceğini bağladıkları oğulları, kızları, damatları ve gelinlerinin Muhammed (sav)'e koşmalarını bir türlü içlerine sindiremiyorlardı. Kendi yakınlarına söz geçiremeyen bu insanlar, nasıl olurda Mekkelilere söz geçirecek ve onlara liderlik yapacaklardı. Ama, Mekke müşriklerinin şeytani planları bitmek tükenmek bilmiyordu. Elinden kaçırdıkları yakınlarını bu defa da rüşvetle, makamla geri getirmeyi deneyecek ama kısa bir zaman sonra bunun da bir işe yaramayacağını göreceklerdi.

Yalnızlaştırma Politikası
Mekke müşrikleri Müslümanlara yapmış oldukları zulüm ve işkencede sınır tanımıyorlardı. Yıldırmak, ümitsizliğe düşürmek ve diz çöktürmek adına onlara yakınlık duyan ve yardım edebilecek her kabileyi değişik entrika ve tehditlerle onlardan uzak tutmaya çalışıyorlardı. Müslümanlara bu zulmü reva görenler aslında birbirine yabancı da değillerdi. Mekke'nin ileri gelenlerinden Abdülmenaf'ın; Haşım, Abdüşşems, Muttalip ve Nevfel adında dört oğlu dünyaya gelir. Bir rivayete göre de bunlardan Haşim ve Abdüşşems ikiz olarak doğar. (bk.TDV İslam Ansiklopedisi 42.cilt, 302,303)
 
İşte Hz. Peygamber (sav)'in mensubu olduğu Haşimi kolu ikizlerden Haşim'in soyundan; Emeviler yani Ümeyyeoğulları ise diğer kardeş Abdüşşems'in soyundan geliyordu. Aslına bakılırsa bu iki kabile aynı kökten gelen kardeş oğullarıydı. Ama kin, nefret ve çekememezlik bu kardeş kabileleri birbirine düşman haline getirmişti. Haşimiler ve Muttaliboğulları yapılan bu yalnızlaştırma tuzağına düşmeyerek bir araya gelirken, Nevfel ve Abdüşemsoğulları ise müşriklerin safında yer almayı daha uygun görürler. Haşimi ve Muttaliboğullarının Müslümanlar lehinde birleşmesi Mekkeli müşrikleri iyice çileden çıkarmıştı.
 
Bu olay üzerine Mekke ve çevresinde yaşayan bütün kabileler müşrikler tarafından tek tek dolaşılarak, baskı ve korkutmalarla Müslümanlardan uzak durmaları yönünde uyarılmaları, Müslümanları iyice yalnızlaştırmıştı. Yıllardır akrabalık bağı ile sıkı sıkıya birbirlerine bağlı olan bu insanlar, artık kendi akrabalarına bile selam vermeye, onlarla konuşmaya ve hatta onlarla aynı mecliste oturmaya korkar hale getirilmişti.

Sivil Toplum Kuruluşları ve Yandaşlık
Mekke'de değişik sivil toplum kuruluşlarının varlığı bi'setten yirmi yıl öncesine dayanmaktadır. Yaşanan değişik hadiseler sonucunda kendi aralarından oluşturdukları ilk sivil toplum örgütü '' Hılfu’l-Fudül '' dur.  Yemenli bir tüccarın Mekke'de haksız yere malına el konulması ve karşılığının ödenmemesi üzerine Ebu Kubeys dağına çıkıp, mübarek beldede zulme uğradığını haykırmaya başlar. Bu hadise üzerine Abdullah bin Cüdan zulme uğrayanları müdafaa etmek için Kureyş kabilesi ile iş birliği yaparak, geniş tabanlı   bir sivil örgütü olan '' Mütayyebun Platformunu’ '' kurarlar. Bu platformun asıl görevi insanlık dışı muamelelere, haksızlıklara ve zulme uğrayanlara yardım etmek ve onların haklarını savunmak olacaktı.
 
Bu platformların kurulması ve haksızlığa uğrayanları savunması, Mekke'de ayrı bir hava yaratmıştı. Bu iki platformdan sonra Kureyş kabileleri kendi aralarındaki değişik siyasi sebeplerden dolayı bölünerek onlar da ayrı ayrı sivil toplum kuruluşları haline gelir. Bunu takiben Mahzum, Sehm, Cumah, Abduddaroğulları da ayrı bir birlik kurarak Mekke'de Hakk'ı ve adaleti savunacak bir çok platform kurulmuş olur. ( Bk. A.Apak. Uludağ.Üniv. ilahiyat fak. dergisi. C.10, s.1, 2001, s.177-194)
 
Mekke müşrikleri bu platform içerisinde yer alan kabilelerin ekseriyetini değişik şantaj ve ayak oyunları ile kendilerine boyun eğdirerek, Müslümanlara karşı sessiz bir cephe oluşturmayı başarır. İşte bundan dolayıdır ki, asıl vazifeleri haksızlıklara karşı çıkarak, mağdur ve mazlumu savunmak olan bu sivil toplum örgütleri, boykot zamanında bunca insana yapılan zulmü duymamazlıktan gelmiş, zalimin zulmü altında inleyen Müslümanların iniltilerini ney gibi dinleyerek, zalimin yanında yer almışlardı.
 
Bu sivil toplum kuruluşlarının müşrikler safında yer alması ve Müslümanlara yapılan zulme sessiz kalması bazı tarihçiler tarafından '' akrabalık bağlarının kesilmesi ve Müslümanlara yapılan soykırım '' olarak değerlendirilmiştir. Çünkü, Müslümanlara karşı bir araya gelen bütün kabileler, Haşimi ve Muttaliboğulları kabilelerini toplum dışına iterek, her türlü komşuluk, akrabalık, dostluk bağlarının kesilmesine ve tamamen düşmanlaştırılmasına sebep olmuştu.  
 
Devamı var

Bu yazı 386 defa okunmuştur .